Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

emelkoca

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

2,651 entry 576 konu 364 puan
08.05.2024 18:20 son işlem tarihi takip etme takip et

köfn

Salman tin ve bilge kağan etil'den oluşan elektronik pop müzik grubu. Grup adını, anadolu kültüründe sepet anlamına gelen "köfün" kelimesinden almış. Benim grubu keşfetmem, bi tek ben anlarım şarkısı ile oldu.

Popüler kültüre hizmet eden şarkılar yapmalarına rağmen, zeki müren'den aşina olduğumuz gitme sana muhtacım şarkısını da yadırgamadan dinleyebileceğiniz şekilde icra etmişler.

Klipleri bir enteresan olmasına rağmen, dinlemekten hoşlandığım bir grup.

04.05.2024 23:20
  1. kore dizisi

    Daha önce yazdıklarıma ek olarak, Doom at your service, tale of nine tailed, mouse, my libration notes, vagabond, call it love, youth of may, somebody, it's okey not be okey, black night, w two worlds, the smile has left your eyes, summer strike, my father strange, see you in my 19th life, celebritiy, heartbeat, moving, behind your touch, d.p., oh my venüs, my dearest, coffee prince, my lovely liar, bloodhounds, strong woman bong soon, blind, my girlfriend is a gumiho, awaken, angel's last mission:love, sweet home, happiness, meow the secret boy, welcome to samdal-ri, a korean odyssey, something about %1 son zamanlarda izlediğim kore dizileri. arada renk katsın diye pending train, alice in borderland, silent, orange days japon dizilerini de izledim. Ancak Uzun süre Kore dizisi izleyince, japon dizileri ile arasındaki ayırımı yapmak daha kolay oluyor. Kore dizilerindeki o samimi aile ve mahalle ortamı, arkadaşlık ilişkileri japon dizilerinde yok, japonlar daha soğuk, en azından benim izlediğim dizilerinde yansıttıkları hava o yönde.

    İzlediğim her bir kore dizisinin kritiğini yapmayacağım ancak bazılarının hakkını vermem lazım. Lee seung gi hayranı olarak mouse, vagabond, my girlfriend is a gumiho, a korean odyssey on üzerinden yüz, bu oyuncunun hiçbir projesi pişman etmez, izleyiciyi her daim mutlu eder, muhteşem bir oyuncu bence. Moving kore dizilerinin level atladığının kanıtı, üstün bir kurgusu ve oyuncu kalitesine sahipti, genç oyuncularla kıdemliler çok güzel harmanlanmıştı, tam bitti derken, ikinci sezonu bekliyoruz gelsin diye. My father is strange izlediğim tüm dizilerin içersinde en uzun olanı, diğer tüm diziler en fazla 16 bölümken, bu 52 bölümdü. Başta gözüm korkmadı değil, 52 bölüm izlenir mi, çok uzun diye. Ancak su gibi aktı gitti, mükemmel bir aile dizisiydi, 16 bölüm olup zor bitirdiğim birkaç dizinin(w two worlds, it's okey not be okey gibi) yanında zerre sıkılmadan, heyecanla ve zevkle izledim. Sweet home birinci sezon mükemmel ötesiydi, soluksuz izlendi ancak ikinci sezon koca bir hayal kırıklığı. İlk sezonun üstüne yatmışlar resmen. Birinci sezonla karşılaştırılamayacak kadar kötüydü. Nisanda üçüncü sezonda nasıl bir final gelecek, ilk sezonun hatrına takipteyim. Summer strike tam bir huzur yumağıydı, ahh o kütüphanede ben de olaydım dedirten, sakin, yormayan, kafa dinlemek isteyen izleyiciyi alıp götüren cinsten, yüzde tebessüm oluşturan bir diziydi. Zombi dizilerini sevmeme rağmen, happiness beklentimi pek kaşılamadı, zombi dizisi yapıp da nasıl sıkıcı hâle getirebilmişler, işte onu anlamadım. Bitirdim ama zorlandım.

    Flower of evil, Awaken, mouse, blind benzer tarz diziler, gerilim, gizem, aksiyon ve bence bu dördü türünün en güzel örnekleri arasında. İzleyecek daha bir sürü güzel kore dizisi olmasa bu dördü ile başlayıp yeniden izlemek istediğim bir sürü kore dizisi var ancak izlediğim filmi tekrar izlemek gibi değil, film en fazla iki saat iken dizilerin süresi çok daha uzun. O yüzden gözüm kesmiyor.

    Japon dizilerinden silent da duyma engelli genç adam, orange days de yine duyma engelli bir genç kız, kore dizisinde de angel's last mission love da görme engelli genç kadın, çin dizisi crush da genç erkek rol alıyordu. Rolüne iyi bürünen ve yapmacık olmayan oyuncuların rol aldığı bu engelli insanların dünyasını konu edinen dizileri izlemeyi özellikle seviyorum. Şansıma güzel örneklerine denk geldim. bu tür başka dizilere denk gelirsem, izlemek istiyorum.

    Netflixte daha bir sürü izlenmeyi bekleyen kore dizisi var. Şuan run on izlemekteyim. Kore dizisi izlemeye başladıktan sonra çok nadir amerika ve avrupa yapımı dizi izler oldum. Arada renk katsın diye ilginç, daha çok gerilim ve gizem konulu mini dizileri izliyorum, aklımda kalan birkaçı; them, severance, behind her eyes, katla, godless, mavi gözlü samuray, taboo, the witcher serisi. Kore dizisi izlemenin keyfine alışınca bu yapımlar benim için bir tık eksik kalıyor. Kore dizisi izlemenin en büyük kârlarından biri de o kadar tane tane konuşuyorlar ki, çoğu temel kelimeyi hafızama aldım, konuşamam, ama altyazı yokluğunda da tam olmasa da çat pat bazı kelimelerden ne olay döndüğünü kavrayabilirim. Korece kelime haznem ilk zamanlara göre epey gelişti diyebilirim. (İzlediğim tüm dizi ve filmleri orjinal dilinde, türkçe altyazılı izlemeyi tercih ederim.)

     
  2. şarkılara tutunmak

    Bugünlerde favori şarkım Kenan Doğulu'dan "rüya". o kadar beğendim ki duyar duymaz telefon müziği yaptım, o kadar güzel sözleri, güzel bir melodiyle birleştirmek, her dinlendiğinde yüzde tebessüm oluşturabilmek kolay değil bence. Normalde kenan doğulu dinleyen biri değilim ancak bu şarkısı, beni benden aldı.

     
  3. zamanın su gibi akıp gitmesi

    Zamanın çok hızlı aktığını bizzat hissetmeme sebep olan iki şey var: birincisi, her sene eylül ayında 12.sınıflarla tyt ve ayt nin yapılacağı tarih olan haziran ayına kaç ay kaldığını parmaklarla bir bir saymaya başlayıp, dersler ilerledikçe o sayılan parmakların bir bir azaldığını gördükçe; ikincisi, her sene ramazan ayı ha yaklaşıyor, ha geldi, ilerledi ve ne ara bitti derken. Zaman öyle ya da böyle çok hızlı geçiyor, geçmeyen zaman, bitmeyen süre yok hayatta.

     
  4. tepkisizlik

    Başlığı açan kişi olarak, dikkatli okunursa, başlığın sadece son paragrafı sözlüğü ilgilendiren içerik içermektedir. O sebeple başlık sanıldığı gibi, sadece sözlük için ya da sözlükte birkaç kişiye kızıldı diye açılmamıştır, o kadar da basite indirgemeyin lütfen. Yazdıklarımdan çıkarılan yorumlardan Hele ki en garip olanı, destekçi toplamak ile ilgili olan kısım. Parti kuracağım da oy mu istiyorum sandınız, komik olmayın lütfen, destekçi arayacak biri gibi mi görünüyorum. aktif yazarlığı çoktan bırakmışım, sitenin en eski üyelerinden biri olmama rağmen, sessizce kendi hâlimde takılan ve kimseyi tanımayan biri olarak, kimin desteğine ihtiyacım olsun. Çok şükür kendimi ifade edebilecek yeterliliğe sahibim, kimsenin etrafımda olmasına ve desteğine de ihtiyacım yok. Herkes gibi ben de kurallar dahilinde fikrimi belirttim, kural dışı bir durum varsa ilgili kişiler gerekeni yapar.

     
  5. tepkisizlik

    Bir olaya, bir kişiye karşı normal bir insanın vereceği karşılığı verememe durumudur. Kişinin kendi pasifliğinden, öğrenilmiş çaresizliğinden, özgüven eksikliğinden, silik kalmanın kendi yararına olacağı gibi psikolojik sebeplerden kaynaklanabileceği gibi, çevresindeki diğer kişilerin de tepkisiz kalmasından yola çıkarak, tepki verirsem "başım ağrır", sorun çıkar, "bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık" gibi toplumsal kaygılarla da tepkisiz kalmayı seçer. Kişi, kendi tepkisiz kaldığı gibi, tepki veren kişi/kişilere karşı da üç maymunu oynamayı tercih eder, tepki verene destek çıkarsam tepki çekerim düşüncesiyle.

    Toplumumuz bu tür insanlarla dolu maalesef, çıkıp bir kişi, olması gerekenleri söyleyince de çatlak ses ilan edilir diğer yandaş kişilerce, susturulmaya çalışılır, bir kusuru bulunmaya çalışılıp, ordan tepki veren o kişi yıpratılmaya başlanır. Tam bir İlkel toplum insan davranışı. Kimileri böyle durumlarda tepki verdiğine pişman olup, "bir dahakine bende görmedim, duymadım, konuşmuyorum diyeyim de sürüye katılayım" der, kimileri de "inadına bir dahakine tepki nasıl olurmuş görürsünüz" diyip dik duruşundan ödün vermez.

    Dün iki başlıkta ben de iki farklı duruma tepki gösterdim, bizzat gördüm ki toplumun bir yansıması olan şu küçücük sözlük topluluğunda bile, aynen tahmin ettiğim gibi "aman ali rıza bey, ağzımızın tadı bozulmasın" oynamanya devam edildi. Tepkime cevap olmadığı gibi, tepkime haklı ya da haksız cevap dahi gelmedi, diğer üyeler görmezden geldi. Eğitimli olduğunu kabul ettiğimiz şu örneklemde bile durum böyleyken, toplumun genelinin böyle olmasına şaşırmamalı mıyım? Ama yok ben yine şaşırmaya devam ederim, etkiye karşı tepki prensibinden hareketle, insan yanlışı gördüğü yerde, sıkıntılı bir durumun olduğu yerde, haksızlığın olduğu yerde, doğrusu, gerçeği apaçık meydandayken, ancak insanlar tarafından doğru ve gerçek görülmüyorsa/algılanmıyorsa, bu duruma tepki göstermek zorundadır. Ne zaman bir arpa boyu yol alınır, haklı tepki göstermeyi öğrenip, öğretebildiğimiz vakit. Yoksa böyle olduğumuz yerde saymaya, hatta geri gitmeye devam ederiz.