Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Eve Misafirliğe gelen büyüklerin, evin okula giden küçük çocuğuna ev ortamında mini bir sözlü yaparak sorduğu, 4 kere 8, 6 kere 9 gibi işlemlerle çocuğun matematiksel bilgisini ölçmeye yönelik çabalarının aracıdır. Yani biz çocukken öğretmenlerimize bildiğimizi göstermemiz yetmez, bir de evin eş dost konu komşu, akrabasına da kendimizi kanıtlamamız gerekirdi. Şimdilerde hâlâ uygulanıyor mudur, bilmiyorum.
Bizim üst katta Yaklaşık bir yıldır dünyaya yeni gelmiş bir bebek, dünyayı keşfetmeye ve büyümeye çalışıyor. Şimdilerde yürüteci gibi bir şey kullanmaya başladı sanırım, yere sürtünme sesinden anlaşılacağı üzere. Annesinin bebeğine söylediği şarkılar, beşiğin gıcırdaması, bebeğin yere fırlattığı eşyalar.. evimizde ses buluyor ancak allahtan bizim gibi bir komşuya denk gelmişler, çocuksuz bir aile olduğumuz halde "çocuktur, yapar" diyip geçiştiriyoruz. Ancak kendi çocuğu olup da komşusunun çocuğu ses yaptı diye sorun çıkartanları gördükçe toplum olarak empatiden yoksunluğumuz bir kez daha göze çarpıyor. Komşuluk ilişkilerinde her zaman düşüncem, kendine yapılmasını istemediğini başkalarına da yapmadır.
Aşkının peşinden gitmek, Kimisine göre aptallık kimisine göre cesaret. inşallah tüm önyargılara rağmen mutlu olurlar ve prensesisimiz cesaretinin meyvesini alır, olur olur da mutsuz ve pişman olursa da en azından kalbimin sesini dinledim, denedim diyebilir.
Yeryüzünde her şeyin bir çaresi vardır, keşkelerin esiri olmaktansa prenses ünvanından vazgeçmek, kalbinin sesini dinlemek, mutsuz bir prenses olmaktansa mutlu bir kadın olmayı tercih etmek mümkünmüş demek ki. Ancak eşine üzülüyorum, "seni prensesler gibi yaşatacağım" vaadinde bulunamayacak zira kadın zaten prensesti, gülücük.
Evlilikleri bu kadar haber olduğuna göre hayatlarındaki her bir gelişme de basına yansıyacaktır, umarım bir ömür mutlu oldukları haberini alırız.
Öğretmenler odasında genelde hâkim olan ses tonudur çünkü herkes kendini hâlâ 30 kişilik sınıfta ders anlatıyor zannediyordur. Hatta çoğu öğretmen (kendim de dahil) evde, telefonda, yolda bulunduğu çoğu ortamda farkında olmadan, bağırarak, yüksek ses tonuyla konuşur, çünkü sesi yüksek çıkınca karşısındakiler tarafından daha iyi anlaşıldığı düşüncesine sahip olur. ancak yaz tatili süresince sesinin perdesi düşer, eylülle birlikte tekrar perde yükselir. Kendimin bizzat yıllar önce deneyimli bir hocadan "derste böyle yüksek sesle konuşursan, ses tellerin yıpranır" uyarısını almışlığım vardır.
Sabit fikirli ve inatçı kişilerin, belki yaptığını başta hata olarak görmeyip koyu bir şekilde fikrini/davranışını savunmaya başlaması ve akabinde belli bir noktadan sonra hatasını fark ettiği halde, sırf hatalı pozisyonuna düşmemek için hatasız olduğuna körü körüne inanarak ve karşısındakileri de inandırmaya çabalayarak, kendini ya da yaptığını savunmaya devam etmesi durumudur. Bazı durumlarda o kadar bellidir ki bu durum, böyle anlarda kişiyi kendi haliyle bırakmak en doğrusudur çünkü akıntıya karşı kürek çekmek gibidir, kişinin "evet ben hatalıyım, özür dilerim" demesi mümkün değildir.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |