Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Ağırlıklı olarak Hitit dönemi eserlerinin sergilendiği müze. İlginç olan konu Hitit medeniyeti ile kendisi ile aynı döneme denk gelen Mısır medeniyetinin ortaya koyduğu ürünlerin inanılmaz derecede birbirine benzemesidir.
Aklıma ilk gelen şu oldu : Günümüzde dahi yaşayan büyük heykeltıraş sayısı belli iken o dönemde de bu işlerle uğraşan sınırlı sayıda insan veya okul atölye her ne ise bulunduğundan geniş bir coğrafyada kralların, yöneticilerin , tapınakların vs. bu tür ustalık gerektiren heykel meykel işlerini aynı adamlar yapıyorlardı. O ülke senin bu ülke benim sipariş yetiştiriyorlardı herhalde . Ya kendileri gidiyorlardı ya da gemiye mi yüklüyorlardı ne yapıyorlardıysa taşların cinsinden anlaşılıyordur herhalde.
Şimdi nasıl hepimizin telefonu aynı ise , kullandığımız tencere , tava , otomobil belli orjinliyse o dönemde de bu pahalı işler belli çevrelerde dönüyormuş sanırım. Yoksa bu büyük aslanlara , devasa kapılara , gözleri değerli taştan kakmalı sfenkslere sıradan insanın ne parası yeter ne de zamanı ...
Zaman makinesi ya da onun gibi bir şeyle entropi yasasının aksine hareket edebilme yeteneği. Bizim kıza sordum sence bu ileride mümkün olabilir mi diye . Olamaz dedi. Olsaydı biri mutlaka makinesiyle falan gelecekten çoktan gelmiş olurdu ve biz de o nedenle geleceğe ya da geçmişe gidebiliyor olurduk . Haa çaktırmadan gelen giden oluyordur , birşeylere müdahale eden oluyordur bunun için de herhangi bir cihaz kullanmaya dahi gerek duymuyordur orasını bilemem .
Şanlıurfada bulunan ören yeri. İzlediğim belgesele göre halihazırda da kutsal kabul edilen , günümüzde de önem verilen bir yerde bulunan kalıntılardan çok daha eskilerinin sadece o bölgede değil Nevali Çori gibi farklı merkezlerde de bulunduğu ve çıkarılmayı beklediği belirtilmiş . İrili ufaklı pek çok aynı şekilde inşa edilmiş yapı.
Yapıların inşa nedeniyle ilgili çeşitli tezler var. Çok eski dönemlerden kalmış olmaları yani insanların henüz toplayıcılık ve avcılık döneminden kalmış olmaları tarihin yeniden şekillendirilmesi gerekeceğini gösteriyor.
Benzer ve sonradan yapılan yapılardan da yola çıkılarak dikilitaşların ağırlıklı olarak bir tapınağa ait olduğu , zemininin kesilen adakların ( ki bunların hayvan mı yoksa insan mı olduğu henüz netleşmemiş ) kanlarının akması nedeniyle tek parça düzleştirilmiş taştan yapılmış olduğu ve taşların bazılarının üzerinde çeşitli hayvan figürleri bulunurken bir kısmında ise soyut çalışıldığı insan başı ve heykel yapabilme yetenekleri olduğu halde bilinçli olarak insan figürü kullanılmadığı belirtiliyor. Urfa müzesinde bulunan meşhur Urfa adamı ya da diğer adıyla Balıklıgöl heykeli bunu açıkça gösteriyor.
Tapınak oldukları için herhangi bir yıkıma uğramamışlar , Tarih boyunca tapınaklar el üstünde tutulmuş ve korunmuş . İç kısımlarında kapısı bulunmayan ve içine ulaşması mümkün olmayan merkezi bir oda var . Bu da yapıların kutsallık içerdiği tezini doğruluyor .
Bir de üzerine işlenen hayvanlar bölgenin şimdiki durumuna nazaran çok daha fazla çeşitlilik gösteriyor .
Yer seçimiyle ilgili olarak civarda obsidyen ve diğer taşlara ulaşma kolaylığının bulunması ve hakim bir yerde bulunmasının etkili olduğu değerlendiriliyor . Belki de Göbeklitepe ve diğer ören yerleri büyük şehir merkezlerinin tam kalbindeydi. Sanıldığı gibi o dönemde insanlar o kadar da ilkel değildi ve tüm Mezopotamya'da olduğu gibi ağırlıklı olarak zamana direnemeyen kerpiç kullanıldığından şehirlerden günümüze pek de bir emare kalmamış olabilir . Yapılan kazılar ve çalışmalar geçmişi bizim açımzdan aydınlatmaya devam edecek . Ama kuşku yok ki şimdiye kadar bildiğimiz tarihi gerçekleri : Bilinen ifadesiyle değerlendirmek ve her yeni gelişmeyle değiştirmek zorunluluğu kaçınılmaz olacak .
Eski zamanlarda kullanılan kılıfında kanaviçe başlığında saten olan tipte upuzun yastıktır. Kum torbasını andırır , tepeniz attığında onunla birini dövebilirsiniz . Bir yastıkta kocama yastığıdır ama senkronize hareket etme zorunluluğu doğurur yani serin tarafına ulaşmak için evirip çeviremezsiniz . Bir de onun tamamlayıcısı yaklaşık bir ton ağırlığında yorganlar vardır. O kadar ağırdır ki sağdan sola dönemezsiniz .
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
bakalım nasıl tanımlanmış ?
Gurur: "kişinin, sahip olduğunu düşündüğü şeylerle, yine sadece kendi kendini oyalaması " olarak tanımlanmış.
Kibir: "Kişinin kendini büyük, başkalarını küçük görmesi. "olarak tanımlanmış.
arada küçük bir fark var.
birinde kendi kendine sevinme
diğerinde başkalarıyla kıyaslama durumu var.
atalarla övünme
ait olduğu sosyal grubun kalabalıklığıyla övünme
statüyle övünme
malının çokluğuyla övünme
çocukların sayısıyla, çocukların başarısıyla övünme
üstsoyun başarılarıyla övünme
gibi örnekler sayılıp dökülmüş.
Konuyla ilgili olarak
Hucurat suresi 13. ayet ile ilgili uyarı yapılmış.
birincisi fotoğraf istiyoruz.
İkincisi düz kadife eminim daha güzel olmuştur.
Umarım siyah kadifedir ama öbürleri de güzel olur.
Üçüncüsü kadifeye en çok gümüş ya da altın ( sırma, işleme, sutaşı, metal vs. ) yakışır.
tabi koyu renkse
yaşlandım,
benim için hala korkulan bir şey.
işimde gücümde olamam.
iş icat etmem lazım.
orada ve burada.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |