Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
öncelik vermek, yeni bir yol yapmak, kapanmış olan bir yolu yeniden açmak, neden olmak...
Hem somut hem de mecaz anlamı olan söz kalıbı.
hayatına olumlu bir kavram olarak başlayan yol açmak deyimi zamanla "olumsuz neticelere sebep olmak" anlamına bürünmüş.
okulların açılması trafik sıkışıklığına yol açtı.
şiddetli kuraklık tarımda verimin düşmesine yol açtı.
tıpkı kapadokya bölgesindeki diğer yer altı şehirleri gibi çok katlı , çok geniş bir alana yayılmış ve insanları geçici olarak değil kalıcı olarak bu şehirde yaşadıkları belirlenmiş.
şehrin içinde tatlı su kaynakları bölgeleri birbirine bağlayan tüneller ulaşıma ya da taşımaya yardımcı olan kuyu benzeri yapılan bulunmuş.
günlerdir bu yer altı şehirleri ile ilgili belgeselleri ve anlatılanları izlerken aklıma bir şey daha geldi açıkçası.
Yanlış anlaşılmasın ama neden bir insan tıpkı bir sürüngenmiş gibi yerin altına girmeye çalışsın ki ?
alışkın olduğumuz doğal akışa tamamen aykırı bir durum bu.
Tabi şu andaki koşulları ve insanları baz alıyoruz bütün bunları düşünürken.
İktiyozis diye bir kalıtsal hastalık var.
Bu hastalığa sahip olan insanların kesinlikle güneş ışığına çıkmamaları gerekiyor.
Hatta aşırı soğuk ve kuru havalardan da olumsuz etkileniyorlar.
ciltleri tıpkı bir balığınki gibi pul pul oluyor ve kalınlaşıyor.
Bu hastalığın 20 den fazla tipi varmış.
Yine buna benzer kalıtsal bir hastalığı olan amerikalı bir kadının belgeselini izlemiştim.
cildi kendisine düşman gibiydi ve güneşe çıkması kesinlikle yasaktı.
işin trajik yanı ise çöl iklimi olan bir bölgede yaşıyordu.
yanlış hatırlamıyorsam bu şekilde doğan bebeklere yılan bebek ya da palyaço bebek adını da veriyorlardı.
Neyse kısa keseyim.
Bu hastalığın bir şekilde yaygın olarak geliştiği bir toplum, çocuklarında da bu hastalık baş gösterince tamamen yerin altına çekilmiş olabilir.
Gün ışığı onlara acı çektiriyordur.
Belki aralarından sağlam olanlar dönem dönem yüzeye çıkıp tarımla hayvancılıkla uğraşıp gerekenleri aşağıya indiriyordur.
Böyle bir işbölümü yapılmıştır.
Çünkü ne nükleer savaş, ne yanardağ patlaması, ne sel baskınları ne de buzul çağı insanların kalıcı olarak yer altına çekilmesi anlamında tam bir cevap getiremiyor. Belki iklim koşulları kısmi olarak bir sebep olarak gösterilebilir ama diğerleri hiç rasyonel durmuyor.
Düşmandan kaçan bir toplum neden sürekli olarak yer altında yaşamayı kabullensin ki ?
Bunun bir şekilde keşfedilmesi durumunda kaçış şansı da bulunmayacağından düşmana tamamen gafil avlanmak söz konusu olabilir.
Tabi yüzeyde de yerleşim yerleri bulunabilir ve bu bölgede geçici olarak bir yağma ya da istila döneminde yerleşiyor da olabilirler. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu durumda uçuk kaçık teoriler üretmemize de doğal olarak gerek kalmaz.
bir mineral türü.
Ülkemizde lületaşı olarak biliniyor.
Kapadokya bölgesinde keşfedilen yer altı şehirlerinde, tütün benzeri otları içme amaçlı kullanıldığı düşünülen, sepiyolitten yapılmış çeşitli materyallere rastlanmış.
Yer altı şehirlerinin tarihlemesi yapıldığında yaklaşık 13.000 yıl önce var oldukları ve anadolu'nun bilinen en eski medeniyeti olan hitit uygarlığından da eski oldukları, küresel bir iklim krizinin yaşandığı dönemde bu yer altı şehirlerini kurdukları tahmin ediliyor.
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
şu meşhur
cobra gypsies belgeseli benim de önüme düştü.
adam hakikaten işi biliyor.
nefes kesen bir belgesel hazırlamış.
aslında temposu çok yüksek, bizim gibi hasta ve yaşlı insanlar için keşke biraz daha sakin kalabilseymiş.
aklım gitti resmen.
bölge hindistan'ın kuzeybatısında Pakistan sınırına yakın bir eyalet.
uydudan bakınca bile çöl olduğu anlaşılıyor.
sanırım aradaki doğal set
indus vadisi
indus nehri ve bereketli vadisi dururken bu insanları bu çöle kim yaymış acaba ?
Bir de yer isimleri ilgimi çekti. çok yaygın bir şekilde hepsi -ur ile bitiyor. niye acaba ?
palanpur, jodhpur, jaipur, fatehpur, siddhpur, dungarpur, mahidpur, sarangpur, shujalpur, udaipur...
bu eyalette ve komşu eyaletlerde daha bir sürü böyle -ur la biten yer ismi var.
Sümerce Ur, or şehir demek.
ur, uruk, urfa
şimdi biz mezopotamya tarihi olarak sınırlamışız ama belki de çok daha büyük bir kültürün uzantısı olarak Anadolu coğrafyasında yaşıyor olabiliriz.
Belli ki ur ile biten yer isimleri kuzey hindistan'da da bir anlam ifade ediyor. Tıpkı Anadolu'daki bazı eski yer isimleri gibi.
en komik bilgiyi niye en sona koyuyorlar ki ?
inek fotoşopmuş.
bizden neyi eksik ki ?
filtresiz makyajsız resim atan mı kaldı ?
Zaten poz verirken ineğin şoplanacağını da biliyorlarmış.
olsun yine de tonlamayı güzel yapmışlar hiç yapay durmuyor.
tüh ne kadar üzüldüm anlatamam.
böğürtlen sokağı
kızılcık selesi
zerdali tadında aşk
holding gülleri
gibi devam performansı bekliyorduk.
çünkü mutluluk neydi hep soruyorduk, arıyorduk...
zıplayan fasulye de diyorlar ama neden zıpladıklarını bilmiyorum.
ona da biraz bakalım:
bizim fasulyeler gibi onların fasulyesinin içine de güveler larva bırakıyormuş.
larvalar bu fasulyeleri yiyip bitirip içini boşaltıyorlarmış.
fasulyelerin zıplama nedeni içindeki güvelerin hareketiymiş efendim.
yedik, büyüdük, daha serin ve güzel bir yer için kıpırdanıyoruz demek istiyorlarmış.
kısacası zıplamayanı bulmak daha makbul.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |