Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Omayraaa

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

246 entry 264 konu hiç puanı yok
12.10.2024 11:52 son işlem tarihi takip etme takip et

saatleri ayarlama enstitüsü

yıllar önce okumuştum bugün tekrar okuma ihtiyacı hasıl oldu.

ara ara bu romanın tenkitini yapacağım.

hayırlı olsun..

30.05.2024 14:23
  1. insan nasıl insan oldu

    mikhail ilin ve elena segel'in materyalist yanlılığı ile yazdığı; insanın geçirdiği evreleri siyasi, ekonomik, sosyal ara ara biyolojik olarak ele aldığı yapıt. esasında felsefeye giriş niteliğinde okuması gereken ilk kitapların başında gelir diyebiliriz. diğer kitapları sayacak olursak erken yaşlarda; sofi'nin dünyası ve felsefenin temel ilkeleri olabilir. bu eser de bu kitapların tadını veriyor. masalsı bir anlatım ile kurgudan ziyade birçok filozof ve bilim adamının da görüşlerini 'hiyerarşik' kavramını tarihi sıralamasıyla- manasında kullanarak ifade ediyorum ki bu şekilde sunuyorlar. ilk çağdan ya da ilk insandan başlayarak. Ayrıca materyalist ve idealist ayrıştırma ile aktarmışlar. açıkçası okumadan önce daha teferruatlı bilgiler bekliyordum lakin dediğim gibi; bu alana ilgisi olanlara giriş özelliği taşır eser.

    ''ama insanın, kendisinden büyük düşmanı yoktu. İnsanın bütün hayatı, yalnız doğaya değil, insana karşı da savaşın tarihidir.''

    herkesin okuması gereken bir kitaptır, biraz daha sorgulamanın yolunu açıyor diyebiliriz. lakin sizi bu coğrafyada tabir edilen 'yoldan çıkma' manasında etkilemiyor. insan olmak zaten başlı başına bir dünya değil midir? araştırmadan, irdelemeden, olayları-olguları kabul etmek insan olmanın fıtratına zaten ters olan bir durumdur. kitabın kalınlığı korkutmasın sizi. sürükleyici ve sizi asla sıkmayan bir üslup kullanılmış.

    ''özgür bir insan için nimet olan kölelik, köle için azaptır'' heraklit.

     
  2. Gazap Üzümleri

    açlığın, çaresizliğin, emeğin, mücadelenin, ana'nın tam ümitlerin kesildiği yerde liderliği fedakarca ele aldığı zamanların, halen güncelliğini koruyan ya da koruyacak olan olayların sonucunda doğacak felaketin güzel bir şekilde bir ressam bir ozan edasıyla resmedildiği insanlık portresidir.

    john steinbeck'de konumu gereği eserde olan olayların başaktörüdür. toplumdan gayrı değildir. sömürünün/kapitalizmin adım adım insanların boynuna dolandığı, kanına işlendiği dönemlerin çok realist şekilde sunulduğu bir yapıttır. insan onurunun, hayatının, emeğinin hiçe sayıldığını çok net görebiliyoruz. onca yarattığı karakter içerisinde sineye dokunan kişilikler var. misal; papaz'lığı bırakan casy ve tom... hayatı ve varoluşu sorgulamaları gerçekten etkileyici.

    buhran evet büyük bir buhran. açlıkla terbiye edilenlerin hazin dramı. kadının buradaki rolü kesinlikle tartışılmaz. koruyucu, mütevazi, kendinden ödün vermenin izlerini görüyoruz. ölen, aşağılanan, üç kuruşu talim edilenler, ücretlerin düşüklüğü ile sistemi yargılayanların bir an dahi umudunu yitirmeyenlerin gerçek hikayesi.

    eserin en kutsa, asil, mucizeli, insani anı; açlıktan ölmek üzere olan yaşlı bir adamı emziren ve yeni çocuğunu kaybetmiş bir anne anı. bu an'dan sonra bir cümle dahi kurmak haksızlık olacaktır.

     
  3. ağrıdağı efsanesi

    bir efsanede tüm geçmişi ve çocukluğunu görmek gibi bir şey yaşar kemal'in kendisi. bir anlatıcı ki madenin, duygunun, dağın, doruğun, dumanın, bulutun, karın, insanın en küçük yapı taşını görüyor. bir geleneğin kadim zincirlerinden aman vermeyenlerin istikrarı, sevdası, olmazsa olmazı, kavgası, dövüşü var destanda ve şiir tadında. var olan anı yaşamıyorsunuz, tam da o devirde buluyorsunuz kendinizi. gülbahar'ın salınışı, ahmed'in vakur duruşunu, memo'nun mahzun çaresizliğini, demirci hüso'nun bilgeliğin-direnişini, paşaların zulmünü ve yine beylerin merhametini bir halaya durur gibi, zılgıt çeker gibi, bir dengbejin detone dahi olmayan havar'ında/feryadında buluyorsunuz kendinizi.

    ağrı dağı'na karşı ayaklarımı uzatarak okumuştum bu eseri, reeankarne olmuş hissi ile herkes orada gibiydi. zirvede yakılan ateşi görüyormuş gibi sevinç dalgasıyla çığlık atan halkın sesini duyuyordum. sevdası için bir babayı, bir iktidarı, bir gücü karşına alan kadının amazonluğu yine kendinden ödün vermeyen bir erkeğin ürkekliği.

    'olmasaydı sonu böyle olmasaydı...'

    o hep anlatsaydı keşke, bir 90 yıl daha hüküm sürseydi ömrü.

     
  4. binboğalar efsanesi

    yaşar kemal'in yine eşsiz bir destanı. yörük/göçebe kültürü hakkında detaylı bilgi ve bu kültürün nasıl yok edildiği sistemin yergisini buluyorsunuz. lakin ince memed serisini okuyanlar bilir ki; o eserlerde de yörüklere teferruatlı bir şekilde yer verilmiştir. burada biraz daha özel bir kesit sunulmuştur.

    yaşar kemal; gözü, gönlü ve beyni ile araştırdığı, gördüğü, şahit olduğu, halkın tarihini müthiş bir dil ve kalem ile sunan ozan. kederlenmemek elde değil. bir efsane ki adım adım son bulması bir mozaiğin taşını daha eksiltmiştir. inanç ve ananeler o kadar titiz bir şekilde dizilmiş ki cümlelerde hayran olmamak elde değil. umudun yok olması, hayatını bir kılıca bağlayan adam... demircilik öyle güzel tasvir ediliyor ki, ateşle her bir vuruş, işleniş varlığınıza ilmek ilmek dolanıyor. yaşar kemal sevenler için eşsiz bir eser. ama hani ince memed'i okumuşsanız binboğalar efsanesiyle biraz bağlantı kurmaya çalışacaksınız. oradaki kahramanlar burada da çıkar mı diye.

    iyi okumalar.

     
  5. tanrı görmüş köpek

    dino buzzati'nin küçük küçük ama derin olan hikayelerinden oluşan eseri. kendi üslubunu yaratmış önemli italyan yazarıdır. açıkçası eserde en güzel hikayenin ismini almıştır eser. sorgulama, düşündürme açısından size antrenman yaptıracaktır.

    tarihi ve mitolojiden de serpiştirerek oluşturduğu hikayeleri okumak sizi sıkmayacaktır..