Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

İDAL*

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

1,197 entry 253 konu hiç puanı yok
17.11.2023 21:58 son işlem tarihi takip etme takip et

kadınları tavlamanın 10 altın kuralı

#3jez

ben bilmem, küserim.

(glck)

16.11.2023 14:13
  1. uğultulu tepeler

    Dünya klasiği.

    Emily Bronte'nin kaleminden.

    Romanda hikâye, karakterlerden biri tarafından anlatılıyor. Bu biraz da anlatıcının her olayın içinde bulunması veya bir şekilde duyması, şahit olmasından kaynaklanabilir ama romanın gidişatı üzerinde olumsuz bir hava yarattığını da söyleyebilirim. Durgun, karamsar bir hava hakim romana. Kahramanlara biçilen roller oldukça başarılı işlenmiş. Bir yanda çaresizliği yaşayan, diğer yanda hedefine doğru ilerleyen, bir yanda kabulleniş, bir yanda umutsuzluk, sabır, korku, acı, incinme. İnsana dair her türlü duygunun dokunması yönünden Uğultulu Tepeler, ismiyle de uyumlu bir kitap.

    Kitabın bu kadar kasvetli bir ruh haline sahip olması, yazarın kendi hayatında yaşadıklarının bir yansıması olarak düşünüyorum. Bu anlamda duygu hallerinin yansıtılması, okura bunu hissettirebilmesi, karakter analizleri yönünden başarılı bulduğum bir kitap oldu.

    Birden fazla kuşağın işlenmesi, aynı isimleri taşıyan kahramanlar ve karakter sayısının fazla oluşu ile karmaşık bir yapıya sahip olsa da, çözümlemesi de bir o kadar keyifli oluyor.

    Son'a dair bir ipucu ile başlayan kitap. Son'a geldiğinizde ilk satırları tekrar açıp okuma ihtiyacı hissedebileceğiniz bir kitap.

     
  2. Yer Altından Notlar

    İnsanın iç dünyasını aralayan, kişinin kendisiyle hesaplaşması, eksiklikleri, artıları gibi her yönüyle kendini ele alması, duyguların, düşüncelerin tasvir edildiği bir klasik.

    Kitap iki kısımdan oluşmakta. Birinci bölümde kişi kendine ait en gizli düşüncelerini, toplumda varoluş nedenlerini açıklamakta, ikinci bölümde ise yeraltı adamının yaşadığı bir kaç anı anlatılmakta.

    Yeraltındaki bir insanın, kendisiyle hesaplaşmasının, gel-gitlerinin, psikolojik etkilerinin, ani değişimlerinin ele alındığı bir roman.

    Kendi içinize siz de şöyle bir yolculuk yapmak istiyorsanız ki mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınızdır, tavsiye edilir.

    "(...)biz, az ya da çok, yaşamak alışkanlığını yitirmiş, aksaya aksaya yürüyen insanlarız. Hem de gerçek 'canlı yaşam'dan tiksinecek, onun lafını bile işitmek istemeyecek kadar yaşama yabancılaşmışız."

    Yeraltından Notlar'ın kahramanına ait bu sözler.

    Popüler kültürün bu denli hakim olması, insanî değerlerin ve maneviyatın unutulduğu günümüzde, parçalanmış kişilikleri ile insana ve topluma yabancılaşmış olan Yeraltı Adamı, Mersault ve Yusuf gibi roman kahramanları, sanmıyorum ki sadece romanlarda kalsın. Günümüzde de bu örnekleri görebilmekteyiz.

    Not: benim okuduğum "yeraltından notlar" idi...

    (tebessüm)

     
  3. Bir idam mahkumunun son günü

    İdam cezasına çarptırılan bir genç. Son ana kadar yaşadıkları, içsel konuşmaları, bunalımları, tahlilleri ile bezenmiş psikolojik bir klasik.

    Kahramanımızın yaşama sevdası, bağlılığı ve isteği hiç bitmemiş ve hatta son anda bile kararın değişmesine olan inancı içinde geçirilen bir mahkumluk süreci.

    Sürükleyici, bazen kendinizi kahramanın yerine koyup düşünmeye iten, o ızdırabı okuyucuya aşılayan, hugo aslında bu eseri ile, "İdam Cezasının" dramatik yönünü ve saçmalığını ortaya koymak istemiş.

     
    (Bkz: victor hugo)
  4. ruhun gökkuşağı

    #130r

    Ruhumda farklı renklerin oluşmasına zemin hazırlayan, bir yönüyle ruhumu inciten, yaşananlar/yaşatılanlar açısından "insan"lığın unutulduğu, tahammülsüzlüğün insanı ve hayatını nasıl etkilediğini, bir insanın "sesinin kısılması"nın ruhtaki tahribatını... kısacası dil/kültür/coğrafya farklılıklarının insanı yalnızlığa iten, kendine ve hatta insana, diline ve coğrafyasına nasıl yabancılaştırıldığını ruhunuza ilmek ilmek işleyecek, izini ruhunuzda bıraktığını fark edeceğiniz bir anlatı.

    Nereden başlasam, nasıl anlatsam da bu anlatının sızısını dindirsem, bilemiyorum.

    Derin bir ah mı çekersiniz, bir sancı mı duyarsınız ruhunuzda... ya da "gökkuşağı"nın gizemini mi anlamak istersiniz bilinmez ama; bu anlatı ile eğer ki dünyanızda "insanlık" ölmemişse/öldürülmemişse "öteleyen/ötelenen" her şey için bir utanç duyacaksınız.

    Ben anlamak için çıktım, çıktığım yolda yavaş yavaş kirlendiğimi, ruhumun nefes alamadığını hissettim ve tabiri caizse; insanlığımdan utandım.

    Söz ve anlatı üzerine verilen savaş, bir dil için vazgeçilen hayat(lar), kaybolan insanlık, kaybolan gelecek...

    Ve susturulmuş bir kalem.

    Sesi kısık bir ruh...

    Ve insanlığa yolculuk.

    Uzun'un aslında kendine olan yolculuğundan çok "insanlığın" yok-sayılmasına olan ezikliğine, hüznüne, kayıplarına, acılarına, diline, coğrafyasına ve utancına olan yolculuğu olarak değerlendirdim.

    Hiç bu kadar kaybolmamıştı insan, insanlığa doğru yolculuğunda...

    "Bir yabancıyım bu ülkede

    Fakat bu ülke herhangi bir yabancı değil içimde!

    Kendimi evde hissetmiyorum bu ülkede

    Fakat bu ülke evindeymiş gibi davranıyor içimde!"

    Bir anlatı ki;

    yasaklı dil

    yasaklı roman

    yasaklı yazar...

     
  5. pepeçura

    #12zg

    Tatlıyken acılaşan sözlükten kaybolasıca tatlı.

    ama gönlüm razı olmadı.

    Unutmadık, unutturmayacağız...

    (Tebessüm)