Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
microoopBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
İtalya'nın kuzeydoğusunda Trento bölgesinde bulunan 2600 nüfuslu küçük bir Türk köyüdür. Türk köyü evet ben demiyorum kendileri söylüyor. Türkçe bilmeyen Köylüler her yılın 19-21 Ağustos tarihinde Bizim yeniçeri ve semazen kıyafetlerimizi giyip ellerine de ay yıldızlı bayraklarımızı alarak sokaklara dökülür ve Festa de Turchia festivalini düzenlenliyorlar. Nasıl türk'sünüz diye sorarsanız eğer köyün meydanındaki ay yıldızlı kaide üzerinde duran yeniçeri büstünü göstererek " O bizim atamız, biz Türk'üz, burası da bizim Türkiye'miz!" diyorlar. Bu ilginç büstün sahibi ise Balabanlı yeniçeri hasandır
Yaklaşık 160 yıllık ömrüyle Türkiyenin en uzun yaşayan insanı. Bitlis/Mutki'li bu amcamız istanbulda hamallık ve kapıcılık yaparak hayatını sürdürmüş 1934 yılında ise vefat ederek eyüp sultan mezarlığına defnedilmiştir.
Ağamız, 10 Osmanlı padişahı, 28 sadrazam, 1 cumhurbaşkanı, 5 başbakan görmüş, 6 savaşa katılmış ve bazı kaynaklara göre yedi, başka bir kaynağa göre ise 29 kez evlenmiştir. Beşi kız, sekizi erkek 13 çocuğu ile 29 torunu vardır.
Atatürk'le de tanışan zaro ağa atanın kadınlara çok fazla değer vermesinden gazetecilere yakınmıştır. Sunay akın'ın ay hırsızı isimli kitabında çok güzel anlatılmış olan zaro ağa vefat ettiğinde torununun torunu ağlayarak "Biz dedemize doymadik" demiş. Yani unlimited
Genelde zengin ve elit kesimin uyandığında güneşin bütün etkilerini vücudunda hissetmek için yüzünü okşayan rüzgardan içine günün ilk yeni umutlarını buram buram çekerek gökyüzünü selamlayan ve bulutları sevmek için sabah meltemini önce saçlarına sonra da odanın içine davet ederek günü selamlamak isteyen.. şaka lan şaka..
muhtemelen tüm gece boyunca boz ayı gibi uyuduğu için odadaki oksijenin bittiğini, havasız kaldığını düşünen gizli klostrofobik insandır. Ya da reklamlarda oynuyordur.
Sokakta daha fazla oynayabilmek adına okul kapısından çıkar çıkmaz gösterilen insanlık üstü çaba. Bu gösterilmek zorundaydı çünkü o yaşlarda bizim için en önemli şey "oyun oynamak"tı. ugruna kendimizi parcaladığımız bu oyun kimi zaman beş dakikalığına da olsa bir saklambaç, bir yakartop, bir kaydırak, bir salıncak, bir 9 aylık, ya da bir çelik çomaktı. acıkmamızın, yorulmamızın ya da susamamızın canı cehenneme evet ama ne yazık ki ödevler için aynı şey sözkonusu değildi. o ödev bitmeden asla oyun oynayamayacağımız dolayısıyla sokağa çıkamayacağımız bize sıkı sıkıya tembihlenmişti. bu biraz da aslında akşam eve gelecek baba korkusundan kaynaklansa da yine de müthiş bir otokontrol sistemiydi.
Şimdi düşünüyorum da o çabanın yarısını şu an "herhangi başka bir şey" için gösterebilsek başaramayacağımız şey kalmaz galiba şu hayatta..
Misafirliğe gittiğimiz zengin komşunun biçimsiz oğludur. Her şey onların evinde olurdu. 48 li pastel boya da, hacdan gelen uzaktan kumandalı araba da, nesquik de, odasının kapısına astığı basket potası da, iki katlı ranza da, formula arabalı yatak da, en basitinden futbol topu da.. çocukluğa dair bütün ulaşılmaz şeyler.. Maç yapmak için bu şehzadelerin eşref saatini beklemek zorundaydık. Oynatacağı kişileri kendisi seçer canı istemedi mi de top benim değil mi oynatmıyorum diyerek topunu alıp eve gider ve perdenin arkasından n'apıyorlar acaba diye diğer çocukları izler bunlar.
Muhtemelen şimdi büyümüş arabasına aldığı arkadaşlarını da motor ısınıyor diye yarı yolda indiriyordur bu alçak.
İDAL* | 123 yeni konu açtı Son konu 05.11.2023 03:52 - 698 yeni entry girdi Son entry 17.11.2023 21:58 | takip etme |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |