Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
bayındırlık faaliyetlerini canıgönülden destekleyen ama taş ocağının kendi köyünde açılmasını istemeyip
bazinga ( daha anlamlı bir kelime bulamadım ) insanların yaşadığı komşu köyde açılmasını isteyen;
kentsel dönüşümü destekleyen fakat kendi konumunun değişmemesini hatta mümkünse daha güzel
olmasını
isteyen, birilerinin ötelere doğru gitmesi gerektiğini ve onların da başkaları olması gerektiğini düşünen,
yol yapımına karşı olmayan fakat kendi kıymetli arazisini bu durumdan muaf tutmayı başarabilen,
yana yana dayı arayan ama başkalarına toplum içinde hakkaniyet nutukları çeken,
kendilerine anlatılanları bıyık altından gülerek dinleyen; anlatacak kimse bulamayacaklarını öngöremeyen
insana ideal insan denir.
küçük bir dükkana girdim ve farklı hiçbir şey yapmadan temel, zorunlu ihtiyaçlarımdan birini almak istedim.
o sırada hava normaldi.
etrafta sıra dışı bir durum yoktu.
üzerimde tuhaf bir nesne, görünümümde ortamla uyumsuz bir aşırılık da yoktu.
her şey çok sıradandı kısacası.
satıcı bana döndü ve:
"insanlar çok şükürsüz çok!" diye konuşmasına başladı.
tabi devamı da geldi.
Kafamdan bir sürü analiz ve veri geçti, Thomas Hobbes'u bir daha andım ama hepsi bu; bütün bunları tek bir kelimeye indirgeyemedim doğal olarak.
bu durumla ilgili birkaç tahminim var.
a) İnsanlar birbirlerinin maddi durumlarıyla ilgili sabahtan akşama kadar çeşitli tahminlerde bulunuyor, sadece bununla yatıp bununla kalkıyorlar. Buldukları ilk fırsatta da tanımadıkları insanlarla bunu konuşuyorlar.
b) İnsanlar birbirlerinin aylık kazançlarıyla ilgili sabahtan akşama kadar çeşitli tahminlerde bulunuyor; tüketim alışkanlıklarına odaklanıyor ve sonuç olarak insanların şükürsüz oldukları kanaatine varıyorlar.
c) Çok mülayim bir tipim var ve herkes her şeyi dinlemeye hazır olduğumu düşünüyor.
d) Sabah akşam içimden okuduklarıma rağmen farklı bir mahlukat olduğumu düşünüp egzorsist girişimlerde bulunuyorlar.
e) peş peşe esnaftan lüks tüketim yapıyormuşum gibi diskur dinliyor olabilirim ama abartmamalıyım ve olayı kişiselleştirmemeliyim.
f) böyle bir şey yok ki !
ekmeğini enstrümanıyla kazanmaya çalışan sokak müzisyeni kıza bağırdı:
çekil git buradan be, başımız şişti kaç saattir.
bunu söyleyen oradaki bir esnaf.
kızın gözlerine baktım.
adamı duyuyor ama duymamış gibi yapıyor.
gözleri çakmak çakmak yanıyor.
bir yandan da çalgısını çalıyor.
senin ruhundaki yaraların iyileşmesi kaç sene sürecek acaba ?
çok iyi yerlere gelsen bile bu yaşadıklarını unutabilecek misin ?
Yanından geçerken "Sana Allah kolaylık versin" dedim.
Bir de son olarak:
Bu bant aralığında yaşayıp giden insanlar normal,
yüksek empat seviyesindeki insanlar ise otistik.
ne güzel dünya be,
şu yalan dünyaya geldim geleli, gönül senden özge yar bulamadım.
düşündüm taşındım pek bir şey bulamadım.
düşündüğünüz gibi değil tabi.
beklentisizlik olayını abartmış olabilirim.
durun da ekleyeyim.
bir yazıda şuna rastladım:
şunu bilmelisiniz ki,
mutlu bir yaşamın anahtarı,
insanlar ve olaylar karşısındaki beklentileri azaltarak yaşamak ve onları yönetebilme yeteneğine bağlıdır.
Halk arasında bunu "mantara bağlamak" olarak da tanımlayabiliyorlar.
"kombinim nasıl ?" diye sordu.
bana beş saniyeden fazla bakanın cebinden parası eksilir dedi.
bir şey anlamadığım için aval aval bakmaya devam ettim.
meğer gömleği dızcı gömleğiymiş, para o yüzden eksiliyormuş.
yoo, dedim gayet güzel görünüyorsun.
coğrafyamızdaki erkeklerde renkli ve desenli gömlek giyme fobisi var.
kendilerini güvende hissetmiyorlar.
uçurumdan düşerken tutunacak bir dal bulamamak gibi,
topluluk içinde anksiyete atağı geçirmek gibi,
bunun gibi durumlar işte.
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
şu meşhur
cobra gypsies belgeseli benim de önüme düştü.
adam hakikaten işi biliyor.
nefes kesen bir belgesel hazırlamış.
aslında temposu çok yüksek, bizim gibi hasta ve yaşlı insanlar için keşke biraz daha sakin kalabilseymiş.
aklım gitti resmen.
bölge hindistan'ın kuzeybatısında Pakistan sınırına yakın bir eyalet.
uydudan bakınca bile çöl olduğu anlaşılıyor.
sanırım aradaki doğal set
indus vadisi
indus nehri ve bereketli vadisi dururken bu insanları bu çöle kim yaymış acaba ?
Bir de yer isimleri ilgimi çekti. çok yaygın bir şekilde hepsi -ur ile bitiyor. niye acaba ?
palanpur, jodhpur, jaipur, fatehpur, siddhpur, dungarpur, mahidpur, sarangpur, shujalpur, udaipur...
bu eyalette ve komşu eyaletlerde daha bir sürü böyle -ur la biten yer ismi var.
Sümerce Ur, or şehir demek.
ur, uruk, urfa
şimdi biz mezopotamya tarihi olarak sınırlamışız ama belki de çok daha büyük bir kültürün uzantısı olarak Anadolu coğrafyasında yaşıyor olabiliriz.
Belli ki ur ile biten yer isimleri kuzey hindistan'da da bir anlam ifade ediyor. Tıpkı Anadolu'daki bazı eski yer isimleri gibi.
en komik bilgiyi niye en sona koyuyorlar ki ?
inek fotoşopmuş.
bizden neyi eksik ki ?
filtresiz makyajsız resim atan mı kaldı ?
Zaten poz verirken ineğin şoplanacağını da biliyorlarmış.
olsun yine de tonlamayı güzel yapmışlar hiç yapay durmuyor.
tüh ne kadar üzüldüm anlatamam.
böğürtlen sokağı
kızılcık selesi
zerdali tadında aşk
holding gülleri
gibi devam performansı bekliyorduk.
çünkü mutluluk neydi hep soruyorduk, arıyorduk...
zıplayan fasulye de diyorlar ama neden zıpladıklarını bilmiyorum.
ona da biraz bakalım:
bizim fasulyeler gibi onların fasulyesinin içine de güveler larva bırakıyormuş.
larvalar bu fasulyeleri yiyip bitirip içini boşaltıyorlarmış.
fasulyelerin zıplama nedeni içindeki güvelerin hareketiymiş efendim.
yedik, büyüdük, daha serin ve güzel bir yer için kıpırdanıyoruz demek istiyorlarmış.
kısacası zıplamayanı bulmak daha makbul.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |