Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
OmayraaaBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Yanlış çeviri seni doğru yere götürmez. Aslı ''yanlış hayat doğru yaşanamaz''dır. Öte türlü zehirli bir önerme olarak durur dolayısıyla mantıksal önermeye geçiş için ?ebilmek fiilini kullanmak gereklidir. Böyle bir çeviri ile Adorno?nun 'yabancılaşma'yı özünde dile getirdiği şey çok başka bir şeye dönüşür. Üstelik bu söz öyle alelade söylediği bir söz değildir ki basit şeylere indirgensin. Hitler faşizmini tüm çıplaklığı ile yaşamış bir sosyologdan bahsediyoruz. İnsanların ya da insanlığın önünde duran somut ve uzlaşmaz çelişkilere dikkat çekip temel olarak bir yaşamın mümkünlüğünü sorgular.
Doğru ve yanlışın ne olduğu neyle ölçüleceği bilgisi mevcut değilse eğer o zaman iki nosyonu mukayese mi devreye girer bilemedim.
Birkaç soru ile bir yerlere gelinir mi bakalım.
-Yanlış bir yaşam içinde doğru yaşayabilir miyiz?
-Doğru bir yaşam içinde doğru mu yaşarız?
-Sahtelik içindeki yaşamı nasıl yaşarım?
-Bana ait olan bu yaşamı nasıl yaşarım?
-Ben daha doğru nasıl yaşarım?
-Yanlış bir hayatı doğruymuş gibi yaşayabilir miyim?
Soruları, ahlakın temel ve belirleyici tarafıyla mı ele alacağız, sınıf üzerinden mi, ekonomi-politik veya soyolojik çerçevede mi, bireysel ahlak perspektifi mi devreye girecek peki?
Hayatta kalabilmenin kendisi kötüyü içinde barındırır, hayatın toplumsal ve ekonomik dizaynı içinde aynı şey geçerli. Yabancılaşmanın farkına varmak neyi getirecektir?
Bir yere varamadık yine, yoldayız daha.
Sinemada ya da devasa bir ekranda izlemek istediğim tek filmdi diyebilirim. Bunun farkına izledikten sonra varmıştım. Sonra da sinemaya düşmeden filmi izlediğim için kızmıştım kendime mebzul miktarda. Çünkü filmin çekim tekniği çok farklı gelmişti bana ki meğer çekim tekniği zaten çok farklıymış. Bu konuda teknik bilgim yok yazdıklarım anlatır umarım meramımı. Tek plan/kamera çekimi, geri dönüş sahneleri yok ve dolayısıyla fazlasıyla mekan bağlantısı kuruyorsunuz daha doğrusu filmin içindeymişsiniz hissi doğuyor. Evet senaryoda zayıflık olabilir ki bence önemli olan gerçeklik, görsel şölen ve filmin yarattığı ambiyans... Senaryodan ziyade filmin çekim tekniği gayet tabi ön planda. Üstelik 1. Dünya savaşı ile ilgili çok film izlememiş biri olarak diyebilirim ki etkileyiciydi. Ayrıca iyi oyuncu şöleni. bir kere andrew Scott ve benedict cumberbatch vardı. Daha ne olsundu. Beni ürküten sahne yalnızlık duygusu... bomba, ateş, şehir kuşatması içinde kalan askerin/askerlerin/insanın/insanların dehşet veren yalnızlığı. Savaştaki yalnızlık! Ve o ağaç, ağacın gerçekliği hatta sütün, farenin gerçekliği... hatırlayınca bile bıraktığı duygular harekete geçti. O kadar takip etmiştim sinemaya ya gelmedi ya ben kaçırdım ya da pandemiden mütevellit bir şeyler oldu. Olmuştur yani, niye olmasın. Kamera arkası çekimler de oldukça keyifliydi bu arada. Bir gün projektör falan olur devasa bir boyutla yansıtıp tekrar izlerim belki, niye izlemeyeyim ki hem...
Kubrick yaşasa ne derdi?
Hülasa; sadeliği de bir sinema filminde görmek de muazzamdı...
Kusursuz bir dönem dizisi. Almanlar bu konuda da çok iyi iş çıkarmış dedirten cinstendi. Müthiş bir bilgi, derin araştırma, muazzam detaylar olmadan bu iş olmuyor sevgili Romalılar! Kurgu da cabası... Polisiye diye geçiyor dizi lakin içinde 1. dünya savaşı sonrası almanya ki öncesi hakkında da anekdotlar içeren, kurulan weimar cumhuriyeti, nazizimin doğuşu ki dolayısıyla adım adım gelecek olan hitler, Sovyetler, troçkistler falan (ulan kardakov)... dolayısıyla politik de denilebilecek bir yapım ya da ben diziyi daha çok bu yönüyle izledim. (O zaman politik polisiye diyelim.) üstelik kültür, sanat, yaşam tarzı, ekonomik, sosyolojik ipuçlarını olağanüstü bir görsel şölenle ekrana yansıtıyorlar. Sefalet, şatafat, ihtiras, ihanetler...
Kendinizi tam olarak o devirde hissedebilirsiniz. Kullanılan müzik, dans, dizideki film çekimleri, kıyafetler, mekan sizi tam o atmosfere götürüp büyülüyor. Çok heyecan vericiydi yahu şimdi bile o tadı hissettim.
/zu asche zu staub/
Çok şey yazmayalım. İzlemek yeterli. Gelsin yeni sezonlar, aylardır bekliyoruz.
Kara mizah ya da modern çağın yalnızlık serancamı...
İnsanın kendiyle bütünleştirebileceği az sayıda dizi, film, roman ve bunların kahramanları vardır. Bir sanat eserinde ise herkesten bir şeyler bulmak çok daha zordur. Modern insanın; var olma çabası içindeyken aile, toplum, ahlak ve tüm kutsal atfedilenleri belli bir potada eritmenin fotoğrafını sunmuş dizi hatta dizicik. Tutunamamış bir kadının bireysel özgürlüğünden vazgeçip topluma entegre olmaktansa tabiri caizse birçok şeyden feragat etmesi ve her insana artı çoğu kuruma karşı garip/ucube görünmekten beis görmemesi... Kendi olması. Çok sıradan, çok samimi, çok insansı, çokça benden veya sizden/bizden... Yani niye o kadar etkiledi o kısalık ve sadelikle? Çünkü!
Heykel sarmalı, isimsizler mangası...
-it'll pass!
Hani kadının iç sesini rahip duydu ya hani kadın da rahibin tilkisi gördü ya... İşte çok muazzam bir detaydı!
1. | tesel-ya | |
2. | pozitifbakış | |
3. | med-czr | |
4. | harrani | |
5. | cahil kelimeler | |
6. | CAF CAF. | |
7. | Archiveottoman |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |