Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
OmayraaaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Hayat karşısında ara ara yalnız ben mi böyle bir fiile takılıyorum düşünürken zamanında, Sartre devreye girmişti. Kendisinin günlük şeklindeki ilk romanı.
Varoluş felsefesini bu eser üzerinden veriyor yazar. Varolmaktan duyduğu tiksinti de desek daha doğru olur. Lakin olağanüstü özeleştiri ("yüzüme böyle nitelikler verilmesine şaşıyorum aslında. bir toprak parçasına ya da bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.") ve eleştiriler var. Tamamen fiziksel ve gelecek kaygılarından sıyrılmış kahramanın sancıları arkheye farklı bir cevap veriyor. Öncelikle bu kavramın kendince tanımına bakalım; "özlerini değişimi uğratmadan,nesnelere dıştan eklenen boş bir bicimdir, derdim."
İnsanın kendisi olan savaşı varolmanın neden olduğu savaş ki kitapta bir böceği öldürüp onu varoluştan kurtarıyorum demesi kurduğum cümleyi destekleyecektir. Okuduktan ve zaman geçtikten sonra Sartre bu felsefeyi çok mu abarttı diye düşünüyorum. İnsanoğlu mutlaka hayatta varoluş sancısına en azından bir mola verecek şeye tutunabilir gibi geliyor bana. Hayatın merkezine tamamen hiçliği koymak da etkilidir muhtemelen. Herkesin böyle dönemleri olur ki uzun sürdüğü de olur bir zaman denen olgunu... tüm nesnelere olan bulantı hissi... bu kadar acıyı 'düşünmek' eylemine bağlıyor. Ha o aynaya baktığında betimlediği duygular bende de Yok değil. Tiksinti ve bulantı da var. Ama dediğim gibi mutlaka bir molası var, bunların hız ile kesişen sürekliliği görecelidir.
Adam öyle yazmıştı ki yaşamaktan utanç bile duyabilirsiniz.
''hiçbir şey. var olmaklık.'', "varolmak yetkisizlik."
Büyük bir boşluğa tabi ki sokuyor insanı. Sonlarda şu özgürlük kavramını yaşamak için hiçbir nedeni kalmamaya takas etmişti.
Of ya, huzurumuz kalmamıştır bu adam gibilerinden ve kitaplarından. Cemal süreya'da böyle dediydi.
Bulantı hissi muhtemelen ben ölünce bitecek.
Eduardo Galeano'nun muazzam bir birikim ve araştırma ile yazdığı, sömürünün tarihini Sunduğu eseri. Latin Amerika'nın nasıl bitmek bilmeyen bir talan ile insanların, doğanın tahakküm altına alındığının her günü var gibi kitapta...
ucuz iş gücü için büyük bir canilik ile Yok edilen hayatlar... yüzyıllar boyunca vahşice bilinçli bir şekilde göz koyulan coğrafyanın bir bir kesilen damarları...
madeni, insanı ne varsa kapital olarak gören zihniyetin neler yaptığı. Ve buna rağmen başkaldırışın da daim var olduğu bir realite. Yer yer sömürüyü destekleyen yer yer karşısında canı pahasına duran din adamları... orada şöyle bir bölüm var; "toğrağın zenginliği insanın yoksulluğunu doğuruyor..."
Bir tarafın yükselişi için öte tarafın açlık, sefalet, kıyım, Kırım ile kaderine terk edildiği bir düzen. Kendi ülkesinde var olan, gerek yetişen gerekse yeraltından çıkan hiçbir şeye sahip olmamanın ölümle, sakatlıkla sonuçlanması. Köleliği alçak ve aşağılıkla devam ettiren sistemler...
Kolonyalizmin anatomisi...
ekonomi, sosyoloji, tarihi bir arada veriyor.
Aylak adam...
bu adamlar ki birkaç tane daha var bu adamlardan (yeraltından notlar, tutunamayanlar'da misal) esasında topluma, sisteme, dünyaya çoğu konuda entegre olamamış çok az bir kitleyi temsil eden kahramanlardır kanımca. çok az kelimesini kullanmakta beis görmüyorum. çünkü bu sadece modernlik, burjuvalık, acı çekmekten, bilinçten, bilmekten, okumaktan ayrı ayı bulunup ulaşılacak bir düzey değildir. naçizane saydığım ve daha sayamadığım birçok nedeni içince barındırarak varılan bir arayış biçimidir. sonuç demeyeceğim tam aksine bir başlangıç...
ve yine yukarıda saydığımız birçok şeyin inkarı, zıddı, reddi ki bunlardan kendini soyutlayıp yabancılaşma da çok kolay bir durum olmasa gerek. Tam da burada kitapla ilgili şu itirafı yapmak zorundayım, kaç defa okudum fakat tam anladım diyemem. Kapitalizme karşı diyoruz fakat kapital olmadan da bay c nasıl bay c olurdu diye düşünmedim de değil. Ama çok farklı bir adam olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki de çok fazla tüketmekten (bu her şey olabilir) bu hale gelmiştir.
Aslında entry girmeyi düşünmediğim bir eserdi. Amerikan film replikleri girer devreye tam da bu anda, 'lanet olası' gibi...
bu adamın ruh halinden mutlaka hepimizde var. iletişim kopukluğundan doğan kendini dışlanmış hissetme duygusu...
şimdi asıl mesele az da olsa bu insan tipini yaratan ya da yaratmaya iten ve hatta bu tarz insanlar olmasa da pek fazla, asıl eleştirilecek olan ekonomik, sosyolojik, konjonktürel nedenler; bu nedenlere ne gibi somut önlemler alındığı?
Pof... kendi yazdıklarımdan ben bile sıkıldım. (Gülücük)
Peki yine soruyorum, neden bu varoluş sancıları? Yani kendime soruyorum. Sırf değişiklik olsun diye değildir muhtemelen...
Yusuf atılgan ile gurur duyacağımız bir eser.
neyse bir kez hatta birkaç kez daha okuduktan sonra tekrar yazarım.
Sigmund Freud'un belli ki meslek hayatının başında yazdığı kitabı. Bazı konularda günümüzden farklı değişim gösteren konuları var.
Cinsel dürtü ve libido kavramlarını kullanarak çocukların, ergenliğin cinsel gelişimi hakkında birçok bilgi veriyor. Dönüklüğün ise hem psikolojik hem sosyolojik etkilerine değiniyor. Terimler oldukça fazla doğal olarak. Okumak için bu konuları bu düzeyde öğrenmeye meyillisiyseniz tavsiye ederim.
Çeviri de biraz sıkıntı var onun dışında çokça şey öğrenilecek bir yapıt.
christy brown'un otobiyografik eseri... yalnız kişisel gelişim tarzında yazılmış. İmkansız denileni gerek kendi iradesi, hırsı gerekse ailesi ki özellikle annesi tarafından verilen destek ile başarması.
Felçliyken sol ayağı ile hayata tutanan küçük bir çocuğun dünyaya bakışı, yaşamı ve gel-gitleri. Tamamen sağlığına kavuşmasının psikolojik Evresi. Aslında erken yaşta okutulması gereken kitaplardan biri olabilir diye düşünüyorum.
1. | tesel-ya | |
2. | pozitifbakış | |
3. | med-czr | |
4. | harrani | |
5. | cahil kelimeler | |
6. | CAF CAF. | |
7. | Archiveottoman |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |