Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
sözlerine baktım da bir arkadaş şöyle bir uyarıda bulunmuş.
sözler o şekilde olmayabilir diyor.
Ben o yare dağlar kadar güvendim ( Belki dallar kadar, söğüdün dalları kadar )
güvendiğim dağlar elime geldi. ( burada bir mantık hatası var, güvendiğim dallar elime geldi, yani ona
düşmemek için bir dala tutunur gibi tutunmuştum ama dal elimde kaldı, düştüm demek istiyor diye yorumlamış
ya da şöyle " ben o yare dağlar kadar güvendim, güvendiğim dallar elime geldi. "
söğüt ağacının yaprakları ve kabuğunda salisin maddesi haricinde boyar madde var mı bilmiyorum.
Belki kızılağaç ya da ceviz gibi söğüt de kızıla boyuyordur.
Talha Uğurluel'in
"sultanların kemikleri nasıl konuşturuldu. " adlı videosunu izlemenizi tavsiye ederim.
Konya, Alaaddin tepesinde bulunan, selçuklu hükümdarlarına ait kümbet, yıllar içinde bakımsızlık nedeniyle köhnemiş ve kapısının açık unutulduğu bir günde dağılan cenazeler gelişigüzel toparlanıp bir tabutun içine tabiri caizse doldurulmuş. Daha doğrusu kafatasları bir tabuta, karışık halde diğer kemikler başka bir tabuta toplanmış.
En azından bunun yapılabilmiş olması bile büyük bir nimet çünkü bulunan iki adet çene kemiğine ait cenazenin bütününe ulaşılamamış bile.
detayları videoda var mutlaka izleyin.
6 yıllık bir çalışmayla kümbette kaç cenaze olduğu, cenazelerin kimlere ait olduğu, cinsiyetleri, kaç yaşında öldükleri, aralarındaki soy bağı, yapılan dna analizleriyle saç renkleri, göz renkleri kısacası aklınıza gelebilecek her detay yeniden şekillendirilmiş.
kafatasları modellenerek etlendirme ve bedensel şekillendirmeler yapılmış.
deri ve deri üzerindeki kıllar bile detaylıca çalışılmış.
2. Kılıçarslan'ı görünce afalladım diyebilirim.
Tam olarak Anadolu'yu temsil ediyor ama eminim hayal ettiğiniz gibi biriyle karşılaşmayacaksınız.
Hakikaten hükümdar görünümünde bir profil ortaya çıkmış.
Şöyle söyleyeyim:
Konya mutlaka bu anlamda da ziyaret edilmeli, bu çalışmalar, çalışmaların aşamaları, son hali müze gezilip görülmeli.
Öylesine güzel ve titiz bir çalışma yapılmış.
Hep düşünürdüm "bu konu aşılabilir mi ?" diye.
Sanırım aşılmış ve saygısızlık olarak da değerlendirilmemiş.
Ben de olsam bu şekilde düşünürdüm ama diğer tarihi şahsiyetler için böyle bir ilerleme kaydedilebilir mi, izinler alınabilir mi ? merak ettim.
Ben yapılabilmesinden yanayım.
En azından saygısızlık addedilmeyecek şekilde bir kısmının günümüze çağırılabilmesinden yanayım.
Kendilerine de sorulabilseydi çoğunluğu olumlu yanıt verirdi diye de düşünüyorum.
işte güçteyken, evrak ararken, yazı yazarken ara sıra hep aynı şarkıyı mırıldandığımız zaman şöyle bir durum oluyor:
bizi o şarkı/türküyle hatırlama durumu.
iş yaparken hep aynı türküyü söylediğimi fark ettim.
niyesini bilmiyorum.
gide gide bir söğüde dayandım, o söğüdün allarına boyandım.
profilimde de gidiyorum ilginç.
galiba bende bir gitme takıntısı var.
sürekli bir yolda olma hali.
bir oturamama, bir kaçma isteği...
Helyum gibi.
bir bakalım hangi yöreymiş:
Adana türküsüymüş.
belki kolay söylendiği için, belki ölçüsü rahat olduğu için, belki bilinçaltı falan filan bilmiyorum.
beni de belki bu türküyle hatırlarlar.
çalınca falan aaa filanca işte güçteyken yürürken dolanırken çok söylerdi bunu kulakları çınlasın/Allah rahmet eylesin.
Not: Ayfer Vardar ne güzel söylemiş. evet çok güzel söylemiş.
insanların hikayelerini dinledikçe şunu fark ettim:
habis ruhların kullandığı en etkili silah tehdit.
zayıfı tehditle gelişen korkudan besleniyorlar.
en güçlü silah korku...
ölüm korkusu, sevdiklerine yakınlarına zarar gelme korkusu, maddi manevi zarar görme korkusu...
çocukluktan beri korkuyla idare edilen toplumların en zayıf noktasını biliyor, insanların gıklarını bile çıkaramayacaklarını fark ediyorlar.
ondan sonra gelsin istismar, şiddet, dayak, suistimal ...
not: aslında habisleşmiş ruh demek daha doğru galiba
peş peşe dünyaya getirdiği çocuklara bağırıp ağır hakaretler ederek onlara acı çektiriyor.
en son " Allah buna beyin vermemiş, geri zekalı !" diye bağırıyordu.
nereden duydun derseniz.
yine havalandırma bacası ve inşaat sektörümüzün son durumuna bağlanırım.
psikolog konuşuyor , dinliyorum.
hayat bardağımızın dibinde kalan tortu, çocukluk ve ergenlik döneminde yaşadığımız acılardır.
bu tortu içtiğimiz hayatın ya tadını bozar ya da içerken onları hep dip tarafta görürüz.
bu acılar kolay kolay unutulmaz, ölene kadar bizimle birlikte gelirler.
diyor.
psikolog tuna tüner.
çocukların kolunu kanadını kırmamak lazım.
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
şu meşhur
cobra gypsies belgeseli benim de önüme düştü.
adam hakikaten işi biliyor.
nefes kesen bir belgesel hazırlamış.
aslında temposu çok yüksek, bizim gibi hasta ve yaşlı insanlar için keşke biraz daha sakin kalabilseymiş.
aklım gitti resmen.
bölge hindistan'ın kuzeybatısında Pakistan sınırına yakın bir eyalet.
uydudan bakınca bile çöl olduğu anlaşılıyor.
sanırım aradaki doğal set
indus vadisi
indus nehri ve bereketli vadisi dururken bu insanları bu çöle kim yaymış acaba ?
Bir de yer isimleri ilgimi çekti. çok yaygın bir şekilde hepsi -ur ile bitiyor. niye acaba ?
palanpur, jodhpur, jaipur, fatehpur, siddhpur, dungarpur, mahidpur, sarangpur, shujalpur, udaipur...
bu eyalette ve komşu eyaletlerde daha bir sürü böyle -ur la biten yer ismi var.
Sümerce Ur, or şehir demek.
ur, uruk, urfa
şimdi biz mezopotamya tarihi olarak sınırlamışız ama belki de çok daha büyük bir kültürün uzantısı olarak Anadolu coğrafyasında yaşıyor olabiliriz.
Belli ki ur ile biten yer isimleri kuzey hindistan'da da bir anlam ifade ediyor. Tıpkı Anadolu'daki bazı eski yer isimleri gibi.
en komik bilgiyi niye en sona koyuyorlar ki ?
inek fotoşopmuş.
bizden neyi eksik ki ?
filtresiz makyajsız resim atan mı kaldı ?
Zaten poz verirken ineğin şoplanacağını da biliyorlarmış.
olsun yine de tonlamayı güzel yapmışlar hiç yapay durmuyor.
tüh ne kadar üzüldüm anlatamam.
böğürtlen sokağı
kızılcık selesi
zerdali tadında aşk
holding gülleri
gibi devam performansı bekliyorduk.
çünkü mutluluk neydi hep soruyorduk, arıyorduk...
zıplayan fasulye de diyorlar ama neden zıpladıklarını bilmiyorum.
ona da biraz bakalım:
bizim fasulyeler gibi onların fasulyesinin içine de güveler larva bırakıyormuş.
larvalar bu fasulyeleri yiyip bitirip içini boşaltıyorlarmış.
fasulyelerin zıplama nedeni içindeki güvelerin hareketiymiş efendim.
yedik, büyüdük, daha serin ve güzel bir yer için kıpırdanıyoruz demek istiyorlarmış.
kısacası zıplamayanı bulmak daha makbul.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |