Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
emelkocaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Kitaplar eskidikçe, kağıdın imâl edildiği selüloz ve kağıttaki mürekkep ve boyalar, zamanla oksitlenip kağıdın sararmasına sebep olur ve bu kimyasal değişim sırasında kağıdın kokusu da değişir. Eski kitap satan sahaflarda hâkim olan koku, budur. Yeni basım kitaplarda, daha dayanıklı selülozik malzeme kullanıldığı için sararma olmaz. o yüzden yeni nesil kitaplarda, o eski sararmış kitapların kokusu da bulunmaz.
Saçımı süpürge ettim, ne istedin de vermedim, senin yüzünden hastalık sahibi oldum, hepsi senin suçun, ben birşey yapmadım ki gibi cümleleri sık sık kuran, kendine olan inancı sıfırlanmış insanların içine düştüğü psikolojik sıkıntı hâlidir.
Kurban olma durumunu fazla abartan kişi, hayatının sorumluluğunu ve kontrolünü alma konusunda tamamen kendini saf dışı bırakır, kendi dışındaki herşey ve herkes dümenin başında, kendi hep yan koltuktadır. Kendince buna sebep olacak çocuklukta yaşadığı travmalar vardır, kendini kurban etmiş ebevynleri vardır, vaktinde o travmalar tedavi edilmezse, kişi bunu olağanmış gibi görür ve kurban rolünü ömür boyu sürdürür, kendini bu şekilde rahatlatma yolunu seçer. Kişilerin başına talihsiz olaylar gelebilir, mağdur edilebilir, savunmasız kalabilir ancak bu kişiyi dibe düşürüp, alın yazım buymuş, bundan sonra hayatım hep böyle gidecek diyip, ömür boyu çaresiz kılmamalı, yaşam şekli hâline gelmemelidir. Bir yerde ipleri eline alıp, bu çaresizliği kırıp, mücadele mekanizmasını devreye sokmayı bilmelidir.
Söyleyenin ses tonunda gizli olan ifadedir. Artık gerçekten iltifat olarak mı kullanıldı yoksa tam tersi yermek için mi, bu sözü kullanan kişinin o anki ses tonu ve yüz ifadesi ile açıklığa kavuşur. Bazen gerçekten karşındaki insan saç teli gibi incecik oluverir bazen de çınar ağacının gövdesi gibi kütükleşir.
Birine nedenli ya da nedensiz kafayı takıp, onu psikolojik ve sosyal açıdan yıpratmaya çalışan, onun kendine olan güvenini zedeleyen, bulunduğu ortamda mutsuz olmasına neden olan kişiye zorba denir.
Okullarda evet çok vardır bu nitelikte kişiler, arkadaşları tarafından itilip, kakılan, hor görülen, dalga geçilen, arkadaşlık edilmeyen, yalnızlaştırılan öğrenciler var maalesef. Görüp de müdahale edememek üzücü. Genelde de sosyo-ekonomik durumu daha iyi olan, fiziksel açıdan daha gelişkin, arkadaş çevresi daha geniş olan öğrenciler zorbalığa eğilimlidir. Bazen çok basit nedenlerden, örneğin sırf isminden dolayı dahi öğrenciler yıpratabiliyor, bu durum okul değişikliğine kadar gidebiliyor.
Bir öğrenciye, arkadaşları tarafından zorbalık yapılmasını bir yere kadar anlayabilirsiniz, o yaş grubu içersindeki dinamikleri tam çözemeyebilirsiniz. Ancak arkadaşları tarafından zorbalığa maruz kaldığını bildiğiniz bir öğrencinin, bir de öğretmenler tarafından zorbalığa uğradığını görüp, bu duruma sessiz kalmayı anlayamıyorum. Sanki çocuğun üzerine yapışmış, arkadaşları zorbalık yapıyor diye bu herkese o çocuğa zorbalık yapma hakkını mı verir? Hele ki öğretmen statüsündeki bir kişinin bu duruma düşmesini görmek, daha da üzücü.
Ülkemizdeki okullarda, her ne kadar yabancı ülkelerdeki kadar ciddi boyutlarda zorbalık olayları olmasa da yakın gelecekte olmayacağı anlamına gelmez. Eğitimde zorbalığa karşı önleme ve müdahele konusunda daha elle tutulur çalışmalar yapılması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
1. | ramazanaksoy | |
2. | Mustafa1652 | |
3. | engineer_0666 | |
4. | cilginturk71 |
Takip edilen yazar yok. |
O haberi ben de okudum, yalnız benim okuduğum içerikte bölüm başı maaliyetlerin nerdeyse 10 milyon tl yi bulması sebebiyle, yazın, haftanın yedi gününe yedi dizi uygulamasından vazgeçilip, daha sınırlı sayıda dizi çekileceğini ifade ediyordu.
En son izlediğim dizi yaprak dökümü olan biri olarak, bu haber dizi izlemeyen biri için, yani benim için çok da önem arz etmeyebilir, hatta mevcut dizilerden rahatsız olan, kaliteyi düşük bulanlar için iyi bir haber olarak da görülebilir ancak ekmek parasını dizi sektöründen kazanan kişiler için üzücü haber diyebiliriz.
Tabi bununla, bir bölüm için milyonlarca lira kazanan, aldığı paraları ne kadar hakettikleri tartışılır olan, şarkıcıdan, mankenden bozma başrol oyuncuları kastetmiyorum. Sırf başrol kadın ya da erkeği popüler biri seçtim, bu dizi tutar diye mantık yürütenlere, hiç mi akıl veren yoktur, anlamıyorum. Senaryo, müzik, yan roller gibi daha bir sürü öğe varken, iki çok güzel kadın ve erkek başrol seçtik diyip, izleyiciler kesin izler diye düşünmenin cezasını, Figüranından tutun, çaycısına, kameramanından tutun, makyözüne kadar, dizi sektöründe çalışan emekçi binlerce kişi var, bunlar çekiyor. Kalitenin düşmesi ancak maaliyetlerin yükselmesi, en çok işinde, gücünde olan bu kişileri zarara uğratacaktır.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |