Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Bugün olanlar

paylaş araştır

 

  1. kraliçemize bugün kafa izni verelim dedik, oğlak burcu da değil ama kabul etmedi. ne kahvaltıyı hazırlamama ne de bulaşıkları yıkamama izin verdi. boynumu büktüm... yemekler benden olsun dedim, ona da hayır dedi. azıcık yardım edeyim bari dedim, zar zor kabul etti. ördeği parçalayıp düdüklü tencereye koyma görevini verdi. ördeği parçalamadan tencereye sığmayacağını iddia etti.:) ondaki aslan inadı olduğu gibi bana geçmiş olmalı ki dokuz litrelik düdüklü tencereye üç buçuk kiloluk zayıf bir ördeği tıka basa sığdırabildim.

    sözün özü, eğer bir gün evde ördek pişirme olasılığınız varsa düdüklü tencere seçerken en az 9 litrelik seçin, büyük tencerenin zararı olmaz.

     
  2. ben yavaş yavaş uzayayım ! dedi.

    baktım ne yapıyor diye.

    hafifçe dizlerini kırmış bana bakıyor.

    Viüüjjjj diye bir ses çıkardı ve boyunu uzattı.

    böylece günün espri dozunu da almış oldum.

     
  3. biliyor musun ? dedi

    örümcekler birinin eve geldiğini duyuyorlarmış.

    mesela sessiz bir eve biri girdiği zaman oluşturduğu titreşim örümcek ağını titreştirip sallıyormuş onlar da

    yaklaşan şeyi duyup anlıyorlarmış.

    eeee ? dedim.

    ıyyyy düşünsene, seni duyup üzerine atlamak için kendilerini ayarlıyorlar.

    evet evet aynen dedim, üzerime atlamak için can atıyorlar.

     
  4. yeteri kadar sinir tepemde değilmiş gibi tutturdu bunu gördün mü, bunu gördün mü ?

    gibi'nin "kokariç" sahnesini açtı.

    film noir

    kara mizah

    gerilim vs.

    halt etmiş yanında.

    sinirlerim daha da bozuldu.

     
  5. bana aynen dediği şu oldu:

    şimdi yeni uygulamaya göre hasta randevuyu alacak.

    sonra o saatte gelemeyecek.

    iptal işlemini de beceremeyecek

    geldiği zaman geri çeviremeyeceğiz bir de yeni gelenler yığılacak.

    ayıkla pirincin taşını.

    bu durumda ne olmalı ?

    Bu iş doktorların işi değil.

    Bu işi idareciler düzenlemeli.

    Nasıl yaparlar, nasıl ederler, nasıl yol gösterirler, nasıl sıraya koyarlar bilmem.

    idareci hastaneyi ya da sağlık kurumunu çiçek gibi idare etmeli.

    ofansifini defansifini biz bilmiyoruz.

     
  6. sence ben iyi biri miyim ? diye sordum.

    güldü, cevap vermedi.

    tamam

    dedim

    hepiniz hakkımda birer mektup yazın, isminizi yazmayın

    baktı baktı yine güldü, zaten kaç kişiyiz be, dedi.

    o zaman word belgesi yazın çıktı alın, dedim.

    ı ıh bir türlü ikna olmuyor.

     
  7. yavaş akan bir çeşmeden içme suyu doldurmak için bir buçuk saatimizi harcadık. buz gibi su için bu zamana değdi. yirmi litrelik bidonu sekiz dokuz dakikada dolduruyordu çeşme. bu esnada ufak pet şişesini doldurmak için yanaşanlara da müsaade ettik. bu suyun kireçsiz olduğu iddia edilmekte, hızlı akan diğer köy çeşmelerimiz kireçliymiş söylentiye göre. ayrıca babamın ayaklarının şişmesinin bir nedeni de içtiği su olabilir diye bu sefer çeşmeyi değiştirdik. yanımıza uğrayanlar çeşmenin bu sene çok yavaş aktığını söyledi. kuraklık kendini iyice hissettiriyor.

     
  8. hikayeler bitmiyor.

    onlar dedi başka bir mahalleden geliyorlardı. Eski ismini de söyledi.

    derviş diyorlardı onlara ve farklı bir dil konuşuyorlardı. ne konuştuklarını anlamıyorduk.

    aynı dili konuşan bir de Balıkesir'de küçük bir insan topluluğu kalmışmış.

    konuştukları dil günümüzde tamamen ölü dil olarak kabul edilmiş.

    hatta bir kadın profesör bu dilin son kalıntılarının peşine düşmüşmüş.

    ben de merak ettim şimdi

    biraz kurcaladım ve sanırım ubıhça ( Vubıh dili ) bu dil.

    başka bir ipucu bulamadım.

    son konuşan kişinin de vefat ettiğinden bahsetmiş. Demek ki kafkas halklarından olan ubıhlar anadolu'nun bazı bölgelerine yerleşmişler.

    -----

    bizim köyde; diyor , bazıları, çocuklar meyve ağaçlarımıza çıkamasın diye ağaçların gövdelerine gübre sürerlerdi.

    yahu dedim sizin köyün enteresan maceraları, tuhaf insanları neden bir türlü bitmek bilmiyor ?

    anlattığı her olaydan entrika dolu bir dizi çekilir.

    ilk defa hazır çorabı kimde görmüş, ilk kez fıçıda turşuyu köye kim getirmiş, kimin başlık parasını hangi meyhanede dalga geçerek yemişler, sonrasında bir karpuz alıp yuvarlana yuvarlana eve nasıl dönmüşler, kimle kimin evlenmesine arazi elden gider diye izin verilmemiş, yine kimle kim arazi kazanmak için yağlanıp ballanıp evlendirilmiş, başka yerlerde kız kaçırılıyormuş burada nasıl erkek kaçırılmış, kızı kaçıran nasıl haber vermeden evlerine sığınmış nasıl az kalsın başları belaya giriyormuş, gurbete gidip de kazandıkları paranın tamamını nasıl yemişler, kim kimin ceketinde tüfekle delik açmış ... 32 kısım tekmili birden film gibi, fotoroman gibi.

    neyse meyve ağaçlarından bahsediyordum. gövdesine gübre sürülse de ( demek ki belki de o yüzden ) kocaman iri yeşil elmaları vardı o ağacın diyor. elmalar ağaçtan kopar, yere düşer, bayırdan aşağıya bizim araziye kadar yuvarlanırdı. biz de çocuktuk, onları yuvarlanıp biriktikleri yerden toplar afiyetle yerdik. :)

    ilahi adaletin tecellisi gibi hem de komik bir durum.

    -----

    iki gün boyunca durmadan makas salladık.

    birinci sürgün bitti.

    sıcak çaylarınızı yudumlarken bizi hatırlayın belki de onları biz toplayıp taşımışızdır. :)

    can erikler olmuş yukarıdan bize gel , gel diyorlar.

    çağrıya dayanamadık ağaca tırmandım ama resmen bitmişim. ağaca tırmanma kaslarımın hiçbiri çalışmıyor.

    uçlara kadar uzanamam tabi ki bastırdım aşağıya eğdim, aşağıdan topladılar.

    dedim ki: kilosu 80 lira, bir tane bile düşürüp kaybetmeyin. :)

    ----

    akşam sırık hazırlıyor ben de taşıyorum.

    ee dedim bunlar taze dallar.

    haklısın ama yapacak bir şey yok.

    aslında en iyi sırık komar dallarından yapılır.

    komarın o kadar büyüdüğünü bilmiyordum. ( rhododendron-orman gülü )

    sen ne diyorsun, dedi.

    gövdesine hiç su çekmez, çürümez, kırılmaz, en sağlam ağaçlardan biridir.

    çiçekleri zehirli olduğu için deli bala neden oluyor ama böyle de faydaları varmış.

    o zaman türküyü de ekleyelim: derdimi yazacağım komar yapraklarına, okurken aksın yaşlar da nayino, düşsün yanaklarına...

     
  9. en güzel ve temiz elbiselerini giymişler.

    yabancı turistlerden bile daha derli toplu görünüyorlar.

    yepyeni bavulları var.

    ağızlarını bıçak açmıyor.

    kesinlikle kendi aralarında dahi konuşmuyorlar.

    son derece sessizler.

    hepsi genç ve erkek.

    asker değiller çünkü saçları kısa değil.

    yine de komando gibi sağlam ve sağlıklı görünüyorlar.

    yalnız bir şeyi unutuyorlar.

    esmer tenleri, hafif çekik gözleri ve kalkık burunlarıyla hemen fark edilebildiklerini anlayamıyorlar.

    belli bir eğitimden geçtikleri ve sıkı sıkı tembih edildikleri anlaşılıyor.

    sağa sola bakmayın, kesinlikle konuşmayın, dosdoğru buraya gelin, işinize bakın ...

     
  10. dutların ve diğer meyve fidanlarının avantajı bölgeyi tam olarak bir kuş cennetine çevirmiş olması.

    Ha bir de suni gübre ve tarım ilacı kullanmayınca etraf böcekle dolu oluyor o da bir avantaj.

    kargaları ve güvercinleri saymıyorum onlar zaten demirbaşlarımız sayılır.

    şimdi kırlangıçların zamanı.

    bir de ne olduğunu anlayamadığımız bir kuş daha.

    sanırım büyük mavi baştankara, rengarenk sarılı mavili tüyleri var ve yükseklere konmayı daha çok seviyor.

    akşam olup da güneş batarken güneşi gören tellere sıralanıp muhabbet ediyorlar.

    Resmen amazon ormanlarına döndük. Her yerden farklı bir kuş ya da kurbağa sesi geliyor.

    kötü olansa...

    neyse kötü olanı yazmayayım ama fıldır fıldır dolanan birileri diyeyim anlayın...

     
Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın.