Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu, tenimizin sıcağı,soğuğu,dokunduklarını hissettiği, kalbimizin attığı, beynimizin çalıştığı, vücudun oksijeni alıp, karbondioksit olarak verdiği, besinleri alıp, enerjiye dönüştürdüğü yani özetle tüm yaşamsal fonksiyonlarını yerine getirdiği gibi kalbimizin sevgiyle, aşkla, güzelliklerle dolduğu, yüzümüzün hiç tanımadığımız birinin selamıyla gülümsediği, yaşama sevincimizin iki kaldırım taşı arasında yeşermiş olan bitki ile yükseldiği, dizlerimizin yere düşüp kanasa da tekrar ayağa kalkıp yürüyebildiği her an içimizde yanan ışık hem bizi ve geleceğe dair umutlarımızı aydınlatır.
40'lı yaşlara yaklaştıkça artık pek hayal kurmadığımı fark etmeme vesile olan başlık.
Sanki hayal kurmak daha çok ergenlik çağındaki gençlerin işiymiş gibi geliyor. Öğrencilerin çoğu üniversiteyi kazanma, iş bulma, aile kurma, yurt dışına gitme gibi hayallere sahip, bu hayalleri gerçekleştirebilme umuduyla motivasyonlarını canlı tutmaya çalışıyorlar. Onların hayallerinin yanında kendi çapımda daha minik hayallerim olabilir. Ancak ne yalan bir süredir hayal kurmuyorum, kendimi hayatın gerçeklerine teslim etmiş durumdayım.
Hava soğuk, elimde de şemsiyem yok ve sırıl sıklam ıslanıyorsam ne yalan en baskın his bu yağmur beni mi buldu, evde otururken yağmaz, ben dışarı çıkınca yağar şeklinde sitem etmek olur. araba kullanıyorsam keza aynı şekilde, acemi şoför olarak hâlâ yağmurlu havada araba kullanmak beni tedirgin ediyor. Ancak evde otururken kapalı balkonumdan, toprağın susadığı suyu kana kana içişini izlemek, cama vuran tık tık sesleri dinlemek, pencerenin kenarına tüneyen kuşları görmek ve bu manzarada bir süre kendinle başbaşa kalmak ayrı bir keyif verir.
Bizim nikah memurumuzun soyadı "allahverdi" olunca hafızalarımızdan hiç silinmez kendileri. aklımıza geldikçe arada, aramızda gülümsemeye vesile olur; "allahverdi seni bana verdi" şeklinde. ki haftaya da evlilik yıldönümümüz, o hâlde tekrar kulaklarını çınlatma zamanı gelmiştir, gülücük.
150 boyumla karada zor verdiğim boyu, denizde hiç veremem diyerek denizde boy verenlerden olmadığımı söyleyebilirim. Ki zaten denizlerde bu rip akıntıları varken uzun boyluların ve iyi yüzücülerin bile yapmaması gereken bir eylemdir.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
21 yaşından itibaren düzenli iş hayatının içinde olan biri olarak, gençken hiç böyle bir korkunun içinde olmadım. Çalışmak, kendini iş düzeninin içinde kaybetmek, akşam pili bitmiş bir şekilde eve gelip, ertesi gün yine aynı düzenin içinde devam edecek gücü bulmak, benim için cesaret ve azim gerektirici bir durumdu. Üniversite çağında daha çok korktuğum şey ya atanamazsam yani o çalışan insanlar içerisinde olamazsam, Atansam bile doğuda çok zorlanır mıyım, yapabilir miyim, üstesinden gelebilir miyim korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok, bu çarkın içersine girildi mi, insan üzerine düşen sorumlulukları yapacak gücü bazen zorlansa da öyle ya da böyle buluyor. İşini severek yapan kişiler için korku yerini, rahatlamaya bırakıyor.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |