Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
med-czrBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
" mutluluğun mimarisi" adlı nefis bir eseri bulunan yahudi asıllı ingiliz yazar. Şimdi ismini hatırlayamadığım londra'da bulunan bir katedrali her ziyaret edişinde ateist olmasına rağmen huzur bulduğunu söyler ve mekanın insan duygu ve düşünceleri üzerinde negatif ve pozitif pek çok etki yarattığını örneklerle anlatır. Fotoğraflarla da süslenmiş eşsiz bir çalışmadır kanaatimce.
Ayrıca tv programları da yaparmış ingiltere'de.
Radikal bir değişiklikle çok da kolay halledilebilecek bir mesele iken, "mesele" olarak kalmaya devam etmektedir. Genel anlmada yabancı dil öğrenememe sorunsalı dersek daha doğru olur. Teşhis doğru konulsun ki çözüm de sahici olsun.
Şahsi kanaatimden önce konunun uzmanı mustafa özay hoca'dan duyduğumu aktarayım. Ona göre bunun pek çok sebebinden en başta geleni "ingilizce düşün" saçmalığı. Dünyada anadili dışında kimsenin bir başka dilde düşünemeyeceğini iddia eder ki bence son derece haklıdır. Konuyla ilgili kendi üslubuyla ifadeleri netten bulunup dinlenebilir. İkinci en büyük sorun ise işin dil öğrettiğini iddia eden kurum ve kurslarca ticarete dökülmüş olması. Bu işin kur sistemiyle olmayacağını söyler ve bu konuda da hakkı vardır kanaatimce. İnsanların 90 sene de kurs alsa kurlu sistemde başarılı olamayacağını savunur.
Artık klişeleşmiş ve zihnimizde başka türlüsü olmayacağını düşündüğümüz metotlarla bu ülkede yabancı dil öğrenilemez. Konu milli bir sorun teşkil etmektedir. Gramer mramer deyip yıllardır aynı yerde sayıyoruz. Ancak biraz da iğneyi kendimize batıralım ve okuma alışkanlığımızın olmayışının da bundaki payını yadsımayalım. Elbette basit diyaloglar kurmak için, derdini anlatıp biraz da karşındakini anlayabilmek için okumak şart değil ama bir lisanı etraflıca öğrenip kullanabilmek için o dilde okuma yapmak da şart. Tabii okuyabilmek için de dilin yapısına hakim olmak gerekiyor ya işte bütün sorun da burda başlıyor. En çok aşina olduğumuz ingiliz dilinin kurallarına bile kısmen de olsa hakima olamamak nasıl oluyor da oluyorsa bizim meselemiz haline geliyor.
İngilizce öğretimi konusunda eğitim alanlarımızın bile kursa gitmek zorunda kaldığı bir ülkeyiz biz. Sorun sistemin kendisinde. Sanki birileri dil öğrenmeyelim diye uğraşıyor gibi düşünüyo insan. Evet, düşündürücü değil mi?
Şimdilerde "asker saati" olarak bilinse de casio'nun ürettiği gelmiş geçmiş en kullanışlı saatlerden biridir. Dijital saatlerin yüz akıdır. Gerek alarmı, gerek takvimi, gerekse de o cılız ama etkili ışığıyla bir neslin gönlünde taht kurmuştur. Şimdilerde 30'lu yaşlarını süren beylerin özellikle ortaokul yıllarında heves edip de alamadıkları saattir bu. Alabilenler şanslı güruhta olup hemcinslerince gıpta edilmişlerdir. Ben de o yaşlarda harçlıkları biriktirip almaya niyetlenmiştim. Günlerden birgün paranın tamam olduğuna kanaat getirip saatçinin yolunu tuttum. (O yıllarda saat saatçiden alınırdı efendim. Şimdiki gibi önüne gelen olur olmadık mağazada, dükkanda satılan, almayanın dövüldüğü çin malı saatler yoktu. Market değil bakkaldı mahallemizdeki dükkan. En fazla " gıda pazarı" olurdu bu bakkalların adı. Şaşıracaklar, "yok artık bu da mı?" diyecekler için geliyor; et de mahalle kasabından alınırdı. Evet evet, " şen aile kasabı" olurdu genelde her mahallede. Kasabın ailesi mi şen yoksa alışveriş edenler mi bilinmez, sorulması da münasip görülmezdi. " erkek kuaförü" değil, " berber" idi tıraş olduğumuz yer) büyük bir iştahla o mavi çerçevesi, kauçuk hissi veren o caanım kayışı, bilekte neredeyse hissedilmeyen hafifliğiyle adeta " al beni, daha ne duruyosun bre ahmak" diyen o saati istedim saatçi abiden. Evirdim çevirdim, sanki daha önce zibilyon kez incelememişim gibi tekrar tekrar baktım saate, müstakbel saatime...yanımda da aynı saate sahip arkadaşımı da getirmişim ki, onun çizilmiş camlı, eprimiş kordonlu saatiyle yan yana getireyim de bu tasarım harikası saati daha bir zevkle temaşa edeyim... Tam "oldu bu iş, alıyorum bu saati" diyecekken, o melun saatçi başka bi model göstermesin mi? O an yaşadığım kararsızlığı hatırladıkça kendime kızarım hala. Gösterdiği saat de bunun bi üst modeli kabul edilen "illimunator" namlı, bordo çerçeveli olanı. Zeminden bi aydınlatması var ki meretin, yeşil yeşil yandıkça ortalığı aydınlatır namussuz. Benim de çocuk aklımı çeliberdi o anda. Aralarında da yalan olmasın 50 bin tl fark var. ( ya yaa, 50 bin eski parayla. Büyük farktı o zaman için) nasıl hırsla para biriktirdiysem artık o ışıklı, janjanlı mereti almaya yetiyodu. Benim dram da burda başladı ya zaten. İçim elvermese de, gönlüm o hayalimdeki f-91w de de olsa, çocuk aklımla bi heves aldım o illuminatorü...yalan yok içime de sindi, sevdirdi kendini köftehor. Aradan yıllar geçti, biz büyüdük dünya kirlendi falan... Üzerinden kaç başka saat geldi geçti bilmem. Benim illuminatorü komşunun oğlu çaldı, onu da başka zaman anlatırım.
Aradan yıllar geçti. Askerlik geldi çattı. Babam "askerde ucuz bi saat kullan, kaliteli saate yazık olur" diyerek, askerlik için alışverişe çıktığımızda yıllar önce hayalimdeki saati bırakıp diğerini aldığım saatçiden içeri girdi. En ucuz çin malı saatlere bakarken ( evet artık saatçilerde de çin malları satılıyo) bir de ne göreyim; rafta bütün ihtişamıyla duruyo yine benim yavuklu! Saatçi de ( benim aklımı çelenin babası olur) tutup bunu göstermesin mi? Nasıl bir duygu seline kapıldığımı anlatamam burda. Burnumun direği sızladı diyeyim de siz anlayın gerisini..." Asker saati bu. Herkes bundan takıyo şimdi askerde" demez mi bi de tezgahın ötesinden...babalı oğullu sopalık bunlar. Yıllar önce oğlu aldırmadı bana o saati, şimdiyse babası satmaya kalkıyo bi de en ucuz saat kategorisinden...babamdan bi hatıra olur diye aldım saati. Yıllar önce almayı ne kadar istediysem şimdi de almamak istedim onu. Ona bu muamele yapılamazdı çünkü, asker saati olamazdı o, ucuz saat hiç olamazdı...aldım...koluma da oracıkta taktım üstelik. Askerde de ilk 3 ay hiç çıkarmadım bileğimden. Benimle beraber çamura battı, toza bulandı, ıslandı yeri geldi, çizildi hatta...işini fazlasıyla gördü ama.
Şimdi baba evinde, çekmecede durur hala. Pili de hiç bitmedi üstelik. Cefakar saattir. Saatlerin şahı, padişahıdır.
1. | sim.ya | |
2. | maskov87 | |
3. | Levla Hanımm | |
4. | Levla Hanım | |
5. | İnsallahmemurum | |
6. | Feslo Hanım | |
7. | bolsuic |
Omayraaa | 116 yeni konu açtı Son konu 27.12.2023 14:31 - 161 yeni entry girdi Son entry 04.02.2024 14:56 | takip etme | |
İDAL* | 58 yeni konu açtı Son konu 05.11.2023 03:52 - 360 yeni entry girdi Son entry 17.11.2023 21:58 | takip etme | |
maskov87 | 131 yeni konu açtı Son konu 12.03.2020 10:23 - 3,974 yeni entry girdi Son entry 15.06.2020 10:05 | takip etme | |
sofestai | 113 yeni konu açtı Son konu 12.04.2018 15:41 - 1,638 yeni entry girdi Son entry 13.04.2018 09:48 | takip etme | |
science63 | 1,460 yeni konu açtı Son konu 07.02.2018 01:13 - 7,191 yeni entry girdi Son entry 07.02.2018 01:13 | takip etme |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |