Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Omayraaa

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

246 entry 264 konu hiç puanı yok
12.10.2024 11:52 son işlem tarihi takip etme takip et

saatleri ayarlama enstitüsü

Türk edebiyatının en iyi romanlarından biri diyebiliriz.

Yoğun imgeler, betimlemeler, hayallerin ötesinde kurgular, kahramanlar, moderniteye sıkışmış kültürün zeki bir dile uyarlanması..

Zamanın izafi haline bence çok iyi bir perspektif ile bakmış. Ben filozof ve bilim insanlarının tanımlarından daha çok beğendim. Aslında bir yerde insanın zaman zamanın da modernite simgesi olan saat ile ilişkisini mizah ve sanatsal olarak sunuyor.

Misal benim için çok derin olan sözü şuydu;

'Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır.'

Yani o kadar teferruatlı bir söz ki hayat belki boşluk tanımıyor ama boş bırakmaya da gelmiyor hiçbir şeyi..

Yani bir tarafta doğu bir tarafta batıya alışmaya çalışan doğu bir tarafta batı bir tarafta batının tedrisatından geçmiş muhafazakar doğu insanı..

Hep bir araftalık..

Varoluş sancısı bulantı yaşadığı o kadar belli ki Tanpınar'ın tüm kitapları bana hep tefrika gibi gelir. Hissedesiniz o insanın cehennem olduğu hissine erken varmasını..

bazen de tüm her şey irdal'ın kafasının içi miydi dersiniz.

Doğu tarafındaki dokundurtmalar ise;

'Saat Allah'ı bulmanın en sağlam çaresi idi' ve 'Herkes bilir ki, bir saat ya geri kalır, yahut ileri gider. Bu işin üçüncü şekli yoktur.'

Gibi..

Psikanalize de hakim bence.

Pek de söze dökecek bir kitap değil iki defa okudum ilki zor bir okuma ikincisi eğlenceliydi.

Biraz da okuyunca sindirip söze dökme çetinliği barındırır.

O kadar mahir olunmuyor.

Canım Tanpınar zihin akrabam, çağdaş değiliz ama seni çok ama çok iyi anlıyorum.

04.06.2024 23:07
  1. Fenomen

    nesnenin özü. duyumlarla algılanabilen şeyler topluluğu. görüngü; dış dünyanın sadece kendine has olan gerçekliği.

     
  2. kritisizm

    eleştirelcilik demektir ve kant'ın epistemolojiye getirdiği bir bakış.

    açıkçası ampirizm-empirizm tek başına beni tatmin etmiyordu. ona bakarsanız rasyonalizm de tek başına sorularıma cevap vermiyordu. kant işte tam da bu noktada devreye girip; bilgiye sadece ve sadece ne deney ile ne de akıl ile ulaşılabildiğini açıklamıştır. biyolojik, sosyolojik ve duyumların deneyler ile algılanması ki bu algı da denemelerden ziyade tam anlamıyla cevabı verilen sorulardan değil de alışkanlık mı sorusunu getiriyor akla ya da tüm bilgiye deney ve akıl yoluyla ulaşabiliyor muyuz? zaten kant bu iki felsefeye karşı bir eleştiri getirerek bu felsefenin özünü oluşturmuştur. öte yandan gördüklerimizin bilince yansıması veya idelar dünyası gibi düşünceleri de eleştirmek gibi detaylı beyin jimnastiği yapıyor.

    ayrıca kendimizi tam da bu felsefeye göre şekillendiriyor muyuz? tabi ki hayır.

     
  3. çocukluğun soğuk geceleri

    tezer özlü'nün eseri. o'nu en iyi tanıyabileceğiniz eser de denilebilir. hüzün ve samimiyet kokuyor. hüznü en ince, kibar, nazenin sözlerle süslüyor. açıkçası bu ülkede bir kadın yazar olarak kendini, çağını, tabuları ve zamanını aşmış bir insan.

    melankoli ve sancıyı hissedebiliyorsunuz yapıtta. lirik bir otobiyografi. ince ama derin bir kitap.

    birçok yazarın izlerini göreceksiniz.

     
  4. kürk mantolu madonna

    sabahattin ali'nin yaşasaydı 'acaba daha nasıl eserler verirdi?' sorusunu sürekli sorduran şaheseri.

    bazen, bazı insanların yanından öylece geçiyoruz ve sadece etten-kemikten olduğunu görüyoruz. hepimizin ilk izlenimi bu. insan olmanın da dayanılmaz hafifliği olsa gerek. işte sabahattin ali; tam da etten, kemikten, sessiz, savunmasız, kendini hayatın rüzgarına kaptırmış oradan oraya sürüklenen bir yaprak misali olan raif bey'i bir eşya gibi görenlerin gözünden/bakışından çıkarıp hayatımızın merkezine koydu. kaç yaşam belki de böyle habersiz sönüp gitmiştir. incecik bir eserde usta ve mükemmel ötesi insan davranışı tahlili sunmuştur. o bizim naif, erken yitirdiğimiz romantik adamımız. yüreği o kadar büyük ki tüm kahramanlarında görebiliyoruz bunu.

    dönemin türkiye ve dünyasının sosyal, aile, insan gerçeğini de iyi bir şekilde vermiştir. bir aşkın verdiği kambur ile hüzünlü bir adamın yaşam hikayesi. üzülüyor insan onun o haline. sessizliği ve hayatını hiçe sayan davranışları bir ömür boyu çıkmayacak hayalimden.

    ...insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.

    güzel, temiz, öz bir dil ile yazılmış. bir filozof edası ile insan ilişkilerini iyi bir portreye resmeder gibi veriyor. anlamak lazım... sadece anlamak, görmek, bilmek, tanıma çabası lazım.

     
  5. yüzüncü ad

    ortaokuldayken ismini duyduğum bir amin maalouf romanı. yazarı çocukluğumdan beri çok sever ve okurum. tarihi yönü ve ortadoğu coğrafyasını çok iyi bilmesi bunun başlıca sebeplerindendir. arkadaş, bu kitabı okuduğumu sorduğunda tabi ki okumadığımı söylemiştim. hemen içeriğinden bahsetti o da okumamış ama abisinden duymuştu. allah'ın yüzüncü bir adının olduğunu ve bunu bilenin ayrıcalıklı olacağını anlatıyormuş dedi eser. çocukluktan olsa gerek, bu kurguya inanmıştım. kitabı ödünç aldım ve okumaya başladım...

    1600'lü yılların tüm kıta serüveni, müthiş bir eser. baldassare'nin eşsiz yolculuğu. bu yolculukta yazarın bilgisine hayran olmamak elde değil. her sayfasında büyük haz duydum. kahramanın kitaplarla/kitapçılıkla olan haşir neşirliği beni daha çok efsunlamıştı ve onu kendime çok yakın hissediyordum. olağanüstü bir kurgu. o dönemin tüm kültürlerini, coğrafi bilgileri ve yönetim şekilleri biliyor, sosyolojik tahlillerini yapıyor gibi bu adam. çok başarılı ve entelektüel. şeytanın rakamı olan üç altı rakamına yaklaşıldığından dolayı, allahın'ın yüzüncü adını bile bu lanetten kurtulacaktır. kahraman bu isimin peşine düşer. peşine düş/erken karşılaştığı tüm gözlemleri detayıyla sunuyor. bu ismi ararken aslında baldassare kendini arıyor. bir nevi bu somut yolculuk kendi içine olan soyut yolculuğu. ve insan yine özüne, kendine döner.

    en çok ilgimi çeken kesiti ise kahramanın dünyanın bir ucuna gitse de sahaf olmasından ötürü tanınıyor olmasaydı. tüm kuşağın kitap alım-satımı yapmasından ötürü namları tüm dünyayı sarmış. anadolu, rumeli şimdiki ege'ye de uğruyor.

    betimlemelerin ahengi, uyumlu ve çelişkisiz olaylar, detaylı bilgilerle sizi kesinlikle etkileyecek bir roman.