Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Bir olaya, bir kişiye karşı normal bir insanın vereceği karşılığı verememe durumudur. Kişinin kendi pasifliğinden, öğrenilmiş çaresizliğinden, özgüven eksikliğinden, silik kalmanın kendi yararına olacağı gibi psikolojik sebeplerden kaynaklanabileceği gibi, çevresindeki diğer kişilerin de tepkisiz kalmasından yola çıkarak, tepki verirsem "başım ağrır", sorun çıkar, "bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık" gibi toplumsal kaygılarla da tepkisiz kalmayı seçer. Kişi, kendi tepkisiz kaldığı gibi, tepki veren kişi/kişilere karşı da üç maymunu oynamayı tercih eder, tepki verene destek çıkarsam tepki çekerim düşüncesiyle.
Toplumumuz bu tür insanlarla dolu maalesef, çıkıp bir kişi, olması gerekenleri söyleyince de çatlak ses ilan edilir diğer yandaş kişilerce, susturulmaya çalışılır, bir kusuru bulunmaya çalışılıp, ordan tepki veren o kişi yıpratılmaya başlanır. Tam bir İlkel toplum insan davranışı. Kimileri böyle durumlarda tepki verdiğine pişman olup, "bir dahakine bende görmedim, duymadım, konuşmuyorum diyeyim de sürüye katılayım" der, kimileri de "inadına bir dahakine tepki nasıl olurmuş görürsünüz" diyip dik duruşundan ödün vermez.
Dün iki başlıkta ben de iki farklı duruma tepki gösterdim, bizzat gördüm ki toplumun bir yansıması olan şu küçücük sözlük topluluğunda bile, aynen tahmin ettiğim gibi "aman ali rıza bey, ağzımızın tadı bozulmasın" oynamanya devam edildi. Tepkime cevap olmadığı gibi, tepkime haklı ya da haksız cevap dahi gelmedi, diğer üyeler görmezden geldi. Eğitimli olduğunu kabul ettiğimiz şu örneklemde bile durum böyleyken, toplumun genelinin böyle olmasına şaşırmamalı mıyım? Ama yok ben yine şaşırmaya devam ederim, etkiye karşı tepki prensibinden hareketle, insan yanlışı gördüğü yerde, sıkıntılı bir durumun olduğu yerde, haksızlığın olduğu yerde, doğrusu, gerçeği apaçık meydandayken, ancak insanlar tarafından doğru ve gerçek görülmüyorsa/algılanmıyorsa, bu duruma tepki göstermek zorundadır. Ne zaman bir arpa boyu yol alınır, haklı tepki göstermeyi öğrenip, öğretebildiğimiz vakit. Yoksa böyle olduğumuz yerde saymaya, hatta geri gitmeye devam ederiz.
Evlilik aşamasına gelen çiftlerin, anlayış içersinde, karşılıklı karar vermesi gereken bir durumdur, bu konuda üçüncü kişilere laf düşmez. Nihayetinde evliliği sürdürecek, birlik ve beraberlik içersinde bir hayatı paylaşacak olan kişiler, onlardır.
Bekarken şunu yaparım, bunu yaparım demek kolaydır. 10 yıl önce evlendirme dairesinde, evlilik işlemlerini başlatırken, memur, doldurmam gereken dosyayı elime uzatıncaya ve o dosyada soyad ile ilgili bu seçeneği görünceye kadar bu konuyu ciddi ciddi hiç düşünmemiştim. O an hızlıca karar vererek, iki soyadımı da kullanmak istiyorum seçeneğini işaretledim. Sonrasında eşimle bu konuyu konuşunca, normalde takılmayacağını düşünmeme rağmen, bu konuya takıldığını, bir tık üzüldüğünü ve benle aynı fikre sahip olmadığını fark ettim ve hiçbir şeyin eşimden daha kıymetli olmadığına karar verip, sadece eşimin soyadını aldım. 10 yıldır bu konuda zerre pişmanlığım yok, zira evlilikte soyad, bana göre o kadar küçük bir teferruat ki, bunun üzerinde uzun uzadıya konuşulmasına gerek bile yok. Çiftler daha yolun başında, onun soyadı mı, bunun soyadı mı tartışmasına girerlerse, o evlilik, baştan sağlam temellere dayanmamış demektir, uzun ömürlü değildir.
Atalarımızın en güzel sözlerinden biridir; körler sağırları, sağırlar dilsizleri, dilsizler topalları, topallar ... ları diye bu ağırlama silsile yoluyla devam eder de eder. Zira herkes sırtını dayayacak bir yer ve sırtını sıvazlayacak kişiler bulmaktan hoşlanır. bu ağırlama zincirinin fertleri, çıkarlarına ters düşen ya da rahatlarını bozan bir durum olmadığı sürece, sürü psikolojisi ile hareket etmeye devam ederler.
ekleme :
(Düzeltme: bu entryde körlük, sağırlık, dilsizlik, topallık gibi engellilik durumları mecâzi anlamda kullanılmıştır. Körlük, gerçekleri görmek istememeyi; sağırlık, gerçekleri duymak istememeyi; dilsizlik, gerçekleri konuşmak istememeyi, topallık, doğru yolda yürümeye direnç göstermeyi ifade etmektedir.)
O birisi dediğiniz benim emre bey, yalnız ordaki serzenişimi anlamamakta ısrar edişinizi, yazdıklarımı doğru okumamanıza bağlıyorum.
Her an, herşey olabilir. 99 depremini bizzat yaşayan biri olarak söylüyorum, Allah kimseye yaşatmasın. Ki hâlâ en büyük korkularımdan biridir, her deprem haberini gördüğümde acaba istanbul'da beklenen o büyük deprem haberi midir diye. Siz duyar kasmaya devam edin, ancak deprem hassasiyeti olan bir siz değilsiniz.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |