Türkiye'nin memur portalı

yine cahilce bir başlık ve yine kurusıkı yoz milliyetçi/ faşist entrylerden bir kuble.

yahu ne zaman adam oluruz diye bir soru vardır ya hani, işte o soru altında satırlarca yazasım var bu konuda ama hem yazmaya üşeniyorum, hem de zaten okumazsınız. olan sayın idal'e olur. boşuna yormayalım editörümüzü.

damarlardaki kanı da karıştıran var yahu, el insaf. sizin sığ vatanseverliğiniz sapıklık boyutunda bir müptezelliğe dönüşmüş haberiniz yok. gelmişsiniz burda sözde değil özde türklük sorgulaması yapıyosunuz.

evet ben de sevindim türkiye milli takımının elenmesine. kazayla üst tura çıksalardı kısa süre üzülecektim ama zaten yine gerzekçe yenilecekleri için üzüntüm kısa sürmeyecekti. fatih terim'e de gıcığım, futbolcu diye pazarlanan kazmalara da, taraftara da, yönetime de alayına isyanım var. üstelik fenerbahçeli de değilim. çünkü takım tutmuyorum. ne oldu? devreleriniz mi yandı?

zorlamayın geçer, kaldığınız yerden yaşamaya devam edersiniz iki saniye sonra.

kuşlar, martılar, vapurlar...

sur kenti hikayeleri isimli kitabı müthiş olan şair, yazar.

okuyucu elinden bırakamaz kitabı lezzetinden...

sözlükteki uyanıkları gösteren başlık.

daha önce hiç düşünülmemişti zaten bu öneriler.

kişileri okumaya sevk edecekmiş...

konuyla ilgili daha önce açılmış onlarca başlık ve yazılmış yüzlerce entry var. okumaya önce sözlükten başlasanız?

duruşundan, bir bağyan elinden çıktığı anlaşılan başlık.

kaba adam ne ayol?

aslında ergenlik bunalımlarının ve insan analizlerinin tahlili ağırlıklı olsa da başlı başına bir burjuva hayatı incelemesidir.

ailesi çok zengin, özel okullarda okumuş/okuyan, sanat ve edebiyat algısı yüksek, son derece zeki ve sorgulayıcı bir gencin dar (burjuva) çevresi üzerinden yaptığı/yapabildiği birkaç günlük bir macera sorgulamasıdır. o bir kaç günde, baba parasıyla okuyan, kendisinden son derece yüksek beklentilerin olduğu, ancak bunların altında ezilmek istemeyen, kendi yolunu çizme hayalleri kuran ama bunu yapabilecek cesarete sahip olamayan bir muhallebi çocuğu olan holden caulfield'ın hayat algısı sunuluyor okuyucuya. o algı o kadar steril ki, orta sınıf insanının anlamayacağı, hayatta kendine hiç dert etmeyeceği şeylerle küçük kafasını yoran biri gibi kalıyor holden. tabi ki bize göre. o küçük kafa aslında halktan kopuk kaymak tabakanın kafası bir yerde. dertleri başka, güldükleri, ağladıkları, hissettikleri ne varsa sıradan sokaktaki insandan farklı. 26 bölümlük kitapta bunu neredeyse her bölümde yapıyor yazar. dolayısıyla kendi hayatı olup olmadığını merak ettiğim bir hayat bu. araştırmadım ama muhtemelen yazar kendisi üzerinden kurmuş romanı. iyi de yapmış elbet. edebiyat dediğimiz de tam olarak bu işte. hayatta hiç karşılaşmayacağımız insanlar tanımak, göremeyeceğimiz yerler görmek, hiç aklımıza gelmeyecek karmaşık duyguları hissetmek ancak böyle başarılı romanlarla, kısacası edebiyatla olur.

kitabı okumak isteyenler için detay bilgi vermek istemiyorum ama özellikle ilk gençlik yıllarında burjuva veya halktan, hiç fark etmeksizin kadın erkek herkesin okuması gerek bir roman.