Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Düdüklü tencere niye patlasın ki? Adı üstünde düdüklü tencere. Yemek pişirme mantığı normal tencerelerden farklıdır. Kimyada izokorik sistem(sabit hacimli) olarak geçer, belli bir noktadan sonra da izobarik sistem(sabit basınçlı) hâline gelir. Düdüklü tencerede pişen yemeğin buharı dışarı çıkamadığından tencere içerisindeki basınç artar ve buhar basıncı belli bir değere geldiğinde dengeye ulaşır ve sabit kalır. Yüksek basınç altında suyun kaynama noktası da yükselir, böylece yemek daha yüksek sıcaklıkta daha hızlı pişer. Yemek kısa süre içersinde piştikten belli bir süre sonra, düdüğü yavaşça açılarak dikkatli bir şekilde tencere içersinde biriken yüksek basınçlı buhar, tencere dışarısına çıkarılır. Tüm buhar çıktıktan sonra kapak açılır. Düdüklü tencereye gereken muamale yapılırsa aslında hayat kurtarıcı bir mutfak aracı olduğu anlaşılır, zira zamandan tasarruf özelllikle çalışan ev hanımları için ve misafir menülerinde çok önemlidir.
İnsanların minnet duygusunun yetersizliğinden doğan durumdur. Zira yemeğini yediğin, suyunu içtiğin, sana emek veren ve hizmet eden bir kişi hakkında ne kadar kötü şeyler düşünsen bile arkasından olumsuz konuşmamalısın. yok illâ konuşacağım diyorsan da o zaman o kişinin ekmeğini yiyip, suyunu içmeyeceksin, gerisi nankörlüğe girer. Hem yapıp hem de rahatsızlık duymak da işin başka bir boyutu.
Zararda olan ildir. Başka yerlerde kar yağar, böylece en azından havanın soğuğu kırılır, karlar eriyince kadar hava daha ılıman kalır. Burda ise kar yağamadığı için hava soğuk olduğu ile kalır, dondurucu soğuklarla başedilmeye çalışılır. Aynı durum geçen haftalarda başımıza geldi. Hemen dibimizdeki yerde kardan yollar kapandı, trafik durdu, hayat felç oldu; bizde bir kar tanesi bile düşmedi ancak soğuktan titredik, "komşuda kar yağar, bize soğuğunu yemek düşer" dedik.
Öğretmenler branşlarındaki konuları sınıfta öğrencilerine anlatarak, konuları öğrenmelerini ve sınavlarda başarılı olarak, hayatlarını istedikleri meslekte çalışarak yaşamalarını amaç edinirler ancak eğitim-öğretimde "gönüllülük" esastır. Bir kişiye yeni bir şey öğretebilmek için karşıdakinin öğrenmeye açık olması lazım, yoksa istediğin kadar birşeyler vermeye çalış, almaz, alamaz çünkü öğrenmeye gönlü yoktur. Bazen de kişi karşısındaki kişiden istemdışı bir şekilde, gizil birşeyler öğrenir; birlikte çalıştığımız ya da aynı ortamda bulunduğumuz kişilerden, direkt ya da indirekt iletişim hâlinde olduğumuz insanlardan, dakik olmayı, güzel konuşmayı, hoşgörülü olmayı, hatta gülümsemeyi..vs görerek, yaşayarak öğreniriz. Öğrenme sadece okul çağında değil, hayatın her aşamasında olan birşeydir. Hiçbir zaman öğrendim, tamam oldum dememek gerekir. Kişinin öğrenecekleri hiçbir zaman bitmez, mevzuu sadece akademik bilgilerle sınırlı değildir ki. Kişinin, inatçı olmamayı, kendini sevmeyi, hayata pozitif bakmayı, incinmemeyi, incitmemeyi..vs öğreneceği duygu ve düşünce anlamında da o kadar çok şeyi vardır ki o yüzden kimden, neyi, ne şekilde öğrendiğimiz, gördüğümüz farketmez yeter ki öğrenmeye açık olalım. Önce öğrenelim, sonra öğrendiklerimizi başkalarına öğreterek zinciri devam ettirelim. Malum birine birşey öğretebilmek için kişinin önce kendisinin öğrenebilmesi lazım. Yoksa öğretilen şeyin inandırıcılığı olmaz.
Olmaz olsun böyle fobi dedirten, söylemesi bile ayrı bir fobi kaynağı olabilecek türden, ilk kez duyduğum ve kendi adıyla mütenâsip, uzun kelime korkusu anlamına gelen fobi türüymüş. Fobilerin her türlüsü sevimsizdir zaten aynı bu kelime gibi.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |