Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Toprak ananın biz insanlara sunduğu en güzel nimetlerin başında gelen, en sevdiğim yemeklerin baş kahramanı olan sebze çeşidir. Elimde olsa çiğ bile yerim, o denli severim. Kızartması, karnıyarığı, közlemesi ve patlıcana eşlik eden diğer sebzelerle kombinasyonu sonucu muhteşem lezzetler ortaya çıkıyor. Bazı insanlar karnıyarıktaki kıymayı yiyip de patlıcanını bırakıyorlar ya işte o insanları anlayamıyorum. Asıl güzel olan kısmı patlıcanı halbuki.
Ancak kalbi güzel başka bir insan tarafından fark edilebilecek ve aynı güzellikte kalbe sahip insanlarla bir araya geldiklerinde mutlu olabilecek olan insanlardır.
Ekşi ve mor renkli meyveleri özellikle seven biri olarak böğürtlen de(karadut ile birlikte) favori meyvelerimdendir. Daha geçen hafta köydeki evimizin bahçesinin kenarında, kendiliğinden yetişen verimli bir böğürtlen topluluğundan, dalından kopartarak böğürtlen yemek, ellerimde ve yüzümde böğürtlenin oluşturduğu o mor lekeleri görmek benim için en iyi değerlendirme şekliydi. Çünkü meyveyi dalından yemenin mutluluğuna paha biçemem.
Normal zamanda bürünemediğimiz ancak çevremizde ailemizin ya da akrabalarımızın çocukları olduğunda ortaya çıkan, çoğu zaman içimizde varlığını unuttuğumuz, özlemle andığımız çocukluk döneminden kalma konuşma ve davranış şekilleridir.
Çocukla çocuk olmak bir tık zorlandığım bir olay olsa da fiziksel olarak buna elverişliyim aslında. Minyon tipli olduğum için çoğu çocuk beni kendilerinden sanıyor ve beni görünce hemen oyun oynamak istiyor. Ancak çocuk enerjisine sahip olmadığımdan yoruluyorum ve onlara eşlik etmekte zorlanıyorum. Yine de kısa bir süreliğine de olsa çocuk gibi davranmak, çocuksu hâllere girmek, insanda farklı ve güzel bir duygu oluşturuyor.
Herhangi bir kişi ya da nesne ile kaybolmadan, silinmeden ya da yok olmadan önce, son olarak göz teması kurulduğu noktadır.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |