Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Omayraaa

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

246 entry 264 konu hiç puanı yok
12.10.2024 11:52 son işlem tarihi takip etme takip et

omayraaa

Efsane mi?

Hellenistik bir mefhum yok muydu ki. :-)

Supporters sponsor olursa açılabilir dermess hem redakte de eder. Sözlüğü de var.

Yok, sinirlenmedim tabi ki..

14.05.2024 17:01
  1. Küçük burjuvalar

    Maksim Gorki'nin burjuva ve işçi sınıfı gerçeğini ele aldığı tiyatro eseri. Bazen izlemesen de okumak da güzel oluyor. Ayrıca bir aile içindeki kuşak çatışmasını da konu ediniyor. Dönemin rengini çok iyi resmediliyor. Sorgulama ve başkaldırı her bir kahramana verilerek kendini çok canlı kılıyor.

    -Aptal adam yaşamı boyunca cam niye bu kadar saydam diye düşünebilir; alçaksa camdan şişe yapar.

    +Hala şişeden söz ediyorsun...

    -Hayır aptallardan söz ediyorum. Aptal nerede kendinin yakmadığı bir ateş görse, kendi kendine sormaya başlar, "Nereye gidecek, ne zaman sönecek?" Alçaksa ateşin başında oturup ısınır...

    +Evet... Isınır...

    -Aslında ikisi de budaladır. Ama biri iyi, cesur bir budala, diğeri ise dar kafalı ve sefil bir budaladır. Yolları ayrı da olsa yönleri birdir. Mezar, sadece mezar dostum!

    +...

    -Sağ kalan aptallar ölen arkadaşlarına bakıp şöyle sorarlar kendilerine, "O nerede şimdi?" Alçaksa kolayca ve gönül rahatlığıyla malına konar, huzur ve bolluk içinde yaşamını sürdürür.

    Burası etkileyiciydi... umarım bir gün perdedeki halini de izlerim.

     
  2. limon ağacı

    Gün olur ki varlığında sadece beliren bir hiçlik ve absürdlük mevcuttur. Dünyanın ve bizim gözümüzün önünde yaşananları bir nevi germişten gelip ve bir tekerrürden ibaret olduğunu tasdik eden o amansız demlerin hissettirdiği boşlukta belki de bir Filistinli ölümsüz olur tarihte tüm Filistinlilerin kaderini taşıyanlara diyerek...

    Kendimi Dünyanın herhangi bir yerinde bugün, dün, yarın ecelsiz ölen tüm insanların bedeninde bulduğum hissi muhtemelen ölünce bitecek. Doğduğum günden beri bir kez dahi zulmü uğrayan bir başkası olmaktan hiç vazgeçmedi ne ruhum ne de beynim...

    Misal ki; ben bir ölüyüm Filistinli, günlerce durmaktan kokan bir Ölü... kokan yüreğim, inancım değil, ruhum, bedenim değil! Kokan, edepsizin gaddarlığı ve mazlumun kimsesizliğidir dünyanın gözü önünde...

    kitap sadece bir romanı karşılamıyor. Filistin meselesini baştan sona kronolojik olarak alıp meselenin siyasi, ekonomik, sosyolojik, tarihi ve psikolojik tarafını ele ele alıyor. Bu durumlar bazında ele alırken gerçek hayattan iki kahraman ile birlikte taçlandırıyor eseri. Eserin açıkçası çeviri ve yazım yanlışları beni pek ırgalamadı. Çünkü bu tarz eserlerde ön planda olan esasında ne üslup ne dil ne kurgudur. Tamamen odaklandığı realiteyi yazınsal hale getirmesidir. Tarafsızlık var mı? Var...

    Nazi'de dalia, Filistin'de Beşir...

    bir kara belanın başka bir kara bela ile takası... sınırlar, toprak içim binlerce insanın öldüğü şu dünya neden saçma olmasın ki...

    Savaş sonrası evlerinden, vatanlarından, tarihinden, çocukluğundan edinenlerin sonsuz umudu. Bu umut çerçevesinde gerek şiddet gerek hukuk yolu ile başvurulan yıllarda, yollarda bırakılan insana dair her şey...

    "Sonra başka bir neslin mutlu çocukluğunu çalacağız ve kutsal olmayan bir neden için bunu kabusa çevireceğiz."

    Bu süreci merak edenler için bir çok şey mevcut. Golan tepelerinin işgali, altı gün savaşları, Balfour deklarasyonu, Enver Sedat, Arafat ve daha binlerce şey...

    iki ailenin karşılaştığı ya da istemeden neden olduğu trajik kesişme. Bu trajik kesişmede bir limon ağacının dahi hasrete bir nebze derman olması.

    Ömrünü bu davaya vermiş gah işkencede gah hücrede gah sürgünde olan Beşir...

    "Biz orduların gücüyle sürüldük. Yaya sürüldük. Toprağı yatak alarak sürüldük. Ve gökyüzü örtümüzdü. Ve hükümetlerin ve uluslararası örgütlerin aralarında sadaka olarak verdikleri kırıntılarla beslendik. Sürüldük ama ruhumuzu, umutlarımızı, çocukluğumuzu Filistin'de bıraktık. Neşemizi ve kederimizi bıraktık.

    ...

    Kimin birleşmek için hakkı var? Filistin'de bıraktığı avucunun kaşıntıları ile Filistinli Beşir'in mi? Dünya bana kendimi birleştirme, vücudumla avucumu birşeyler hakkımı borçlu değil mi? Neden avucumun kalıntıları Filistin'deyken ben kimliksiz ve vatansız yaşamalıyım? "

    Beşir'in sol eli nasıl da derinden etkileyecek insanları...

     
  3. Bir kedi,bir adam,bir ölüm

    Neredeyse yarım yüzyıl geçecek bu kitabın üzerinden ve daha uzun yüzyıllar üzerinden geçmiş kitapların tutkunu olmamın sebebi kendimi o mekanlarda o kahramanların yerinde bulmam. Belki de devam eden hayatın ve evrenin sadece şekil değiştirmesi de olabilir o kitaplarda yazılanlar. Daim güncelliğini koruyan saptamalar, öngörü içinde zamana yenik düşmeyen durumlar, insanlar, inançlar, ideolojiler, ölümler, zulmler, hukuk ve adalet sistemi...

    Zülfü Livaneli'nin müthiş ve çok farklı bir teknik ile yazdığı muntazam eseri. Sadece şahit olduğu an ve anılar yetmemiş bir de kendini aşan bir edebiyat, üslup, kurgu özgünlüğü yaratmış. Kitabı hem yazar hem de kahraman dönüşümlü anlatıyor. Dolayısıyla kahramanı üryan görebiliyorsunuz. Çünkü Kitapta da geçtiği gibi "insanları konuşarak tanıyamazsınız. konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. dil, yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değil." Gayet iyi özetliyor. İnsan kendini tam manası ile karşısındakine gösteremiyor. Kontrol sende, ne vermek ne kadar vermek istiyorsan o ölçü ile anlaşılırsın. Maalesef bunun ise bir sınırı olduğu için çok az kişi belki de hiçbir kişi bir insanları tanıyamıyor.

    Açıkçası beni çok etkileyen bir Livaneli romanıdır. Çok şey barındırıyor içinde. Döneme ve sonraki dönemlere ışık tutmuş...

    Saf, sıradan bir aşk var. Hiç politik olmayan hatta ideolojisi olmayan kahramanın kendisini talihsiz, korkunç bir olay ile içinde bulduğu psikolojik, sürgün ve nasıl desem berbat halini görüyorsunuz. Sürgünde olan birçok ülke ve kültürden insanın hayatını da hüzünlü, mutlu, umutlu bir şekilde serpiştirmiş araya. "yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum. ben biraz korkağım galiba." Ne kadar da insani, ne kadar da ben, ne kadar da sen, ne kadar da biz...

    Sevdiği küçük bir kız çocuğu gerçi öldürüldüğünde on dokuz ama sevdiğinin, ailesinin gözünde çocuk olan Filiz ile bu ülkeyi, başka ülkeyi, hayatı olduğu gibi veriyor. Sadece seviyor...

    "bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanıyordu..." evet, sevginin sonu soyut ve somut bir çarmıh ile sonuçlanıyor. Siz taraf olmasanız, içinde olmasanız, öylesine olsanız bile mutlaka bir yerden bir şeyler size dokunuyor. Kimi zaman hayatınıza mal oluyor, kimi zaman sonsuz ve amansız bir sancıya neden oluyor ki bu sancı sizi insanlığa dair olan her şeyden alıkoyuyor. Ağlayamıyorsunuz, gülemiyorsunuz, seçemiyorsunuz, sevemiyorsunuz, sanrılar dolu bir kabusa dönüşüyor yaşam. Hatta soluksuz kalıyorsunuz...

    Kitabın isminde geçen kedi de beni etkiledi. O da bir sanrı. Şu bilincin bize ettiği kötülük kadar büyük bir kötülük var mıdır ki. "ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım kediye dönüşmekti. artık hayatımda bağlanmalara, başkalarını kendime bağlama çabalarına yer yoktu. köpek olduğum yıllarda hepsini yapmıştım ama bu beni felakete götürmüştü. ölümün kıyısına gelmiştim. ölümün kıyısı ölümün kendisinden daha feci birşeydir, bunu yaşayarak öğrendim. bağlanmalar yüzünden aklımı kaçırmanın kıyısında dolaşmıştım uzun süre. içime karanlık yerleşmişti; bir türlü söküp atamadığım, kusamadığım, çıkaramadığım bir koyu karanlık. o dönemde yaşamayı unutmuştum sanki. bunu birisinin hatırlatması gerekiyordu "nefes almam gerek" diye düşünmesem nefes alamayacaktım. bütün bunlar bir köpek gibi bağlanmam, sevgi ve merhamet dilenmem yüzünden başıma gelmişti. insan denilen yaratıklara ilişkin düşüncelerimin yanlışlığı yüzünden. bütün köpekler saftır zaten. oysa şimdi bir kediyim ben: uzak, denetimli, soğukkanlı ve güçlü bir kedi. eski mısırda, beni hassanda yapılmış 300.000 kedi mumyasından biri. onlara kadar soğuk, onlar kadar güçlü ve mağrur."

    İntikam diyordu intikam yoktur. Merhamet vardır salt merhamet... ne güzeldir ah! Ne güzeldir...

    dünyayı kurtaracak, ruhumuzun derinliğine dokunacak... düşmana dahi merhamet, Şefkat, alışma, ortak dili bilmenin gizli mutluluğu... tuhaf duygular kaplamıştı kitap sonrası beni. Bir anlamda acımasız insanlar ve hayat, öte taraftan bir orkide ile değişen kokular... vicdan muhasebesi!

    bir resim, bir porte ki içinde süngerde var olan inci kadar dersler. Okumak lazım, değişmek lazım...

    işte tam da şurası can alıcı...

    yaşlı adam (eski bakan): siz bu vatani hiçbir zaman sevmediniz!

    sami: biz sizi sevmedik. siz kendinizi vatan yerine koydunuz. biz de sizi sevmedik.

    Ve belki de insanlar ne 'siz'i ne de 'siz'i hiç tanımadılar ve gerek duymadılar...

    acıdan gayrı şeyleri keşke paylaşsak efendiler!

     
  4. Karanlıktaki adam

    Paul Auster'in en yavan romanı diyebiliriz. Kısacık bir kitapta tam olarak kurgu bütünlüğü yok gibi geldi bana. Yaşlı bir adamın anılarını anlatması ile şekilleneceğini düşünmüştüm. Esasında politik bir roman. Ilımlı bir üslup kullanmış kendisi.

    ABD'nin Ortadoğu savaşlarını daha farklı dizayn etmiş. Kurgunun üzerinde biraz daha durması gerekiyordu sanki.

    Şurayı çizmiştim; "sadece iyiler kendi iyiliklerinden kuşku duyarlar; onları iyi yapan da budur zaten. kötüler iyilik yaptıkları zaman bunu bilirler, iyiler ise hiç bilmezler. ömürlerini başkalarını bağışlayarak tüketirler, ama kendilerini bir türlü bağışlayamazlar..."

    Biraz sıkıcı gelebilir ama kendisi çağını aşmış bir yazardır.

     
  5. Cefr

    Pisa anketini görür gibi olduğum başlık. Okuyan okuduğunu anlamıyor bazı benim gibi garipler de yazılan cümleyi anlayamıyor. Ah bu deli/yürek dizisinin olduğu günler ah. Şey yani yaşlandım da...

    Aslında yazar ya da kitapta yazılanlar cefr'i yahudilerden dahi daha eskiye dayandırıyor. Sümerlerden ve Akhenatondan da bahsediyor. Bu sırla dolu ilim ve argümanlar zamanla el değiştiriyor. Masonluğun bile kuruluş amacını cefri bulmak için kurulduğunu söylüyor. Bir takım şifreleme ve hesap zaten çok eski bir gelenektir ve her görüş, cemaat, ideoloji farklı taktik kullanıyor. İlgisi olanlar için bir giriş olabilir en azından merak uyandırıyor. Ha ben inanmıyorum o ayrı mesele. -gülücük

    Şu kırklar meclisi olayına da değiniyor. Enteresan. Bilmem kaç bin ayetin kaçından kaçı Ali'ye yazılmış ki bunlar bilinmiyor. Böyle şeyler işte...