Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
dermessBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Biraz da Gılgamış destanından bahsedelim:
Destan, sümerlerin yaşayışları hakkında ipuçları veren öyküler barındırıyor.
bir şiir şeklinde tabletlere Akatça olarak geçirilmiş.
Antik mısır medeniyeti dini metinlerinden sonra yeryüzünde bulunan en eski ikinci dini metin olarak da kabul edilmiş.
destan farklı medeniyetlere ait farklı kaynaklardan toparlanmış ve eksik tabletleri, bölümleri varmış.
toplamda 11 adet tablet çevrilebilmiş.
ayrıca bulunan tabletlerin de henüz tamamının çevrilmediği belirtiliyor. ( Yarısı kadarı çevrili )
Bulunan her bir tablette farklı hikayeler anlatılıyor.
Bazı tabletler son derece iyi korunmuş vaziyette günümüze ulaşmış.
Tabletlerin birinde nuh tufanına benzeyen bir hikaye yer alıyor.
Destana göre Mezopotamya şehir devletlerinden biri olan Uruk şehrinin kralı olan Gılgamış'ın ( Gılgameş )
Üstün özellikleri sıralanmış: Bilgeliği, güzelliği, güçlü oluşu, gizli ilimler bilgisi, görkemli oluşu, iyi oluşu, tüm dünyayı gezişi vs.
Tufan öncesinde yaşadığı olayları yazıya dökerek bunları ölümsüz hale getirdiğinden bahsedilmiş.
Destanda birden fazla tanrıdan bahsedilmiş.
Gılgamış'ın başta tüm ülkeleri gezip uruk şehrine gelmesi, şehre bir türlü dirlik vermemesi nedeniyle halkın tanrılara şikayet edip yalvarması, bunun üzerine Enkidu adı verilen güçlü ve şehir görmemiş vahşi görünümlü insanın tanrılar tarafından Gılgamış'a rakip olarak yaratılması,
buradaki amacın şehrin rahat bir nefes almasının istenmesi anlatılmış.
Engidu'ya rastlayan bir avcı durumu gılgamış'a haber vermiş.
Gılgamış avcıya: Ona bir kadın götürmesini söylemiş.
Avcı Gılgamış'ın dediğini yapmış.
Engidu kadını almış ve kadın onu şehre çağırmış.
ona şehirli gibi yaşamayı öğretmiş.
Başta karşı karşıya gelen Gılgamış ve enkidu sonra arkadaş olmuş.
Daha sonra Enkidu'nun tüm uyarılarına rağmen güçlü humbabayı yenmek için birlikte ormana gitmişler.
ormanda hükümdarlık kuran ve orman girişine büyük bir kapı yapıp oraya bekçi koyan humbaba Gılgamış ve Enkidu'nun karşısına çıkmamış.
ormandaki ağaçları kesen Enkidu'nun humbabayı kızdırmasına rağmen onu yenip kafasını kesmişler.
Daha sonra Gılgamış, kendisiyle evlenmeyi reddettiği için öfkelenip üzerine babasından istediği güçlü bir boğayı salan İştar'ın boğasını da öldürmüş.
Fırat'ta ellerini yıkayıp Uruk'a sarayına dönmüş.
Sarayda şenlik yapmışlar.
göksel güçler Gılgamış yerine Enkidu'nun hastalık ve düşkünlük içinde ölmesine karar vermiş.
Enkidu'nun ölümünden sonra 7 gün 7 gece bekleyen Gılgamış bu ölüme isyan etmiş.
Kendini dağlara bayırlara vurmuş.
Yola çıkıp ölümsüzlüğü aramaya başlamış.
Dağların kapısından geçip karanlıkta yol almış.
ölümsüzlüğün peşinde türlü ilahi güçlerden akıl almış.
Daha sonra Nuh Tufanına benzeyen tufan hikayesinden bahsediliyor.
tufandan yaptığı gemi sayesinde topladıklarıyla birlikte kurtulan Utnapiştim Gılgamış'a bir ölümsüzlük bitkisinden bahseder.
deve dikenine benzeyen ama dikenleri gül dikeni gibi sert olan bu bitki yerin altında tatlı su kaynağının dibinde bulunmaktadır.
ayağına taşlar bağlayan Gılgamış tatlı suyun dibine kadar iner ve bitkiyi bulup çıkarır.
Bir kuyuda yıkanmak istediği sırada bir yılan deliğinden çıkar ve bitkiyi alıp derisini ise orada bırakıp gider.
Gılgamış üzgündür.
Çaresiz Uruk şehrine geri döner.
dolaşırken hep şehrin binlerce yıllık iskeletinde dolaştığımı bildiğimden acaba kalan malzemeler nasıldı ? diye merak ederim.
Günümüze kadar gelemeyen, filmlerde de yeteri kadar canlandırılamayan...
Ahşap malzemeler, merdivenler, iskeleler, oturaklar, kumaşlar, kıyafetler, tenteler, güneşlikler, çarşı pazar, bakırlar, demirler, çömlekler, atlar, eşekler...
akan sular mesela, şehirden nasıl akıyordu ?
Havuzlar, çeşmeler ...
Efes'in ana caddelerinde bugün bile hayran hayran geziyoruz.
Keşke en görkemli zamanlarında canlı olarak gezebilseydik.
Çok param olsaydı. :) Antik efes'i yeniden kurar birebir kopyasını o günün şartlarıyla canlandırmaya çalışırdım.
Aslında bunu sanal olarak yapabilirler ve o şehirlerde gezebiliriz.
Metaverse dedikleri zaman aklıma ilk gelen şey Efes'te gezebilmek olmuştu. :)
Biz gezinirken agora üzerinde çalışıyorlardı.
Daha heyecan verici olansa Efes'in aslında deniz kenarında kurulmuş bir kıyı şehri olması ve zamanla alüvyonların şehri içeride bırakması.
1. | yazman47 | |
2. | Seval88 | |
3. | semraa-91 | |
4. | KenaAn MuTLu | |
5. | burgulukalpler | |
6. | BALYOZ1960 |
Takip edilen yazar yok. |
bakalım nasıl tanımlanmış ?
Gurur: "kişinin, sahip olduğunu düşündüğü şeylerle, yine sadece kendi kendini oyalaması " olarak tanımlanmış.
Kibir: "Kişinin kendini büyük, başkalarını küçük görmesi. "olarak tanımlanmış.
arada küçük bir fark var.
birinde kendi kendine sevinme
diğerinde başkalarıyla kıyaslama durumu var.
atalarla övünme
ait olduğu sosyal grubun kalabalıklığıyla övünme
statüyle övünme
malının çokluğuyla övünme
çocukların sayısıyla, çocukların başarısıyla övünme
üstsoyun başarılarıyla övünme
gibi örnekler sayılıp dökülmüş.
Konuyla ilgili olarak
Hucurat suresi 13. ayet ile ilgili uyarı yapılmış.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |