Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
OmayraaaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Keşke diğer başlık kaldırılmasaydı dediğim durum. Çünkü spoiler içindeki tinin görüngübilmi adına bir filozoftan yardım alarak entry giriyordum tam;
Tinin görüngübiliminin hemen başında bir diyalektik vardır kendisinde
Ne diyor; "şeylerin bir devinime diyalektiğin ta kendisi olan kesintisiz bir devinime kapılıp gittiğini gösteriyor. Şeylerin bir tür kendini aşma devinimine boyun eğdiğini gösteriyor. Ve sonra diyor ki; en kesin şeyden başlayalım. Şöyle bir şey kuralım, ölüler kendi arasında konuşsun. Der ki, duyusal kesinlik ve karmakarışık olmuş bilinç var. İşte bu tinin görüngübilminin kalkış noktadadır. Bilinç duyusal kesinliğe gömülmüştür. Bilinç der ki, duyusallık şeylerin nihai anlamıdır.
Peki karşıdaki ne diyor, evet belki biz böyle diyebiliriz. Duyusal kesinlik ilk ve nihai olandır. Aslında bu empirizm dediğimiz şeyden başka bir şey değil.
Bilinç duyusal kesinliği yakalar. Tikelliği, tekilliği tutar. Hegel bu tekilliği inceler. Bunun savunulmaz bir tutum olduğunu, zira duyusal kesinlik alanını aşmadan İlerlemenin mümkün olmadığını gösterir. Bu görüşünü kanıtlamak için der ki; işte duyusal bilinç burada parçalanır. bu parçalanma tinin görüngübilmi diyalektiğinin birinci alanı olacaktır. bilinç parçalanır çünkü tikeliği yakaladığını sandığında aslında yalnız soyut tümele varır. Niçin bilincin en tikeli yakaladığını sanır? Duyusal alanda en tikeli yakalamaya niyetlenir.
Kanıt için ise "şimdi burada yalnıza boş bir tümeldir. Zira Uzamın her anı 'burada' dediğimde ortaya çıkan uzamın her birinin noktasıdır. 'Şimdi' dediğimde zamanın herbir anını ifade etmiş olurum. Hatta en tekili yakaladığımı düşündüğümde aslında yalnız boş ve soyut tümel yakalarım.
Sonsuzca karmaşık bir başlık. Spinoza'nın 'sonsuzca mefhumu' üzerinden gidersek gayet açıklayıcı olacaktır kurduğum cümle. Öte taraftan bilgi felsefesini sanırım yalnızca Bir eylemi görev olduğu için yapmanın ahlak olduğu zehrini dünyaya zerkeden Hegel'le sınırlı kılmış entryler görüyorum. Başta diyalektiği mi açıklasam yoksa materyalist ve idealist olan ilk çağ filozoflarını epistemoloji ile ilgili olan düşüncelerini mi yazsam bilemedim açıkçası. Bilginin doğuştan geldiği konusunda fikri olan Sokrates ve idealar dünyasından bahseden Platon bilgiyi usa yönelte Aristo, descartes'in cogito ki ampirikler de var, ahlakçı kant vs nereye koyacağız.
Asıl mesele ise bilince göre duyusallağa şeylerin nihai anlamı kesinliği veren Hegel, Tikellikten soyut tümele varma hokkabazlığı da cabası olan yine Hegel'i
Alaşağı eden marx ki kendisi Hegel'in öğrencisidir ve yine ayrıca daha marx'ı alaşağı eden bir babayiğidin çıkmamış olmasını da belirterek neden yazılmış bu karmaşalar?
Kocaman gülücük...
Kelime anlamı tohum... Realistten ziyade realizmin bir tık ilerisinde olan Natüralist diyelim kendisine bu roman ile. Dolayısıyla ortaya çıkacak bir mefhum daha vardır; 'determinizm." Lakin eser insanı en çok da romantizmden zerre dem vurmayıp realizm ve Natüralizmi de içinde Yok etmesiyle olağanüstü bir saygı duyarak etkiliyor. Bu eseri yazmak sadece odasında oturup insanlara tepeden bakma ile olmayacağını anlıyorsunuz. kendisi, bu ortamda bulunarak ele almıştır romanı. Bildiğimiz üzere kimse salt bir tarafsızlık içinde hayatını idame ettirtmez düşünsel olarak. Ama burada bu çerçevede her şeye herkese kabul edebilecek çıkarımlar sunmuştur. Sözgelimi başta ya da normalde etik, şiddet-vari, kötü diyebileceğiniz insan, olay ve olguları hem dünyanın hem toplumun hem insanın bütün duyguları ve varoluş biçimiyle gözümüze sokması oradan akıldan muhakeme veya empati ile süzmesinden ötürü yukarıda saydığımız kavramların da olabilicesini size kolaylıkla kabul ettiriyor.
Zola bu eseri hayatın içinden bir adam ile başlatıp birçok şeyin savunucusu veya eleştiricisi ile devam ediyor. Ortada var olan bir gerçek ve gerçek etrafında etraflıca bir görmeye vesile olan eser. Maden işçilerinin sık olduğu bir kasabada gelişen olayları ele alırken sosyalizm ve anarşizmden hatta proletarya diktatörlüğüne kadar dokunduruyor kalemi. Teorisiz pratik, kalabalıkların kontrolsüz bir şiddet eyleminde bulunmasına dikkat çekerek tabi ki. Ütopik sosyalizm... ve işçilerin hayatlarının çıplak hali. başarısız bir devrim, bu başarısızlığın sunduğu kat be kat acılar, sonunda kazanın sermaye olması...
Ücretlere ve sömürüye grev ile başkaldıran işçilerin yaşadığı süreç insanı akıl almaz bir betimleme gücü ile sarsıyor.Teoriden uzak olan Étienne'nin düştüğü çelişkiler ve fiyaskonun oportünist ve anarşist kahramanları haklı çıkarması. Souvarin... "sizler hiçbir zaman gerçek sosyalist olamayacaksınız, yarın sizin de elinize para geçtiğinde o küçük burjuva kalabalığına katılmakta hiçbir mahzur görmeyeceksiniz." sanki gerçek olmayı biraz daha o hak ediyor. O umarsız ve anarşizmin doruk imgesi...
rassenur... bir anda size birçok şeyi vaadine kapılmayın tepkisinin pratikte yer bulması.
Eserin bir bölümü var ki hele insan bir tuhaf oluyor. maigrat'ın ölümü.
Sefaletin tahayyül edilmeyecek hali ile insanların hayat mücadelesi. Tanrı'ya estetik bir biçimde sorulan hesap ya da zerafet ile Tanrı tasavvurunu sunan konuşmalar, kötü olmamanın kötülük fırsatına erişmediği özeleştirisini yapan kadınlar...
Her şey bir yana belki bir umut aşılayan tarafı da vardır.
Soma'da ve dünyanın herhangi bir yetinde hayatını kaybetmiş ve kaybetmemiş tüm emekçilere saygıyla ve minnetle...
1. | tesel-ya | |
2. | pozitifbakış | |
3. | med-czr | |
4. | harrani | |
5. | cahil kelimeler | |
6. | CAF CAF. | |
7. | Archiveottoman |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |