Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Omayraaa

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

239 entry 263 konu hiç puanı yok
04.02.2024 14:56 son işlem tarihi takip etme takip et

Hepi börtdeyyy omayraaa

*Teşekkür ederim bol kitap olsun. :)

*çok naziksiniz Belma..

*dermes çok teşekkür ederim iyi dilekleriniz için ama yazmayı hiç düşünmüyorum.;)

11.01.2024 23:53
  1. bu ülke

    cemil Meriç'in; intelijansiyaların Avrupa takdirkârlığını tenkit eden, mutlak bir tecessüsle edindiği bilgiyi paylaşmaktan usanmayan bir deryası diyebiliriz. okuduğum denemeler arasında moneıgne'den sonra yerini almıştır.

    eserde istediğiniz her olguya/olaya değinmiştir meriç. doğu kültürünü kendi derin gözlem, verileri ile harmanlayıp sunmuştur. fildişi kule bölümü en beğendiğim kısım oldu. balzac hayranlığını çokça gördüğümüz eserde, her çiçekten bir arı misali toz aldığını görürüz. bilgisi karşısında hayrete düşmemek elde değil.

    "havarilerini yaratmayan İsa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil.."

    meriç, kendisini etkileyen ve kendi hayatı üzerinde etkili olan kişileri ve sözleri baz alarak aktarmıştır çoğu yazısını. çok iyi bir Türkçe ile yazıldığını söyleyen yorumlar var dönemin aydınları arasında ama kullandığı çoğu kelime arapça veya farsça değil mi? diye düşünmedim değil. kendi dönem ve koşullarını zorlayan bir yapıt olmuş ve bugün herkesin okuması gereken bir yapıttır. çünkü meriç, sorgulayan, irdeleyen, farklı perspektiflerden bakan bir insandır. entelektüel yapısını fazlası ile göreceksiniz.

    meriç, bu ülkenin çok büyük bir şansıdır. lakin kıymet bilene...

    "ruh yazının icadından beri ölümsüz."

     
  2. suskunlar

    Takdir edilesi yazarın yani ihsan Oktay anar'ın güzel romanı. Neden mi? Sadece yazmak için yazmıyor/yazmamış. Ne yazacaksa; araştırmakla, gözlemle sınırlı kalmamış emeği. Bir sünger Avcı'sı gibi derine en derinine inmiş yazacağı şeyin. Bilhassa uzmanı olmuş o alanın. Bu kendine ve okuruna verdiği büyük değerin delilidir. İstisnasız tüm eserlerinde, ele aldığı konunun dahisi olmuş. İşin tuhafı, bilmediğiniz binlerce kelime çıkıyor karşınıza ve buna rağmen sıkılmıyorsunuz Hatta Anlamına bakma ihtiyacı duymuyorsunuz. sanki tahmin ediyorsunuz ve zihniniz tamamen algılıyor o sözcükleri.

    Evet bu sefer musiki diyeceğiz. Sadece musiki değil, o dönemi çok iyi bilen bir sosyolog, tarihçi, doğa bilimcisi edası var anar'da. Popülirize olan Mevlana-Şems'in hayatındansa mütevazi bir Mevlevi şeyhini ve onun yerine geçen saflığın rengi olan eflatun'u görüyorsunuz ki bununla birlikte notaların, nağmelerin, makamların büyülü ipine tutunarak bir uçurtma gibi salınan aşıkları göreceksiniz. Ruhunu tatmin etmek ve Sanat değilde sanatta tek kalmak için cinayetten geri durmayan benlikler. Halbuki ses, biz olmanın davetidir. Ölümsüzlük nefesi için, maratona tutulan yürekler.

    ''Her musiki sesin değil de aslında sessizliğin taklididir.'' İnci gibi bir aforizma...

    Enstrümanların cihanında buluyorsunuz kendinizi. Daha asil bir nedenden ötürü amansız bir kavgaya tutuşmuş müzisyenler. Kendini bedenlerde deneyen bir hekim, cinayet işlemeyi bir ritüel ve haz haline getiren insanlar. İçlerini kin doldurmak için, etmediği eziyeti/işkencesi kalmayanlara ancak iyilik ve af ile yapılacak/yola getirilecek büyüklükler. Habil ve Kabil'in her donemdeki reenkarnasyonu. Tüm satırlarında ders çıkarılacak bir yapıt. Müthiş metaforlar, imgeleme ve simgeleme teknikleri kullanılmış. İstediğiniz yere çekin, istediğiniz gibi hayal kurun. Yazar bu konuda çokça cömert davranmış. Sizi kitapla Baş başa bırakmış.

    ''Sessizlik de bir perdedir. Sessizliği işitebilirsiniz. 'Es' bile perdeye kıyasla, 'ses'tir.

    Bu ne mükemmel bir tespittir. Hele bir de müzik konusunda biraz akademik/teknik bilginiz varsa bu kitap sizin olacaktır. Yalnızca size ait...

     
  3. gümüşlü martı

    çok bilindik bir eser değil. selma fındıklı'nın osmanlı döneminden bir kesiti sunan romanı. nakkaş olmanın yolunda, nakkaş yusuf'un başına gelen amansız olaylar, sizi de derinden etkileyecek. bir gün kütüphanede çokça masum ve sahipsiz duran bu roman, beklentimin çok üstünde çıktı.

    bir aşk ve çaresiz evlad/baba/anneler... kilisede kendini bulan yusuf ve bundan sonra gelişen olaylar. anna, yüreğimizi dağlar. anna'dan sonra yusuf'un travmaları. ve yine kendisini kilisede bulan bir kız çocuğu. merhamet, hırs, iktidar, kazalar, tersane...

    kilisede yaşanmış olan bir aşk hikayesinden dolayı dışlanan, aforoz edilen din insanları. küçük altın bir haç, mezar üzerinde yakılan ateşle sevdasını kanıtlayan sevdalılar.

    güzeldi, iyi ki bulmuş beni bu kitap. ah o incirin meyvesinin ettiği kötülükler.

     
  4. dügah

    ikinci makam yani la notası.

    ayrıca ihsan oktay anar'ın suskunlar romanının ikinci bölümü. hepimizin ihtiyacı olan ulu duygunun yani merhametin ve saflığın simgesi olan eflatun'un bölümü. birçok ermiş gibi bir sesin peşinden giden eflatun, yolda karşılaştığı zulüm ve kötülükler sayesinde o sese ulaşır.

    sağır bir varlığın suskunluğu aslında en yüksek çığlıktır.

    gel ve git... bilmeden yapılan iyilikler...

     
  5. cadı

    anaerkil dönemden ataerkil döneme geçiş esnasında kadın; biyolojik ve sosyolojik yapısı itibari ile toplayıcılık yaşam çerçevesinde fedakar bir varlıktı. ölümü pahasına doğada var olan ve yeni yeni keşfedilen ya da keşfedilecek olan şeyleri denerken şimdilik belki de bilim/ilim olarak nitelendirilen olguların temelini atmıştı. tabii bu zaman zaman erkek için de geçerliydi. misal; otlardan ilaç yapmayı ve tatmayı göze alırken belki de çokça ölüm ile neticelenen durumlar olmuştur. bu tarihin sosyalleşmesinde ki döneme denk gelir.

    biraz daha sonrasında kadının tamamen/adım adım toplumdan soyutlandığı dönemlerde ki özellikle inanışlar-dinler-mitler bunda etkilidir kadın arka plan itelemeye çalışılırken bu sıfatı da kullanmışlardır. yani cadı, büyücü vs.

    işte ilimle/bilimle ilgilenen ya da zihinsel/fiziksel/ruhsal özgürlük isteyen kadınlar için cadı nitelenmesi kullanılmıştır. kiminin aklanma, kiminin yükselmesine engel teşkil eden ya da suçsuzluğunu bu şekilde örtmeye çalışan zihniyetin tanımlamasıdır. ortaçağ karanlığında da binlerce kadın bu ithamla yargılanmıştır/afaroz edilmiştir keza Hristiyanlığın ilk döneminde de geçerlidir aynı durum.

    velev ki cadıyız.