Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
OmayraaaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Budizm felsefesinde Tanrı'ya yer olmadığı gibi doğayı da esas almaz. Yaratıcı ve yaratılanla pek ilgilenmez. Çözüm aradığı esas sorun acılı dünya gerçeğidir, toplumun acılı yaşam özellikleridir. Daha sonra Budizm adı altında günümüze kadar güneydoğu Asya'da önemli bir topluluğun yaşam felsefesi olarak varlığını sürdüren bu öğreti, temel toplumsal özellikleri açısından bir ahlak felsefesidir, bir ahlak reformudur.
Budha Zerdüşt geleneğinden etkilendiği gibi, her iki tarafı, doğuyu ve Batı'yı etkilemiştir. Mistisizle yakın bağları vardır. Çilecilik, arzulardan kesilme, yalnız yaşam gibi yöntemler, egemen sömürücü sınıfın sınır tanımaz bencilliğini kavrama ve onu sınırlandırma gereğini ortaya koymaktadır. Böylesine yaşam deneyimleri nefsi terbiye ettiği gibi, beraberinde içgörü, ariflerin bakış açısı, fazlalıkların kör ettiği vicdana geliş yöntemi vardır.
Fakat şu anda bu felsefe tam olarak böyle yaşanılmamaktadır. Birçok düşünce, felsefe ve inanc harmanına dönüşmüştür.
bilim ve felsefe; tarihin ilk dönemlerinde ya da insanlığın var oluşundan beri olan ilişkisi, öncelikle evrenin oluşumunu ya da insanın varoluşçuluğunu bir tarz olarak ele alan düşünce sistemiydi. bu sorularla birlikte bilim var olmaya başladı. tabi ki o dönemlerde birbirinden bağımsız değildi fakat şimdi bilim kendi özgünlüğünde gelişmesi için kendine özel bir gelişme alanı yaratmak zorundadır. felsefeden ayrı gibi görülecekse bilimin ayrı olma konumu gelişme alanıdır diye ifade etmek gerekiyor.
felsefe olayları ve olguları açıklamaya çalıştığında, bilimin objektif ve pozitif yanlarını kullanır. bütün pozitif bilimler düşünmeyle başlıyorsa eğer bunun özü zaten felsefedir. örneğin tıp biliminde bir insanın yaşama döndürülmeye çalışılması asıl olan idealize edilen yaşamın kendisidir fakat araç ve kullanılan yöntem bilimin ta kendisidir.
ilk çevirisi yapıldığında 'değişim' diye türkçe'ye uyarlanan franz kafka'nın çok meşhur bir eseridir.
özelde kendi kişiliğinden genelde toplumun önemli bir özelliğine ve yanlışına el atmıştır. bir böceğe dönüşen insanın esasında insanların ailesinin-babasının gözünde ya da toplumun nazarında nasıl algılandığını çok iyi göstermiştir.
herkesin kendinden izler de bulacağı bu eser çok okunan kitapların başında gelir.
bir Victor hugo eseridir. ismini, notre dame kilisesi ve bu kilisede çanları çalmakla görevli bir kamburdan almıştır. özelde ortaçağ karanlık dünyasının genelde tüm çağların karanlık dünyasının adalet sistemini, tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
eserde adalet, yönetim çarpıklığından ziyade aşk, sadakat, ihaneti de görebilirsiniz.
quasimodo o kadar çirkin olarak betimlenmiş ki yine de aklımızda çirkin değil de merhametli biri olarak kalmıştır. karşılıksız bir aşk uğruna cinayet işlemeye ve kendini feda etmeye kalkan bir kahramandır aslında bu kahraman.
simya ile aklınız bozmuş bir din görevlisinin bunu elde etmek için adaleti hangi yöne çekmiştir, bunu görmek mümkündür kitapta.
Engereğin gözü...
İlk göze çarpan durum; kitabın ismimin ve bir bütün olarak kitabın hoş olan uyumsuzluğu. Bir Zülfü Livaneli romanı...
Osmanlı devletinin iktidar olma savaşını veren insanları anlattığı ve bu hırsın ya da sadece hanedan üyesi olmanın bile insanın başına ne getireceğini bu ince kitap aslında anlatmak istediğini uzun uzun dersler veriyor okuyucuya.
Bir kölenin de hayatına değinen kitap, biraz da insanın kendisi ile olan hesaplaşmasını aktarıyor.
İktidar; bir engereğin gözü kadar parlak fakat zehri kadar acı bir gerçektir.
Her kitap mutlaka bir şey kazandırır insana.
1. | tesel-ya | |
2. | pozitifbakış | |
3. | med-czr | |
4. | harrani | |
5. | cahil kelimeler | |
6. | CAF CAF. | |
7. | Archiveottoman |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |