Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Mecazen değil gerçekten de durumun böyle olduğu dün akşamki bir haber sitesinde yayımlanan programda servis edilen fotoğraf karesiyle ispatlanmıştır. Arkadaki tepeler kızıla bürünmüş, ateş topu halinde cayır cayır yanarken, bu alevlerin aydınlattığı akşamda, yangın manzaralı marinadaki lüks restaurantta kadeh tokuşturup, balığını yiyip, sohbet eden insancıklar için kullanılan tabirdir.
Tarihin tekerrür etmemesi için başa gelen kötü şeyleri, yapılan hataları, tamamlanmayan bir şeydeki eksiklikleri doğru anlayıp, not alıp, kafaya iyi yerleştirip, bir daha aynı hataları yapmamaya, eksik olanları eksik bırakmamaya çalışmaktır.
Çoğunlukla insanoğlunun tercih ettiği ders almak yerine, ders vermektir. Toplum olarak Nasihat etmeye bayılırız. Şunu şöyle yap, bunu böyle yap, böyle yaparsan başın ağrımaz, sorun yaşamazsın deriz de deriz. Ancak iş başa gelince, başkalarına söylediklerimizi kendi hayatımızda uygulamakta zorlanırız ve aynı hataları yapar dururuz, çünkü artık bunları hata olarak göremez hâle geliriz. Olaylardan, yaşanılanlardan tecrübe edinip, ders çıkarmak herkesin yapabileceği bir şey değil maalesef çünkü çoğu insan öz-eleştiri yapamıyor. Olaylara ve kişilere objektif bakamıyor ve sonucunda tarih hep tekerrür ediyor.
Bacadan tüten dumanın aslında altında yatan pek çok anlamı vardır. duman o resimde gizli bir semboldür, duman; O evde yaşayan bir aile var, ocakta pişen yemek var, o yemek ailece birlikte yeniliyor, yemeğin yenildiği o sofrada mutluluk var, birlik ve beraberliğin sevinci var şeklinde yorumlanabilir. Çünkü eskiden yemekler, sobanın yemek pişirilen tipteki versiyonu olan kuzinelerde pişirilirdi. Odun ateşinde, kuzinede pişirilen yemeğin tadı da ayrı bir lezzetli olurdu. Kuzinenin bacasından da yaz, kış farketmez, her daim dumanı tüterdi.
Toprak için faydasının olmayıp zararının olduğu ne kadar söylense de bilinçli olmayan çiftçiler tarafından hâlâ uygulanan bir yöntemdir. Daha geçen hafta uzun yol yolculuklarında, yol kenarlarında dumanı tüten toprak araziler gördük ve araç içinde bu konuyu konuştuk ki daha o zaman bu yangınlar başlamamıştı. Bu konuda kesinlikle, bilinçsizce anız yakan çiftçilere ciddi yaptırımlar gerekiyor.
Tatilde gittiğim evlerin bahçelerinde, ağaçlarından sarkan ancak daha tam olgunlaşmamış meyvelerini görüp imrendiğim, keşke benim de bahçesinde bir nar ağacı olan evim olsaydı dediğim, aslında o sert çekirdeklerinden dolayı yemekte zorlandığım ancak kırmızı/mor renkli bir meyve olduğundan yine de çok sevdiğim, bolluğun, bereketin, "bir" iken "bin" olmanın sembolü olan meyvedir.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |