Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Omayraaa

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

239 entry 263 konu hiç puanı yok
04.02.2024 14:56 son işlem tarihi takip etme takip et

güne bir dizi/film repliği bırak

-jeanne? bir artı bir hiç bir eder mi?

İncendies

11.01.2024 16:46
  1. mücella

    Evet belki bir La ve nar çiçeği değil ama bir de mücella'yı tanımak lazım! Bekiroğlu'num eseri.

    Zamanın ne kadar hızlı geçtiğine bir kez daha şahit olduk. Bunu bir kenara bırakalım da; hep fırtınalı kişilikler roman olacak değil ya. Bir de etrafımızda, hayatımızda, geçmişte, gelecekte ve şimdilerde aramızdan usulca, öylesine, sessis, hissettirmeden, sönük bir şekilde insaları yazmak lazım.

    Bir yanım mücella gibi olsun kimse almayacaksa ondan bir şeyler. Öylece, sessiz, fark ettirmeden kendini...

    eser cumhuriyet tarihinin de bir nevi ışık tutuyor. Mücella'nın yaşı itibariyle Türkiye'de yaşanan tüm olaylar... bilim, teknolojinin gelişimi ve hayatımıza girmesinin basamakları, siyasetin işleyişi ne ararsanız var.

    Evet, herkesin vefasız bir abisi Yok mu, yetim büyüyen, ömrünü 'acaba komşular, akrabalar ne der' diye geçirenler, yoksulluk çekenler, temizlik ile zaman geçirenler, sokağa çıkmasına izin verilmeyen kızlar, başkası için hayatını heba edenler Yok mu? Bence asıl hayat bu!

    Bekar olarak annesi ile birlikte ömrünü yavaş yavaş ve hızla tüketen mücella. Hayat, isteyip de yapamadıklarımız ya da yaşayamadıklarımız arasında sıkışan zaman dilimi...

    ben, yazarların silik karakterinin yerinde olmak istiyorum hatta onları sahiplenmek istiyorum. Öylece bir ömrü tüketmeyi istemek gibi...

     
  2. gönüllü kulluk üzerine söylev

    Etienne de La Boetie' nin iktidarı eleştiren ve rejim/sistemden ziyade siyasal iktidarı ele aldığı için güncelliğini hiç yitirmemiş eseri. 1500'lü yıllarda hukuk okuyan yazar ki genç yaşına rağmen gizli bir şekilde basılan bu eserinde kul ve köle kavramlarının nasıl araç ve amaç olarak kullanıldığını çok iyi bir şekilde sunuyor. Dolayısıyla özgürlüğün nasıl ve ne şekilde olması gerektiğini sıklıkla yazıyor. İktidarın nasıl geldiğinden çok sürekliliğine bakıyor. Şimdi hayatına baktığımız zaman yazdıkları ile orantılı bir yaşam mı idame etmiş orası tartışılır bir konu.

    Okuyunca aradan yıllar geçmesine rağmen yaşadığın ya da dolaylı olarak öğrendiğin bir çok durumu özetliyor. İktidarın temelinin tiranlık olduğunu vurgular ki bu tiranlığı sürekli hale getiren kişi ve durumlara da değinir. Ve bir de şöyle aktarıyor: "başlangıçta istemeyerek ve baskı altında kulluk edildiğini söylemek doğrudur; ama daha sonra buna alışılır ve sonradan gelenler özgürlüğü hiç tanımadıkları, bunun ne olduğunu bile bilmedikleri için hiç pişmanlık duymadan kulluk ederler ve babalarının mecbur kaldıkları şeyleri onlar gönüllüce yapar."

    Lakin kitabın başında ise köleliğin gönüllü olduğunu kulluğun ise köleliğe mecbur olduğunu söylüyor. Tabi ki bunu da sağlayan siyasal iktidardır tezini öne çıkarıyor. Öte taraftan Homeros'tan örnek verince derebeylik kavramını kullanarak sonradan eklenen bir çıkarımdan bahsetmesi de tuhaf. Gerçi bahsettiği kitabı okumama rağmen açıkçası aklımda kalmadı. Homeros'un eserinden bahsediyorum.

    Tiranlık değil de Meşrutiyeti olan olgu için işte 'gönüllü kulluk' cümlesini kullanıyor. Ve tabi ki kullaştırma da kullandığı argümanlar...

    bu arada kendisi moteıgne'nin de yakın arkadaşıymış.

     
  3. supporters

    'Dinci faşizan güruh' söylemi patentini elinde bulunduran yazar.

    Mürted ve muhalif kelimelerinin tınısını entrylerinde bolca gördüğümüz, birçok insan için kutsal olanlar ile arasına mesafe koymayı sevmeyecek kadar samimidir.

    Dünyayı kurtarabileceğine İnanan bir oblomov'dur. -gülücük

     
  4. Çıplak ve Ölü

    Savaş realitesini teferruatlı ele alan yani savaşan insanların birebir psikolojik yanlarını iyi bir şekilde aktarmış eser. Bu arada ikinci cilt için bin otuz sayfa demişim. Düzeltmen gereken şu ki; birinci cildin bittiği yerden başlıyor sayfa numarası ve dolayısıyla iki cildin tamamı bin otuz sayfa.

    Dediğim gibi tek bir kahraman Yok. O harekat içinde olan her askeri ayrı ayrı anlatılıyor. Misal sırf o ortamda bulunmamak için yaralanıp portatif hastaneye düşmeyi ve hatta deli taklidi yapmayı göze alacak denli bir ruh hali içinde bulunmak.

    Bir diğer sarsıcı durum bir askerin öldürdükleri düşman askerinin altın dişi için yaptığı şeyler. Bir diğerinin ilk insan öldürdüğü paragraf...

    savaş kötü bir şey bu durumda dolaylı şahit olup be doğrudan anlatan birini okumak olunca... gönenecek her şeyden herkesten uzak; banyo ve insani ihtiyaçların eksikliği...

    Yaralanan bir arkadaşlarını kmlerce taşıyanların diyalogların ve bilinçaltı... çok doğal aktarılıyor.

    Muhteşem bir savaş romanı...

     
  5. Bir cihan iki sultan

    Kitabı okuduktan sonra şöyle bir nete baktım da kitap ve yazarla ilgili çok bilgi yok. O yüzden önce kitap kapağının arkasında yazanlar ile başlayalım.

    "Rivayet odur ki; Ankara Savaşı'nı kaybeden Yıldırım Bayezid, Timur'un otağına getirilir. Yıldırım savaşı kazanmış olan Timur'a doğru yürüdüğünde Timur ayağa kalkarak Yıldırıma dikkatlice bakar ve gülmeye başlar. Bu duruma çok sinirlenen Osmanlının mağrur sultanı Yıldırım; "Bre zalim. Allah'ın bedbaht ettiğiyle alay etmek kitabımızda yazar mı? Beni öldür ama küçük düşürme" der. Timur, Yıldırımın bu tepkisi üzerine duraksar, saygı dolu bir ifadeyle ona bakıp özür dileyerek "Ben sana değil, Allah'ın şu koca dünyayı senin gibi bir körle benim gibi bir topala bıraktığına gülüyorum" der."

    Ve yazı devam ediyor...

    "Dünyayı ele geçirmeye çalışan, biri Doğunun; diğeriyse Batının mağrur iki Türk sultanının mücadelesini anlatan bu tarihi roman Osmanlının çok az bilinen bir dönemine ışık tutmaktadır. Osmanlı Devletini Fetret Devrine sokan bu süreç Amerikalı tarihçi ve yazar Geoffrey E. Foxun dikkatini çekmiş ve yazar Türkiyeye gelip konuyla ilgili detaylı araştırmalar yaparak bu değerli eseri kaleme almıştır. Harvard Üniversitesinde ders veren Fox, Yıldırım ve Timur'un ölümüne mücadelesini bir Batılıdan beklenmeyecek kadar başarılı ve objektif yazmıştır. Osmanlı Devletinde 15. yüzyılın başlarında yaşananları anlatan nadir bulunabilecek bu değerli eser, o dönemi zihninizde canlandırmanızı sağlayarak tarihe farklı bir açıdan bakmanıza yol açacak. Keyifli okumalar dileriz..."

    Buradan anlaşıldığı üzere yazar tarihçi. Tarihi bilgi ve araştırmalarını çok iyi kullanarak ortaya çok da güzel bir eser çıkarmış. Tarihi roman en sevdiğim alandır ve her okuduğumda aklıma şu gelir ki batılı yazarları kastederek; misal çok uzak olduğu bir kültür ve coğrafyayı en ufak detaylı nasıl yazıyorlar?

    Geoffrey E. Foxun bu kitabı ile örnekleyelim söylemek istediğimi. Eser, 1402 yılını anlatıyor. Yani Ankara savaşının biraz önce ve biraz sonrasında Konstantinopolis, Anadolu ve daha birçok yerin ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel halini ele alıyor. Açıkçası başta yıldırım ve Timur'a daha çok yer verildiğini sanmıştım. Ama öyle çok fazla değinilmemiş kendilerine. Bölümler kısa ve bölüm isimleri de çok güzel. müfredatta yıldırım Bayezid'in İstanbul'u defalarca kuşattığını biliyoruz. Kitaba göre İstanbul neredeyse alınmak üzere tabi küçük ve gizli bir anlaşma ile. Fakat Timur ile başgösteren savaştan ötürü durum değişiyor.

    O dönemde İstanbul'un içişleri ne durumda çok iyi aktarılmış. Şehre Çandarlı tarafından yollanan genç bir yeniçeri vardır. Başına gelenler ve karşılaştığı insanlar ile olan durumlar... ve bu yeniçerinin savaş sonunda ki devşirme kendisi dinine dönmesi ama öncesinde İslam dinine bağlılığı enteresandı. Ödül olarak sultan oğluna gönderilen prenses ve bir şekilde Anadolu gaziyan ve farklı Boydan gelen savaşa yardım da eden adam ile olan küçük serüven...

    kitapta şu boy beyleri ve şölenleri yukarıda dediğim yabancı bir yazarın bu kadar iyi ve detaylı anlatmasıydı aslında. Okunan şiirler, oynanan oyunlar... tasvir ve diyaloglar müthiş. Yazarda çok iyi gözlem ve bilgi birikimi var Doğu kültürüne karşı.

    Timur'un oğlu ile olan bir satranç bölümü var. Zaten yalnız bu bölüm var. Oğlunun ismi şahruh. Kitaba göre ise bunun anlamı satrançta Şah ve filin yer değiştirme hamlesi demlemiş. (Şahrok) orada savaş taktikleri vs ile ilgili ipucular geçiyor.

    Yıldırım ise Çandarlı Ali ile olan muhabbet bölümü var.

    Eserde çok ince ve ilgi çekici detaylar var. Çok akıcı hatta birkaç saat içinde 366 sayfayı devirebilirsiniz. Önceki savaşlar ile ilgili de birçok şey geçiyor.

    Rakamların gizi... esere göre Yıldırım'ın birçok şeyi hesap etmeden savaşa girdiğini görüyorsunuz. (Tabi kitaba göre) Timur'un kurnaz zekası da bunu görmeye yetmesi. Başta kamp kurduğu yerde durmaya devam etseymiş belki tarih bugün farklı konuşulacaktı. Savaşta taraf değiştirenler de sanki başta belliymiş. İstanbul'u yıldıram'a teslim etmeyi yeğ görüyorlar ki Timur'un şu yakıp yıkma politikasından ötürü...

    güzel bir kitap... kurgu da çok iyi. Tavsiye edilir diyeceğim de kitabın yeni basımı yok.