Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Korku
Osho'nun ego analizi
toplum bir ego yaratır çünkü ego istenilen yönde kullanılabilir ve kontrol altında tutulabilir. kişinin öz benliğiyse hiçbir zaman kontrol edilip kullanılamaz. toplumun bir insanın öz benliğini kontrol altında tuttuğu duyulmuş bir şey değildir.
çocuğun bir merkeze ihtiyacı vardır ve çocuk kendi merkezinin tamamıyla farkında değildir. toplum ona bir merkez verir ve çocuk ta azar azar toplumun kendisine verdiği egonun kendi merkezi olduğuna ikna olur.
bir çocuk eve döner - şayet sınıfta birinci olduysa tüm aile mutludur. onu kucaklayıp öper, omzunuza alır dans edersiniz ve, "ne güzel bir çocuk! sen bizim için gurur kaynağısın" dersiniz. ona ayırt edilmesi güç bir ego verirsiniz. eğer çocuk eve utanç içinde, başarısız becerememiş, sınıfta kalmış olarak gelirse ya da alt sıralarda kalmışsa - o zaman kimse onu takdir etmez ve o da kendisini dışlanmış hisseder. bir dahaki sefere daha sıkı çalışacaktır çocuk, çünkü merkezi sarsıntı hisseder.
ego her zaman sarsıntıdadır; her zaman beslenmenin peşindedir; yani birisinin takdir etmesi gerekir. bu nedenledir ki sürekli ilgi talep edersiniz. kim olduğunuz hakkında başkalarından fikir alırsınız. bu doğrudan bir deneyim değildir. sizin kim olduğunuz hakkında edindiğiniz fikirler başkalarından gelir. onlar sizin merkezinizi biçimlendirir. bu merkez sahtedir çünkü siz kendinize ait gerçek merkezinizi taşımaktasınız. o kimsenin karışamayacağı bir şeydir. kimse ona şekil veremez. siz onunla beraber gelirsiniz. siz onunla doğarsınız.
bu demektir ki, sizin iki merkeziniz vardır. birisi varoluşun size vermiş olduğu, sizin beraber geldiğiniz merkezdir. bu gerçek öz benliğinizdir. ve diğeri, toplum tarafından yaratılmış olan merkez ise egodur. o sahte bir şeydir - ve çok büyük bir kandırmacadır. ego aracılığıyla toplum sizi kontrol etmektedir. siz belli bir şekilde davranmak zorundasınızdır, çünkü sadece o zaman toplum sizi takdir eder. belli bir tarzda yürümek, belli bir şekilde kahkaha atmak; belli bir tarzı, ahlakı, formülü takip etmek zorundasınız. ancak o zaman toplum sizi takdir eder ve etmezse de egonuz sarsılır. ve egonuz sarsıldığında, kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu bilmezsiniz.
başkaları size fikri verdi. bu fikir egodur. onu mümkün olduğunca derinden anlamaya çalışın, çünkü ondan kurtulmak durumundasınız. ve ondan kurtulamazsanız hiçbir zaman öz benliğinize ulaşamazsınız. çünkü siz merkeze bağımlı haldesiniz, hareket edemezsiniz ve öz benliğinize bakamazsınız. ve egonun parçalanacağı, kim olduğunuzu bilmeyeceğiniz, nereye gidiyor olduğunuzu bilemeyeceğiniz, tüm sınırların eriyip gittiği geçici bir zaman dilimi, bir aralık olacağını anımsayınız.
en basitinden aklınız karışacak, bir kaos olacak. bu kaos nedeniyle egonuzu kaybetmekten korkarsınız. fakat bu böyle olmak zorundadır. kişi kendi gerçek merkezine varmadan önce bu kaosun içerisinden geçmek zorundadır. ve şayet cesursanız, bu dönem kısa olacaktır. eğer korkarsanız ve tekrar egonun kucağına düşerseniz ve yeniden onu ayarlamaya başlarsanız, işte o zaman çok, çok uzun sürebilir; bir çok hayat ziyan edilebilir.
şöyle bir öykü duymuştum: küçük bir çocuk büyükannesini ziyaret etmekteymiş. sadece dört yaşındaymış çocuk. geceleyin büyükannesi onu uyuturken, çocuk aniden bağırmaya ve ağlamaya başlamış ve "eve gitmek istiyorum. karanlıktan korkuyorum" demiş. fakat büyükanne de, "çok iyi biliyorum ki, evde de karanlıkta uyuyorsun; hiç bir zaman ışığının yandığını görmedim. öyleyse burada neden korkuyorsun?" diye sormuş. çocuk, "evet, bu doğru - ama o benim karanlığımdı" demiş. bu tamamıyla bilinmeyen bir karanlık.
karanlık ile birlikte bile, "bu benim" diye hissediyorsunuz. dışarıdayken bilinmeyen bir karanlıktır. egoyla birlikte ise "bu benim" diye hissediyorsunuz. sorunlu olabilir, belki de birçok can sıkıntısı yaratır ama hala o benim. tutunacağınız, yapışacağınız, ayaklarınızın altında olan bir şey; boşlukta, vakumda değilsiniz. berbat bir durumdasınız, ama en azından varsınız. kötü hissetmek bile size 'ben varım' hissi verir. ondan uzaklaşınca korku her yanı sarar; bilinmeyen karanlıktan ve kaostan korkmaya başlarsınız - çünkü toplum sizden bir parçayı silmeyi başarmıştır.
aynen ormana gitmek gibidir bu. biraz temizlik yaparsınız, zemini biraz temizlersiniz; çit örer, küçük bir kulübe yaparsınız; küçük bir bahçe yaparsınız, çim bir alan ve iyisinizdir. çitinizin ötesi ormandır, vahşidir. burada (alanınızda) her şey yolundadır, her şeyi planladınız. nasıl olduğu böyledir işte.
toplum sizin bilincinizde bir miktar temizlik yapmıştır. küçük bir kısmını tamamen silmiştir, çitle çevirmiştir. orada her şey yolundadır. işte tüm üniversitelerinizin yaptığı da budur. bütün kültürün ve şartlandırmanın temeli kendinizi evinizde hissettirecek bir kısmı temizlemektedir. ve siz o zaman korkarsınız. çitin ötesinde tehlike vardır. çitin ötesindeki de, çitin içindeki gibi sizsiniz - ve bilinçli zihniniz sadece bir bölümüdür, tüm varlığınızın onda biridir. onda dokuz karanlıkta bekliyor. ve bu onda dokuzun içinde sizin gerçek merkeziniz saklıdır.
( Ekşi sözlük uykutozu - paylaşımı )
Anasaziler
M.S 500 ile 1300 yılları arasında Colorado ve New mexico'da yaşamış olan eski bir halktır. Bugünkü Hopi - Pueblo yerlilerinin ataları oldukları da ileri sürülmektedir.
Onları farklı kılan yerleşik hayata geçmiş, tarım yapan, gelişmiş yapılar inşa eden bir halk olması. Yerleşim yerlerini kanyonların, sarp uçurumların kaya yüzeylerine çok odalı ve karmaşık bir yapıda ve kaleler gibi korunaklı bir şekilde kurmuşlar ve herhangi bir düşman saldırısı durumunda bağlantı yerlerini kapatarak güvende olmayı başarabilmişler. Yapıları biraz bizim Sümela Manastır'ını ve Kapadokya şehirlerini andırıyor. Zamanla barajlar ve sulama ağları da kurmuşlar, belirgin bir çömlekçilik geleneği oluşturmuşlar. Ayrıntılı bir yol sistemi de oluşturmuşlar. Günümüze kadar ulaşan ilginç kaya resimleri de mevcut. ( Bkz Mesa Verde uçurum sarayı: Sanki bir filme de ilham olmuş yapılar. Amerika'daki en büyük arkeolojik alan )
Haklarında ilginç teoriler ileri sürülmüş. Birdenbire ortadan kaybolan bir halk olduğu, batıdan Pasifikten geldikleri, anasazinin anlamının Navajo dilinde kadim halk, kadim düşman ( yabancı ) olduğu, hatta uzaylılar tarafından kaçırıldıkları , uzaylıları gördükleri , uzaylı oldukları vs gibi ilginç uçuk teoriler ortaya atılmış. kızılderili efsanelerine göre anasaziler batıdan ( Pasifik'ten ) gemilerle gelen ve oraya yerleşen bir halk. Astronomik bir gözlemevi kurdukları da tespit edilmiş. Günlük ve dini yaşamlarını düzenlemek için takvim kullandıkları da biliniyor. kuraklık ve kıtlık nedeniyle bölgenin aniden terkedilmesi de bir başka akla daha yatkın teori.
Kuzey Amerika'nın güneybatısında yaşamışlar. bazı arkeologlar dini törenler sırasında insan kurban ettiklerini ve insan eti yediklerini ileri sürse de bunlar ispatlanamamıştır. Çok büyük, çok katlı ihtişamlı yapılan inşa etmeyi başarmış ve kendi çağdaşlarından çok daha ileri bir medeniyet kurmuşlar. Yerin altına doğru çukur şeklinde dini ritüellerini gerçekleştirdikleri yapılar inşa etmişler.
MS 13. yüzyılda çömleklerini, ev aletlerini, giysilerini yapılarını kısaca her şeylerini olduğu gibi ortada bırakarak , tekrar geriye dönecekmiş gibi birdenbire ortadan kaybolmaları ve birkaç yüzyıl kadar yaşam alanlarının bomboş kalması onların gizemli bir halk olarak değerlendirilmesine neden olmuş. bu insanların nereye kaybolduğu büyük bir gizemdir. Yeni kabileler ve göçmenler uzunca bir süreden sonra medeniyetlerini keşfetmiş ve oralara yerleşmişler.
Wikipedia, Faruk Yıldız ( youtube ), Arkeofili
Hemen her akşam bir kuyumcu soygunu ve dolayısıyla öldürme yaralama haberi izlememize rağmen neden bunlara köklü bir çözüm bulunamadığını merak ettiğimi açıklayacağım başlık.
Mesela kuyumcu olsaydım teşhirde sergilediğim ürünleri sahte olarak ürettirir, müşteriye gösterir, beğendiği ürünü arkadaki güvenli bir kasadan getirirdim. Allah korusun Soygun gerçekleşecekse hiç müdahale etmez hırsızın tezgahı boşaltmasını izlerdim.
Buraya bir anı bırakacağım başlık. 2000 li yılların başında Taksim meydanında 1 Mayıs mitingi vardı . oradan geçiyordum. İngiltere ile önemli bir maç var ve bütün fanatik ingilizler İstiklal'deler. Adamlar zürafa gibi uzun ve kafalarında uçlarında ziller olan komik takım şapkaları var. Bazılarının ellerinde bira şişeleri var. Kısacası Taksimin acayip şenlikli bir günü. Holiganlar, polisler, 1 Mayısı kutlayanlar, vatandaş ana baba günü....
Meydanda bella ciao çalıyor , kalabalığın bir yarısı şarkıyı Türkçe sözleriyle söylüyor kalan yarısı futbol tezahüratı gibi eşlik ediyor . orada ne yapıldığıyla ilgili pek bir fikirleri yok :) :) Hatırladığım kadarıyla günü sorunsuz kapatmıştık.
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
şu meşhur
cobra gypsies belgeseli benim de önüme düştü.
adam hakikaten işi biliyor.
nefes kesen bir belgesel hazırlamış.
aslında temposu çok yüksek, bizim gibi hasta ve yaşlı insanlar için keşke biraz daha sakin kalabilseymiş.
aklım gitti resmen.
bölge hindistan'ın kuzeybatısında Pakistan sınırına yakın bir eyalet.
uydudan bakınca bile çöl olduğu anlaşılıyor.
sanırım aradaki doğal set
indus vadisi
indus nehri ve bereketli vadisi dururken bu insanları bu çöle kim yaymış acaba ?
Bir de yer isimleri ilgimi çekti. çok yaygın bir şekilde hepsi -ur ile bitiyor. niye acaba ?
palanpur, jodhpur, jaipur, fatehpur, siddhpur, dungarpur, mahidpur, sarangpur, shujalpur, udaipur...
bu eyalette ve komşu eyaletlerde daha bir sürü böyle -ur la biten yer ismi var.
Sümerce Ur, or şehir demek.
ur, uruk, urfa
şimdi biz mezopotamya tarihi olarak sınırlamışız ama belki de çok daha büyük bir kültürün uzantısı olarak Anadolu coğrafyasında yaşıyor olabiliriz.
Belli ki ur ile biten yer isimleri kuzey hindistan'da da bir anlam ifade ediyor. Tıpkı Anadolu'daki bazı eski yer isimleri gibi.
en komik bilgiyi niye en sona koyuyorlar ki ?
inek fotoşopmuş.
bizden neyi eksik ki ?
filtresiz makyajsız resim atan mı kaldı ?
Zaten poz verirken ineğin şoplanacağını da biliyorlarmış.
olsun yine de tonlamayı güzel yapmışlar hiç yapay durmuyor.
tüh ne kadar üzüldüm anlatamam.
böğürtlen sokağı
kızılcık selesi
zerdali tadında aşk
holding gülleri
gibi devam performansı bekliyorduk.
çünkü mutluluk neydi hep soruyorduk, arıyorduk...
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |