Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

İDAL*

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

1,197 entry 253 konu hiç puanı yok
17.11.2023 21:58 son işlem tarihi takip etme takip et

Bugün olanlar

İki gündür aynı stres.

Ve pazartesine sarkan bir bekleme süreci.

O kadar sıkıldım ki; pazar sınavım var, hiç bakmak istemiyorum.

Hava da tam benlik; karamsar, sıkıcı, bunaltıcı bir gün. Modumu düşürmekte üstüme yok, sırada ne varsa bekliyorum.

Kendimden sıkıldım,

Ders çalışmaktan sıkıldım,

Sınavlardan,

Sonuç beklemekten,

Bekleyişten,

Soru çözmekten,

her şeyden sıkıldığım bir gün.

(glck)

17.11.2023 21:51
  1. Cemil Meriç

    Kendini;

    "Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi." olarak tanımlayan üstad.

    Kendine kitaplardan bir dünya kuran düşünür. Okuma alışkanlığı olmayan bir toplumda çok okumaktan gözlerini kaybetmiş bir insan. Yaşadığı dönemin toplumsal sancılarını kendi içinde besleyen ve kendi penceresinden sunan çok yönlü kişilik.

    Her yazar farklıdır elbet...

    ama bazıları daha bir farklıdır. Çünkü bazıları derindir, en derine işler. Bakış açınıza daha farklı bir yön getirir... Sizin pencereniz olur, siz penceresi olursunuz...

    Cemil Meriç gibi.

     
  2. 189 sayfa

    Deneme

    gözlem

    izlenim

    ve 227 sayfa'nın devamı niteliğinde bir Murathan Mungan kitabı.

    Hatta 189'da yer alan kısa kısa metinlerin Kağıttan Gemiler, Notos dergisi bölümünde de yer verdiğini biliyorum.

    "Bu seferki 227 sayfa tuttu, bir dahaki belki 189 sayfa olur." diye 227'ye bırakılan bir not... Evet, bu kez 189 sayfa oldu...

    227'nin sonundan 189'a giriş yapmalı:

    "Bir yazarın okudukları, dinledikleri, seyrettikleri, düşündükleri, izlenimleri hakkında bir çift söz etme gereksinimiyle kaleme aldığı irili ufaklı notların, başkalarının yaşamına renk, soluk, canlılık kattığını; onda öğrenmek, izlemek, katılmak, paylaşmak arzusu yarattığını görmek başlı başına bir yazı mutluluğudur."

    ... ve tabii ki en beğendiklerim;

    anı okumanın yorgunluğu

    ruh sağırlığı

    Mungan'ın anlatacak çok şeyi var...

    Bizim de öğrenmek istediğimiz pek çok şey...

     
    (Bkz: Anı okumanın yorgunluğu)(Bkz: ruh sağırlığı)(Bkz: Murathan Mungan)
  3. ruh sağırlığı

    Bir çeşit kayıtsızlık, duyarsızlık göstergesidir.

    Anlatırsınız... olmaz.

    Yazarsınız... olmaz.

    Söylersiniz... örneklendirirsiniz...

    Resmini çizersiniz, yine olmaz.

    Sesinizi duyuramazsınız. Çünkü ruhu işitmekten uzak... kendi içine sağır bir insan vardır karşınızda. Sözleriniz, sesleriniz, acılarınız, duygularınız... hissetmeye dair her ne varsa her şey itinalı bir sağırlıkla geri çevrilir.

    Söz yerinde ise; "ruhları bile duymaz"

    Bütün kayıtsızlar, duyarsızlar, benciller, umarsızlar için söylenir(miş);

    ruh duymazlığı...

    Esas ruh sağırlığı;

    "çoğu insanın içinin sağırlığındandır." der Murathan Mungan.

     
    (Bkz: 189 sayfa)
  4. Anı okumanın yorgunluğu

    Yaşamın/yaşamların kendisine ait bir tanıklık, yorgunluktur.

    Bir yazarın/dostun/arkadaşın veya hiç tanımadığınız bir insanın yorgunluklarına/anılarına şahit oldunuz mu okuduğunuz yaşam sırtınıza biner.

    Birilerinin anısını okumak, diğer okumalara benzemiyor. Anı içinize işliyor, ruhunuzu okşuyor ve diğer yaşama dokunuyorsunuz. Biraz ağırlık, bir parça hüzün/sevinç... karmaşık duygular içinde devam eden tanıklık.

    Murathan Mungan demişti;

    Bazı insanlar başkalarının yaşamlarını erken yüklenir; belki de bu nedenle kendilerini hayatta olup biten her şeyden sorumlu hissederler.

    ...

    Böyle insanlar vardır.

    Sadece kendi yorgunluklarına değil başka yorgunluklara da dokunan, tanıklık eden... başka bir yaşamı hisseden.

    "Ruhu çocuk kalan... ama bazen içi erken yaşlanan insanlar vardır..."

    Ki onlar anılara tanıklık ederek aynı yorgunluğu yaşayanlar, hissedenlerdir.

     
    (Bkz: anı sokması)(Bkz: 189 sayfa)
  5. Bir kedi,bir adam,bir ölüm

    Özgün ve sürükleyici bir kurgu ile yazılmış Livaneli eseri.

    Kitap iki anlatıcının yazıları ile devam ediyor. Kahramanın kendisine ait notlar "El Yazıları" başlığını taşımakta. Ki bu iki anlatıcı zaman zaman birbirlerini eleştiriyor... yazar ve romanın baş karakteri arasındaki tatlı çekişmeye ortak olabiliyorsunuz.

    Bu yönüyle çok farklı bir anlatım.

    Evet, siyaset var.

    İnsanın hiçbir zaman vazgeçemediği, rutinleşmiş davranışları var.

    Politik tavırlar, acılar, zorunlu göç, sistem çatışmaları.

    Var da var yani.

    İlk bu kitabı ile başlamıştım devamı da geldi. Livaneli okunur, okutturur ve keyifle romanlarına dahil olmak istersiniz. Bu tadı kaçırmak istemedim ben açıkcası.

    "(...)Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil, yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değil."

    "İnsan küçük düştüğünü hissedip kendini korumaya girişince, karşısındaki hiç aklına gelmiyor ve dünyanın en zalim yaratığı kesilebiliyor."

    En çok da bu anlarda kırıcı olmuyor muyuz ki? Sözün tadı acımsı bir hal aldıkça, daha da çirkinleşmiyor mu insan?

     
    (Bkz: zülfü livaneli)