ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin kabusu.
Aşılmaz bir engel gibi önlerinde.
Sayıları neden gruplamak, biriktirmek, yığıştırmak zorunda olduklarını bir türlü anlayamıyorlar.
Ben de öyleydim o zamanlar.
Bu sıkıcı sinir bozucu şeylerle neden uğraşıp durduğumuza bir anlam veremiyordum.
Sonra bir gün ağır hastalandım.
Bereket çok erkenden farkına varmıştık.
Bir hafta boyunca yataktan çıkmadan dinlenmem ve yağsız, tuzsuz, şekersiz iğrenç yemekler yemem gerekmişti.
sürekli haşlanmış sebze ve çok az haşlanmış makarna yediğinizi düşünün.
İçinde pişmiş maydonozlar yüzen bulaşık suyu içmek gibi duygular... Neyse.
Yatakta sıkıntıdan çarpım tablosunu ezberlemiştim.
O zaman ne bilgisayar, ne tetris ne telefon hiçbir şey yok.
Sessiz duvarlar, ıssız oda ve çarpım tablosu baş başayım.
Okul da yakın olduğu için çalan zilin ve neşeyle bağıran çocukların sesi geliyor.
Acayip sinirlerim bozulmuştu.
O gazla hepsini bir anda kafama indirdim.
Zaten sarı kalem kutumun arka yüzünde de vardı kerrat cetveli.
Adamlar kopya düzeneğini pazarlamış resmen. :)