Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Gaziantep ve şanlıurfa'da kısıtlı zamanda da olsa gezme fırsatını bulduğum, antika eşya gibi özenle sakladığım, kullanmaya zor kıydığım bakırdan havanımı satın aldığım çarşı türü. Gezmesi Değmeye avm den daha zevkli benim için. Kendimi tutmasam her bir dükkandan onlarca şey alır, vaktim olsa sabahtan akşama kadar gezerim. Bu çarşılarda zanaatını icra eden ustalara da ayrı bir parantez açmak gerekir. O maharetli ellerde, müthiş hünerlerini konuşturup, muhteşem ürünler ortaya koyuyorlar, elleri dert görmesin her birinin. Umarım kültürümüzün bir parçası olan bu zanaatlar hiçbir zaman ölmez, devam ettirenler bulunur.
Kitaplar eskidikçe, kağıdın imâl edildiği selüloz ve kağıttaki mürekkep ve boyalar, zamanla oksitlenip kağıdın sararmasına sebep olur ve bu kimyasal değişim sırasında kağıdın kokusu da değişir. Eski kitap satan sahaflarda hâkim olan koku, budur. Yeni basım kitaplarda, daha dayanıklı selülozik malzeme kullanıldığı için sararma olmaz. o yüzden yeni nesil kitaplarda, o eski sararmış kitapların kokusu da bulunmaz.
Saçımı süpürge ettim, ne istedin de vermedim, senin yüzünden hastalık sahibi oldum, hepsi senin suçun, ben birşey yapmadım ki gibi cümleleri sık sık kuran, kendine olan inancı sıfırlanmış insanların içine düştüğü psikolojik sıkıntı hâlidir.
Kurban olma durumunu fazla abartan kişi, hayatının sorumluluğunu ve kontrolünü alma konusunda tamamen kendini saf dışı bırakır, kendi dışındaki herşey ve herkes dümenin başında, kendi hep yan koltuktadır. Kendince buna sebep olacak çocuklukta yaşadığı travmalar vardır, kendini kurban etmiş ebevynleri vardır, vaktinde o travmalar tedavi edilmezse, kişi bunu olağanmış gibi görür ve kurban rolünü ömür boyu sürdürür, kendini bu şekilde rahatlatma yolunu seçer. Kişilerin başına talihsiz olaylar gelebilir, mağdur edilebilir, savunmasız kalabilir ancak bu kişiyi dibe düşürüp, alın yazım buymuş, bundan sonra hayatım hep böyle gidecek diyip, ömür boyu çaresiz kılmamalı, yaşam şekli hâline gelmemelidir. Bir yerde ipleri eline alıp, bu çaresizliği kırıp, mücadele mekanizmasını devreye sokmayı bilmelidir.
Söyleyenin ses tonunda gizli olan ifadedir. Artık gerçekten iltifat olarak mı kullanıldı yoksa tam tersi yermek için mi, bu sözü kullanan kişinin o anki ses tonu ve yüz ifadesi ile açıklığa kavuşur. Bazen gerçekten karşındaki insan saç teli gibi incecik oluverir bazen de çınar ağacının gövdesi gibi kütükleşir.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |