Türkiye'nin memur portalı

içinde sadece padişaha cariye yetiştirildiğini sananların uydurmalarına sıkça maruz kalan saray bölümü.

padişahın kızları da var orada bilmiyorsanız eğer. onlar da cıbıldak gezip akşama kadar raks etmiyorlardı herhalde.

resim, musiki, dil, edebiyat gibi pek çok konuda, dönemin isim yapmış, nitelikli hocalarından eğitim aldıkları uydurma değil ki? tarih öncesinde kalmış kadar uzak bir ihtimal de değil. aklı başında, namuslu her tarihçinin bildiği, açıkladığı bir gerçek bu.

hatta bir programda murat bardakçı bir örnek verirken söylemişti; (program moderatörlüğünü ve uslubunu sevmediğim için seyretmem genelde ama denk geldim bir kere işte) yakın zamanda ölen, sarayda doğmuş son prenses neslişah sultanla ilgili. hayattayken kendisiyle görüşme şansı bulduğunu ve sahip olduğu kültürel ve entelektüel birikime hayran kaldığını anlatıyordu. öyle ki fransızca bir diyalog mu yoksa bir kelime mi sadece hatırlamıyorum, aralarında bir olay olmuş böyle, sözlüğe başvurmadan sadece ismini vererek cevapladığını, sahip olduğu kelime bilgisine hayran kaldığını falan anlatmıştı. bunu da elbette haremdeki üstün eğitime bağlamıştı.

yani demem o ki osmanlı'da harem beğenseniz de beğenmeseniz de bir eğitim yuvası faaliyeti görmüştür. ha hepten eğitim için miydi, yoksa eğitim sadece bir parça mıydı bilemem ama gerçek bu. zoruna gitmesin kimsenin. eleştirecekseniz burjuva takıntılı, aristokrat bir eğitim aldıklar için halktan koptukalrını falan söyleyin de ciddiye alalım. aksi türlüsü komik oluyo.

hem ayrıca saraydan kız alıp evlenen onca paşa, bey, bilmem ne var. haremden gelin alma olayı var yani. bir sektör olmuş zamanında. bir sınıf göstergesi olmuş. hepsine mi dil uzatacağız yani, el insaf.

benim gayet beğenerek seyrettiğim yeşilçam aktristi.

kemal sunal'ın ilk sinema performansı olan "neredesin sen" filminde tarık akan'la güzel bir ikili olmuşlardı. çalıkuşu feride edalarında güzel ve çalışkan bir köy öğretmeniydi.

sonraları yine hulusi kentmen'li filmlerde de sıkça seyrettik.

fotoroman tadındaki yeşilçam filmlerinin bence türkan şoray ve hülya koçyiğit'ten sonraki en başarılı kadın oyuncusudur.

sarışın kontenjanından listeye girse de yeteneğini ispatlamıştır pek çok filmde.

eşi de emekli büyükelçidir,ismini hatırlamam.

daniel yergin'in yazdığı, "para ve güç çatışmasının epik öyküsü" alt başlığıyla iş bankası yayınları'ndan türkçesi bulunan tuğla kalınlığında kitap.

petrol üzerine yazılmış a'dan z'ye en kapsamlı çalışma olduğu söylenir.

http://static.idefix.com/cache/0/270/26819

bazen başlıkta anlatılmak isteneni veciz bir şekilde ifade eden bkz.ları kullanıp taşı gediğine koymaktır.

gereksiz yapılınca anlamsızlaşır ama yerine oturduğunda da başka söze gerek bırakmaz.

#1380 nolu entrysinde sırf kendisi gibi düşünmüyoruz diye bizleri aşağılayan, kendince kategorize eden kötü niyetli bir yazar.

kendisiyle ilgili yazılan ve dördüncü paragrafından itibaren yazanın kişisel görüşlerini içeren bu #1381 entrydeki düşüncelere ben de imzamı atarım. elbette tek tip, sığ, fikir vermeyen, alt kültür öğeleri barındıran bir sözlüğü ben de istemiyorum, eminim aktif yazarlık yapan hiçbir yazar da istemez. daha önce de defalarca zikredildi ki sözlükte yazmanın belli kuralları var. sadece sözlükte değil hayatta olmanın bile kuralları var. yaşamanın bile kuralları var, kaldı ki sözlüğün haydi haydi olacak, olmalı da. hem bu kurallara uymayıp hem de istemezükçülük etmek sorunu çözmüyor. elbette hepimizin eleştirileri var ki bunları da "sözlüğün canlanması için gerekenler" gibi naif ve yapıcı bir başlıkta topladık, topluyoruz zaten. fikrini söylemek isteyene sözlük içerisinde mecralar açık yani. ben veya kimse bu entrynin konusu olan arkadaşa burda herşey yolunda, biz böyle çok seviyoruz sözlüğü demedik ki. yöntemini eleştirdik sadece. hadi çoğul konuşmayayım, eleştirdim. ama başlığa da yazmadım fikrimi o ayrı.

ayrıca başlığımızın konusu olan mummia arkadaş bana göre israil güzellemesi yapmanın dışında sözlüğe hiçbir katkısı olmayan vasat bir yazardır. içinde israil geçen ne varsa anlamsız bir sahiplenme dürtüsüyle, gerçeğinden çok farklı olarak (ki asıl mesele de bu zaten) önümüze koymakta ve müslüman mahallesinde salyangoz satma durumuyla özetlenecek bir iş yapmaktadır. tekrar ediyorum; musevi olabilir, hatta yahudi de olabilir mesele bu değil, en azından benim için değil. mesele sadece arkadaşın fahri konsolos edasıyla hep aynı konuda türev entryler yazması. yazamaz mı? elbette yazabilir, sözlük bunun için var zaten. ama kimse de bana eleştiremezsin diyemez. aynı türün laciverdi modunda aynı amaca hizmet eden entryler görmek beni rahatsız ediyor çünkü ve ben de bu rahatsızlığımı yine sözlük içerisinde kendi başlık ve entrylerimle dile getiriyorum. benim olayım da bu.

sistem insanı olmadım, umulur ki olmam da. kişisel bir beklentim de yok sözlükten, yeri gelir kavga ederiz yeri gelir esprilerle şakalarla vakit geçiririz. sanallığın tüm nimetlerinden faydalanıp hem eğlenip hem bir şeyler paylaşmak, etkileşim içinde olmak varken ne gerek var böyle gereksiz kampanyalara ve tartışmalara?

yeri gelmişken ; ssg topsun oğlum. kanzuk'u da al git. tebessüm.