Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Birine nedenli ya da nedensiz kafayı takıp, onu psikolojik ve sosyal açıdan yıpratmaya çalışan, onun kendine olan güvenini zedeleyen, bulunduğu ortamda mutsuz olmasına neden olan kişiye zorba denir.
Okullarda evet çok vardır bu nitelikte kişiler, arkadaşları tarafından itilip, kakılan, hor görülen, dalga geçilen, arkadaşlık edilmeyen, yalnızlaştırılan öğrenciler var maalesef. Görüp de müdahale edememek üzücü. Genelde de sosyo-ekonomik durumu daha iyi olan, fiziksel açıdan daha gelişkin, arkadaş çevresi daha geniş olan öğrenciler zorbalığa eğilimlidir. Bazen çok basit nedenlerden, örneğin sırf isminden dolayı dahi öğrenciler yıpratabiliyor, bu durum okul değişikliğine kadar gidebiliyor.
Bir öğrenciye, arkadaşları tarafından zorbalık yapılmasını bir yere kadar anlayabilirsiniz, o yaş grubu içersindeki dinamikleri tam çözemeyebilirsiniz. Ancak arkadaşları tarafından zorbalığa maruz kaldığını bildiğiniz bir öğrencinin, bir de öğretmenler tarafından zorbalığa uğradığını görüp, bu duruma sessiz kalmayı anlayamıyorum. Sanki çocuğun üzerine yapışmış, arkadaşları zorbalık yapıyor diye bu herkese o çocuğa zorbalık yapma hakkını mı verir? Hele ki öğretmen statüsündeki bir kişinin bu duruma düşmesini görmek, daha da üzücü.
Ülkemizdeki okullarda, her ne kadar yabancı ülkelerdeki kadar ciddi boyutlarda zorbalık olayları olmasa da yakın gelecekte olmayacağı anlamına gelmez. Eğitimde zorbalığa karşı önleme ve müdahele konusunda daha elle tutulur çalışmalar yapılması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Dış görünüşündeki çıkıntılardan dolayı bu adı aldığını düşündüğüm, birkaç yerde göz göze geldiğim ancak meyve skalam elma ve armuttan öteye geçmediği için daha yemenin nasip olmadığı, bir gün inşallah ben de yiyeceğim dediğim, ülkemizde daha kivi ya da ananas gibi çok da meşhur olmamış tropikal meyve türü.
Bazen de yazarın ne demek isteyip, senin bunun karşılığında neyi anlayamadığındır. Kelimelerin gücü her zaman yeterli gelmez anlatılmak istenen asıl mesajı vermeye. Yüzyüze Konuşurken bile zor anlatılacak şeyleri, dümdüz yazıya anlamlı bir şekilde dökmek ve ifade etmek kolay değildir, hal böyleyken yazarın bile tam anlamlandıramadığını, konuya hakim olmayan biri hiç anlamlandıramaz. O ona sorar, öbürü öbürüne, burda ne denmek istenmiş acaba diye. Sonuç, koca bir kafakarışıklığı.
"Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" sözünü unutmuşcasına, kendini günlük hayaatın karmaşısına kaptıran kişi, "çok yorgunum" gerekçesiyle ancak üstüne düşen günlük işleri yapacak kadar hareket edip, geri kalan vaktini oturarak ya da yatarak harcamayı tercih ederek sağlığını geri plana atmaktadır. Sağlıklı yaşamda, beslenme kadar, bedensel hareketlilik de önemlidir. Hem sağlıksız beslenme hem de hareketsiz yaşam başta obezite, şeker, tansiyon olmak üzere bir sürü hastalığa sebep olur. Kimse de hayatını hastalıklarla mücadele ederek geçirmek istemez herhalde. Açık havada 15 dakika dahi düzenli yürümek, çoğu hastalığı önlemek için ilk adımdır. Hele ki şimdi bahar geldi, doğada bir canlanma, hareketlilik var, yürümenin Tam zamanıdır.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |