Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
ali mühendisBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
#17t8 entrysinde bahsi geçtiği üzere,
''merhaba merhaba'' söylemi samimiyeti azaltmak anlamında gibi. ülkeler arasında da bazen olabiliyor böyle şeyler.
acaba şarkı çıktıktan sonra mı bu kullanım başladı, yoksa bu kullanım vardı da şarkıya da mı konu oldu? bilemiyorum.
kedi sesine yakın ses. mauv, meüv, mieuv... gibi de olabilir.
bulunduğum çevrede kedilerin beni gördüğünde bana doğru seslendikleri kelime.
tüm kedilerle samimiyetim sadece ''miyav miyav'' yani insan dilinde ''merhaba merhaba''
ben hayvansever olduğum hâlde hayvanlardan kaçıyorum, onlar beni kovalıyor. hayvanlar bizim onları sevdiğimizden daha çok seviyorlar bizi sanırım.
depremölçer cihazlar hangi hassasiyette çalışıyor? ölçü skalası nereden başlıyor? ne kadar geniş alandaki depremleri doğru ölçüyorlar? bu teknolojiyi detaylıca inceleme fırsatım henüz olmadı.
ama şu gerçek olaydan bahsetmem lazım.
tarih 16 ağustos 1999, henüz yattık, eskişehir'deyiz. saat 22:00'ı geçmiştir ama kesinlikle 24:00 olmamıştır. (kardeşimle aynı odadayız ve odanın kapısı kırk beş derece kadar açık. her şeyi çok net hatırlıyorum. o zamana kadar deprem hissetmemişiz hayatta, sadece deprem kelimesini duymuşuz.) herhangi bir sallantı hissetmiyorduk fakat kapımız ilginç bir şekilde ufak salınımlar yapıyordu. bu olayı depreme yormak gibi bir tecrübeye sahip değildik. pencereler ve dış kapılar açık olsa rüzgardan şüphelenecektik ama o da değil. sonra konuşa konuşa uyumuşuz. saatler hızlıca geçmiş, 17 ağustosa girmişiz ve saat 03:02 olmuş. o muazzam sarsıntı duvarlardan ve çatıdan gelen gıcırtı ve çıtırtılarla evi dehşet sallıyordu. biz eskişehir'de böyle iken, gölcükteki akrabalarımız kim bilir ne yaşadı?
kendi çapımda yaptığım araştırmalarda o gece öncü depremler olup olmadığı bilgisine ulaşamadım. kesinlikle bir sallantı oldu bizim odanın kapısını sallayan fakat depremölçerler bunları ölçtü mü? kaydetti mi? bunlar gölcük'teki büyük depremle ilişkilendirilebilir miydi? şimdi de bazen ufak ufak sallantılar hissediyoruz fakat kayıtlarda göremiyoruz.
atasözleri de yanıltabilir, ''söz uçar yazı kalır'' derler ya, yazdığın şeyler de bir bakmışsın uçmuş, silinmiş, yok olmuş, olamaz mı yani? ne tuhaf ama olur tabi ki.
yazma uğraşına başlayışımın otuz beşinci senesi. yalan bilgi değil fakat yazılı olmayan bu bilgiye göre beş yaşımda başlamışım ufak ufak, muhtemelen çizgi ile.
anam böyle şeyleri saklardı ama çocukluğumuzda elimize geçen her şeyi atomlarına kadar ayırmak gibi kötü bir huyumuz vardı. yazılı kayıtlar büyük ihtimalle bizim haşarılığımıza kurban gitti.
bu uğurda elimden çok kalemler, kağıtlar, defterler geçti. hepsi ya doğada kendi kendine çözündü ya da ellerimde yok oldu.
yazdıkça uzayan yazılara inat kısalırdı kurşun kalemimiz, kısalınca elde avuçta tutamazdık da arkasına boru geçirip son milimine kadar inatla kullanırdık, öyle kolay değildi kaleme ulaşmak bizim zamanımızda.
defterler de tıpkı kalemler gibi pahalı ve ulaşılması zordu. defteri arkalı-önlü kullanırdık, kafamız biraz daha çalışmaya başlayınca yazı puntolarını ufalttık, satır aralarını daralttık, hem kalemin ömrü uzadı hem de birim deftere yazdığımız yazılar arttı (benzetmek gibi olursak şimdi bilgisayardaki klasörü ziplemek gibi.), bunları çoğu insan bilmez.
kalem tuttuğumuz parmaklarımız şekil değiştirdi, oyuldu da oyuldu. şimdilerde ne zaman kalem geçse elime, hemen oturuveriyor parmağımdaki yerine.
kalem demişken, uçluları çıktı teknolojinin gelişmesiyle, çıtkırıldımdı fakat kibar olmayı da öğrendik yazarken. sonra yumurtlayan kalem bile çıktı. yazmak günden güne daha keyifli ve ucuz olmaya başladı.
sonraları kaleme ve deftere gerek olmadan da yazılabilecek teknolojiye ulaştık. vay be! ilk zamanlar çivi, çekiç ile taşları oyardık, şimdi ekranlara çıkıyor parmağımızla dokunduklarımız.
şimdi sorarım size: ben yazdıkça yazmayım da kimler yazsın? eğer yazmazsam içinde bulunduğumuz bu zamana, bu teknolojiye ayıp etmiş olurum.
''yaza yaza yaz geldi,
derelere kaz geldi,
daha yazardım ama,
mürekkebim az geldi.''
1. | sıdıkahanım | |
2. | semraa-91 | |
3. | burgulukalpler |
Takip edilen yazar yok. |
enerji yenilemez bence, konuyu yenilebilir enerji kaynakları olarak ele alırsak:
bal
reçel
pekmez
şeker
konuyu yenilebilir enerji (mağlup olabilir anlamında) olarak da ele alabiliriz.
birkaç hafta önce televizyonda canlı yayına çıkmış olan muhterem sanatçı.
kibar, samimi, duygulu konuşmalarıyla kalbimizdeki yerini perçinledi. endülüste raks (zil şal ve gül) şarkısını bana göre en iyi söyleyen kişi. uzun ve sağlıklı ömür diliyorum kendisine.
anne kişilerinin hedef olduğu konu.
belki de nesilden nesile çocuklar gitgide daha uslu versiyonda geldiğinden anneleri dur demeye gerek duymuyordur, olamaz mı? zira z kuşağı ve sonrasının mükemmel olduğu iddiasında bulunan şahıslar hiç de azımsanmayacak sayılara ulaşmıştır. iddialara göre dünyayı kurtaracaktır bu z kuşağı, dünyayı kurtarma gücü yüklenen bu kuşağa mensup çocukların kendilerine dur denmesini gerektirecek eylemleri gerçekleştirebileceğini bir y kuşağı mensubu olarak ben pek düşünemiyorum.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |