Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Asset&Asset

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

324 entry hiç konu açmadı hiç puanı yok
15.03.2023 16:14 son işlem tarihi takip etme takip et

sen sivas'ı seyret

söz ve müziği ozan garip ferhat' a ait olan malatya/erguvan türküsüdür. Bu türkü, sevgili/eş ile birlikte malatya kalesi' ne çıkılıp sivas' a doğru bakarken Telli kılıç' tan dinlenmelidir.

"sen sivas' ı seyret yar ben de seni!"

15.03.2023 12:23
  1. pirincin taşını ayıklamak

    "Ayıkla pirincin taşını" değil de "pirincin taşını ayıklamak" olduğuna göre; pilav yapmadan önce kullanacağımız pirinçteki taşları ayıklamaktan söz etmemiz gerektiğini anlıyoruz. Yani "bu işin içinden çık çıkabilirsen" in pirinç pilavı yapma hazırlığına referansla kullanımı. Pirinçlerde taş eskiden oluyordu. Özellikle açık satılan pirinçlerin içerisine kilogram hesabında alıcıyı yanıltmak için uyanık satıcılar tarafından taş ekleniyordu (ekleniyormuş). Şimdi pirinçlerde böyle bir sorun yok. Pirincimizi alıyoruz, yıkayıp bir süre tuzlu suda beklettikten sonra pilavımızı yapmaya başlıyoruz. Bunun için ayrıca bir pilav tenceremiz bile var.

     
  2. şehir dışında okumak

    Belki de Ankara' da olduğumuz içindi bilmiyorum ama etrafımdaki bütün arkadaşlarımın yalnızca ailelerinden uzaklaşmak için gerçekleştirmeyi amaçladıkları hedefti şehir dışında okumak. Doğal olarak ta ya istanbul' a ya da izmir' e gitmek istiyorlardı. Anadolu' daki üniversiteleri kazananlar ise tam da söylendiği gibi ya puanı büyükşehirde herhangi bir üniversiteye yetemeyecek olanlardı ya da tek bölüm tercihi olup bütün üniversiteleri sıralayanlardı.

    Ankara' da doğdum-büyüdüm, bütün eğitim hayatım ilkokuldan lisans sonrasına Ankara' da geçti. Zaten üniversitede Ankara dışında tercihim bile yoktu. Empedokles gibi bir hayat yaşadım, daha ne olsun. Fakat şehir dışında okuyan bütün arkadaşlarımın yanına gittim. Niğde' de biyoloji okuyan dershane kantininde tanıştığım arkadaşımın yanına bile gittim.

     
  3. geçmiş başlıkları yeniden canlandırmak

    sözlüğe yeni katılan yazarlar için oldukça keyifli, keyifli olduğu kadar da öğretici bir eylemdir. İlk kez gidilen bir yeri bütün özellikleri ile keşfetmek, o yere yaşayan insanlar ile tek tek tanışmak kadar heyecan verici. en azından şu kısacık sözlük tecrübemde benim için öyle oldu. Sözlüğün altı doldurulmayı bekleyen belki yüzlerce sağlam başlığı var. Başlık açılmış 1-2 entry girişi olmuş ve başlık soldan akıp gitmiş. Her gelen bu saklı hazinelerden bir kaçını bulup çıkarsa, kendince bir şeyler eklese ve elbette sayfalar üzerinden sistematik bir derleyip toparlama yapılsa (başlık birleştirme, yeniden adlandırma, arama kolaylığı v.b gibi) belki aylar içerisinde oldukça temiz ve hacimli bir sözlük arşivi oluşur kanısındayım.

    Yine bana kalırsa sözlüğün oldukça sağlam bir yazar profili de var. Keşke bu profiller sözlüğe daha çok vakit ayırıp daha fazla şey yazabilse. Sözlüğe yeni gelen herkese de ilgisine göre geçmiş başlıkları (da) dikkate almayı, bu başlıkları canlandırmayı tavsiye ediyorum. Sol tarafta yer alan başlıklar her zaman ilgi çekici olmayabiliyor. Bu kimseyi yanıltmasın.

     
  4. istanbul büyükşehir belediyesi

    eskiden "İstanbul' a vize ile girilsin" söylemini eşitsizlikçi bir söylem olarak kabul ediyordum. Fakat Türkiye' de şehirleşme mantığının ne kadar yanlış işletildiğini hatta böyle bir mantığın bile olmadığını Ankara' nın dışına çıkıp üzülerek gördükçe bu söyleme yakın durmaya başladım. İnsanlar başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlere ya sektörel bazda bazı iş imkânları yalnızca istanbul' da olduğu için ya da okumak için geliyor. İnsanların doğup büyüdükleri şehirlerde, ama şehir gibi olan şehirlerde ve bir şehirli gibi yani ortalama bir şehirde yaşayabilecekleri gibi yaşamaları sağlanmalı.

     
  5. kafatası

    Bir arkadaşımın, gözlerine ufak lamba taktıktan sonra arabasının arka camının önüne koyup o lambaları da frenlere bağladığı anatomik parça. "arabanın frenine bastıkça kafatasının gözlerindeki lamba yanıyor, arkamdakilere ne oluyor kimbilir" deyip gülerdi. Biz de gülerdik. Yaş 18-19.

    Yalnız derler ki, nerede bir kafatası var -süs olarak ya da örneğin bir t-shirt üzerinde baskı olarak- o yere ölüm gelir. Bu derler türünden bir inanç. Tarihte ise özellikle düşmanın kafatasından şarap içmek zafer kazanmış komutanların vazgeçilmez ritüeli. Önce düşman öldürülüyor, ardından kafatası temizlenip şarap bardağı olarak kullanılıyor. Böylece o düşman aşağılanmış oluyor.