Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

kabare

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

1,406 entry 145 konu hiç puanı yok
24.11.2023 11:12 son işlem tarihi takip etme takip et

şu an çalan şarkı

şemsiyemin ucu kare

yok mu şu derdime çare

o yar güzel ben biçere

çaresiz dertlere düştüm

bir vefasız yare düştüm

şemsiyemin ucu baston

söyle canım kimdir dostun

öldürmeye var mı kastın

kastın azabına düştüm

bir vafasız ele düştüm

ocak ocak kum eşerim

sensin benim yar şekerim

bilmez misin ne çekerim

çektiklerim yar elinden

şivekarın o dilinden

yöre: rumeli

kaynak kişi: süleyman çakal

derleyen: muzaffer sarısözen

10.11.2023 14:54
  1. çok konuşkan birine muhatap olmak

    özellikle "konuşkan" kelimesini seçtim. bu "konuşkan" sıfatının tanım karşılığı şöyle ; çok konuşma huyunda olan, çok konuşan, konuşmayı seven kimse.

    hayatta birilerine beddua edecekseniz böyle bir insanla yani konuşkan biriyle karşılaşmasını dileyin, derim. dün bu duruma maruz kalmış biri olarak, bunun bir çeşit işkence olduğunu iddia ediyorum.

    evet, bu bir çeşit işkence sayılabilir. öyle ki, bu duruma maruz kalmış birinin psikolojik desteğe dahi ihtiyacı olabilir.

    karşınızda hiç nefes almadan konuşan bir insan düşünün. size hiç fırsat vermiyor ve en az üç tekrar yapıyor. bu durum karşısında ne yapardınız? sizi bilmem ama bendeniz hiçbir şey yapamadım, sadece dinlemeye çalıştım ve sonunda psikolojim alt üst oldu.

     
  2. güne bir söz bırak

    şiir şairin iç acılarının toplamıdır.

     
  3. güne bir şiir bırak

    asıl sorun,

    asıl sorun tek başına ayakta durabilmekte,

    yalnızlığı öğrenebilmekte mi?

    asıl sorun sevgisiz yaşayabilmekte mi?

    sevgisiz kalıp direnmeyi,

    sevgisiz kalıp gene de boyun eğmemeyi,

    dilenmemeyi öğrenmekte mi?

    leyla erbil

     
  4. yaşlanmayı kabullenmemek

    bugün arkadaşlarla konuştuğumuz konu. konuyu bu paylaşacağım cümlelerle bağladık.

    eskiden eğitim, seminer vs. kurumsal etkinliklerimiz olurdu, malum.

    bu kurumsal eğitim amaçlı etkinliğe katılmak üzere biz katılımcıları, genelde antalya ilinin kıyı şeridindeki ilçelerinde bulunan yıldızları bol turistik otellerde konuk ederlerdi. aktif turizm sezonu olmasa bile otelde mutlaka dünya milletlerinden çeşitli turistlere rastlardık. -ah dili geçmiş zamanda yazmak da varmış o günleri...nedense o günleri özlemiş olduğumu hissettim.- neyse, konumuz bu değil elbette. konumuz o otellerde rastladığımız avrupalı emekli modundaki insanlar. ekonomik hiçbir sıkıntı çekmedikleri her hallerinden belli bu insanlar, oldukça mutlu ve mesut bir şekilde o lüks otellerde rahatça konaklayabiliyorlardı. otelin her imkanından yararlanıp, gerçek tatilin nasıl yaşanması gerektiği dersini veriyor gibiydiler. katılımcıların çoğu memurdu. dolayısıyla memur olan bizler ise onları sirk cambazlarını izler gibi uzaktan izlemekle yetiniyorduk. içimden; insan yaşlanınca böylesi bir imkanı olmayacaksa, asla emekli olmasın diye geçirdiğimi anımsıyorum.

    onlar -haklı olarak- yaşlanmayı kabul etmiyorlardı. yaşamla barışık sohbetleri, kahkahaları, dansları vs. özetle hal ve hareketleriyle bunu gösteriyorlardı. bu mutluluklarının kaynağı, ekonomik olarak rahat oluşları. ve bu imkanları dolayısıyla haliyle bizden bir adım öndeler/di.

    peki bizim yaşlılarımız, emekli olduğunda neler yapıyor? bir de onu düşünelim. yahut düşünmekten vazgeçelim. çünkü emekli olduğunda rahata, huzura ereceğinin hayalini kuran yaşlı emektarlarımız hiç de umduklarını bulamayıp geçim sıkıntısına düşmekteler. tatil yapmak şöyle dursun, ikinci bir işi aramaya başlayanlarımızın sayısı günbegün artmakta.

    çalışanlar olarak bizler ise günü kurtarma telaşındayız. bu yaşadığımız ekonomik sıkıntılarla yaşlanmak, yaşlılık duygusu korkarım vaktinden evvel gelip üzerimize çökeceğe benzer. zira çevrenize dikkatle bakın, erken yaşta yaşlanmış birçok genç-yaşlılar göreceksiniz.

    sözü uzattım, farkındayım. ama gerçekler böyle... :(

     
  5. şu an çalan şarkı

    birilerinin tavsiyesiyle dinlediğim bir şarkı bu.

    "hırpaladın sol yanımı" diyor, yol'a düş.

    ,

    hırpaladın sol yanımı

    yıktın ev, bark, ocağımı

    zalim sana neyledim ki

    yaktın yürek otağımı

    bekle, bir gece olsun

    hıçkırıkla yürek dolsun

    sevdadır bu yara gibi

    dokunma, tenimde solsun

    emeklerken vazgeçtim büyümekten, ayağa kalkmaktan

    ne de olsa düşecektim, ne de olsa kanayan dizlerimi annemden başkası öpmeyecekti

    büyüsem düşecektim

    "düşe kalka öğreneceksin." diyecekti babam

    hem büyürsem sana aşık olacaktım

    sen beni tanıyana kadar sevecektin

    tanıyınca vazgeçecektin

    bir de gözden düşecektim

    nasılsa düşe kalka

    belki de beni unutana kadar sevecektin

    ya da unutacak kadar sevecektin

    meyhaneci necmettin ağabey rakıyı tazelerken

    "bu son, kapatıyoruz." diyecekti

    düştüğüm yolda tökezlerken düşecektim, düşe kalka

    tenimden ellerini, ellerimden tenini kurtarmaya çalışacaktın

    kendimi sevmek sana, seni sevmek çocuklara haksızlık olacaktı

    büyük adam olmayacaktım ben

    olsa olsa büyük bir çocuk olacaktım

    en çıkmazda yolum olsan

    ay karanlık günüm olsan

    inanamam ki ben sana

    gam çekecek düşüm olsan

    bekle, bir gece olsun

    hıçkırıkla yürek dolsun

    sevdadır bu yara gibi

    dokunma tenimde solsun...