Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

33.Emre.33

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

419 entry 11 konu hiç puanı yok
11.03.2024 21:52 son işlem tarihi takip etme takip et

görmezden gelmek

kendisine herhangi bir gönderme yapılmadığı halde yazdığınız bir entry'e durduk yere gönderme yapan tiplere karşı yapılabilecek bir eylem.

10.03.2024 20:03
  1. Küçükken içindeki çocuğun ihtiyar olup,büyüdüğünde icindeki cocu

    bu tip yarım kalan başlıkları görünce aklıma hemen ekşi'nin efsane başlığı geliyor, lol;

    otoban kenarında ebegümeci toplayan yurdumun cefak

     
  2. Birini tarif ederken tip diye betimlemek

    okurken bile, birini tarif ederken tip diye betimleyen tip, şeklinde okudum, demek ki bende o tiplerdenim, lol

     
  3. timur

    tarihin en büyük askeri dehalarından biri, girdiği tüm savaşları kazanmış, ölüm dışında kimseye mağlup olmamış bir mareşal, cihangir, küregen, sahipkıran.

    sıfırdan zirveye çıktı, tıpkı yıldırım bayezid'e mektubunda dediği gibi, kendisine babasından atasından taht ve ülkeler kalmadı. ilk gençlik yıllarında gücü eline geçirebilmek için kelle koltukla oldukça çetin mücadeleler verdi. kendisinin de gönülden bağlı olduğu cengiz yasası gereği bir kişi cengiz han soyundan gelmiyorsa han unvanını kullanamazdı, kendisi de ömrü boyunca bu unvanı kullanmadı, emir timur diye anıldı. meşruiyetini koruyabilmek için cengiz han soyundan silik bir kişiyi sultan yaptı ve yanında gezdirdi ama tabi timur'un kuklasından başka bir şey değildi. timur, cengiz han yasalarına o kadar bağlıydı ki meşruiyetini pekiştirmek için bir de cengiz han soyundan son çağatay hanının kızı olan bir kadınla evlendi. bu yine de kendisini han yapmasa bile artık damat anlamına gelen küregen unvanını taşımaya hak kazanmıştı, bastırdığı paralarda, adına okuttuğu cuma hutbelerinde bu unvanı da kullanmıştır, kendisinin ve o dönemki orta asya uluslarının gözünde cengiz yasaları ve cengiz soyu işte bu kadar büyük bir prestije sahipti.

    dünya tarihinin en büyük üç komutanından biri sayılacak kadar parlak askeri zekası, orta asya türk-moğol ordularında sıkça görülen aşırı hızlı, mobilize süvari birlikleri ve tipik çok katı emir komuta zincirinin başarısı sebebiyle karşısına çıkan her orduyu, her ulusu, her devleti ezmiştir. askeri tarih açısından bakıldığında hayranlık uyandıran çok zekice savaş taktikleri kullandığı doğru olsa da kendisine teslim olmayan şehirlerde büyük katliamlar yaptığı da bir gerçektir. tabi bu katliamların dilden dile yayılarak komşu şehirlere, ülkelere yayılması orta asya askeri geleneğinden gelen bir stratejidir, aynı stratejiyi iki yüzyıl önce cengiz han da uygulamıştır. dilden dile yayılan bu korku sebebiyle şehirler, ülkeler teslim olma yolunu seçerek zahmetsiz bir fetihe imkan sunmuştur. zor yolu seçenlerin yaşadıkları da diğer şehirlere ibret olacak kadar korkunçtur.

    bizde timur, kendimizi otomatik olarak osmanlı'nın tarafında saydığımız için hak ettiği ilgiyi görmez ama dindar kesimde timur'un bazı icraatleriyle ilişkili olan nefreti saymazsak saygı gördüğünü söylemek de mümkün.

    meşhur ankara savaşı'na gelecek olursak malesef ki timur haklıydı ve yıldırım iyi bir asker, parlak bir mareşal olsa da timur'un dengi olmaktan çok uzaktı. timur haklıydı çünkü küçük kardeşine biraz üstten bakan ama yine de şefkatli ve yapıcı bir abi tonunda denebilecek mektuplarına yıldırım'ın cevapları genelde dümdüz saydırmak şeklinde olmuştu. üstten bakması da o günün şartları gereği oldukça anlaşılabilir bir tutumdu çünkü timur zaten herkesi eziyor, fırtına gibi önüne geleni deviriyordu ama yıldırım balkanlardaki zaferlerinin etkisinden bu sıklet farkını anlamadı bile. balkanlardaki küçük ve zayıf devletçikleri kolayca mağlup ettiğinden özgüveni yüksek bir tonda, bizi acem padişahı, askerimizi de tatar, hint serserisi sanma, biz süperiz, avrupa fatihiyiz biz koçum, tarzı cevaplar vermişti. yıldırım'ın bilmediği şey, timur'un başarısız balkan beylerinden, ordusunun da balkanlarda içinden geçtiği piyade ağırlıklı hantal ordulardan olmadığıydı. gerçi yıldırım bilmese de timur hakkındaki ürkütücü bilgiler bazı vezirlerine geliyordu ve öncesinde bu vezirler yıldırım'ı uyarmıştı; hünkarım, bu adam farklı, bugüne kadar hiç yenilmedi, bulaşmayalım... timur'la kıyaslandığında kum torbası kıvamında sayılacak balkan beylerini pataklamanın verdiği zafer sarhoşluğundan henüz uyanamamış yıldırım ise bunları önemsememişti bile.

    timur savaşın yapılacağı kesinleşmeden çok önce kurduğu istihbarat ağıyla osmanlı ile yapılacak olası bir savaşta kendisine gerekecek bilgiyi toplayıp, cebine koymuştu. aynı zamanda avrupa'daki ülkelerle de temas halindeydi, bizans imparatoru timur'a tabi olup haraç ödemeye razı olduğunu bildirmişti. avrupalılar ve bizans haliyle, düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı ile hareket ediyorlardı, iki doğu devleti birbirini yesin de biraz rahat nefes alalım düşüncesi basit olsa da kendileri açısından mantıklıydı. istihbarat faaliyetleri sırasında osmanlı ordusundaki tatarların ve timur'a sığınmış eski anadolu beylerinin osmanlı safındaki askelerinin saf değiştirebileceği bilgisi alınmıştı, bu altın değerinde bir haberdi zira bozulan, bir kısmı taraf değiştiren bir ordunun dağılması çabucak gerçekleşiyordu. üstüne bir de savaşın yapılacağı yerin bile timur'un zekice manevralarıyla timur tarafından belirlenmesi ve avantajlı konuşlanmayı sağlaması daha savaş başlamadan sonucu belirlemişti neredeyse. bu sırada yıldırım'ın ordusu kendi ülkesinde olduğu halde lojistik problemleri yaşıyordu...

    savaş günü timur kazanacağından o kadar emin ki savaşı ciddiye dahi almıyor, çadırında oğullarından biri ile satranç oynuyor. savaş başladıktan bir süre sonra yanına gelen bir generale durumu soruyor, taraf değiştirecek askerler sizin emrinizi bekliyor efendim cevabını alınca savaş meydanına bir göz atıp sancakların kaldırılmasını emrediyor, sancakları gören tatarlar ve eski beylik askerleri birden timur saflarına geçiyor, bunu gören osmanlı askeri psikolojik olarak çöküyor ve bozuluyor, bazı vezirler yanlarına birer şehzade alarak savaş meydanından kaçıyor. o an osmanlı ordusu saflarında bulunan sırp beyi stefan lazareviç yıldırım'a diyor ki, hünkarım geri çekilmek gerek, bu iş bitti. o kadar büyük bir özgüvenin birkaç saat içinde darmadağın olmasını kaldıramayan yıldırım ise bunu reddediyor ve esir ediliyor...

    savaş bittikten sonra yıldırım'ı timur'un huzuruna çıkartıyorlar, timur yıldırım'ı teselli ediyor ama olanların da yıldırım'ın kendi kabahati olduğunu, kendisinin çin seferine çıkma arzusundayken buna yıldırım'ın engel olduğunu söylüyor. yıldırım da affedilmesi durumunda kendisinin ve soyunun bir daha asla timur'a karşı gelmeyeceğini ve hizmette kusur etmeyeceklerini söylüyor. bunun üzerine timur yıldırım'a hilat giydiriyor ki hilat giydirmek türk töresinde üstün asta, tabi olunanın tabi olana giydirdiği, hediye ettiği bir tabiiyet alametidir. tabi her şey burada bitmiyor, kaçan şehzadelerden biri yıldırım'ı kurtarmak için tünel kazdırarak esir edildiği çadırın altına çıkmayı ve onu kaçırmayı deniyor. timur'un askerleri bunu fark edip haber veriyorlar, timur diyor ki, bırakın gelsinler, lol. gerçekten de kazı yapa yapa timur'un çadırının önüne çıkmayı başarıyorlar, çadırı araladıklarında karşılarına kel mahmut hoca yok yok timur çıkıyor, lol. timur onları görünce biraz süzüp; aa, aslanlar farecilik oynamaya başlamışlar deyip dalgaya alıyor. o an esir olanlardan bir osmanlı beyi bu sözü duyunca, bu size yakışmadı diyor. timur da sohbeti bölen bu beye dönüp, başbuğlar konuşurken köleler konuşmaz, diyor. osmanlı beyi de tarihi bir hata yaparak, ama padişah konuşmuyor, siz konuşuyorsunuz deyince timur'un emriyle orada canlı canlı derisi yüzülüyor. daha sonra bir daha böyle bir şey yaşanmasın diye yıldırım'ı meşhur kafese koyma fikri baskın geliyor ve timur anadoluyu gezerken yanında kafes içinde o diyarların eski hükümdarını gezdiriyor. yıldırım daha savaşın üzerinden bir yıl bile geçmeden büyük olasılıkla intihar ediyor. bizlere anlatılan tarihin aksine, evet osmanlı fetret devrine giriyor ama hala timur devleti'ne bağlı bir devlet statüsünde, şehzadeler falan timur'un gözüne girmeye çalışıyor...

    timur, ankara savaşı sebebiyle gecikmeli olarak çin seferine çıkarken 1405'te yolda öldü. yıldırım'ın gereksiz özgüveni sebebiyle çin şans eseri timur ile karşılaşmaktan kurtuldu, oraya kadar gidebilseydi hiç şüphe yok ki çin'i de egemenliği altına alacaktı. mezarı tarihe nam salmış çoğu hükümdarın aksine bilinir bir yerdeydi, hem islami hem de orta asya türk geleneklerinden izler taşıyordu. 19 haziran 1941'de sovyetler mezarını açıp incelemeye başladılar ama bazı kesimler bunun uğursuzluk getireceğini, timur'un anıt mezarında her kim mezara dokunursa ülkesinin ateşler içinde kalacağını söyleyen bir yazı olduğunu iddia ediyordu ki gerçekten de tarihin cilvesi olarak öyle oldu, sadece 3 gün sonra, 22 haziran 1941'de nazi almanya'sı sovyetlere saldırdı... timur'un kemiklerini inceleyen sovyetler, anatomisi hakkında bazı bilgileri doğruladı, boyunun 1.73 m olduğu, bir ayağının aksak olduğu ispatlandı. ayrıca kafatası etlendirilerek yüzünün nasıl göründüğü tahmini olarak gösterildi.

    kendisinden sonra gelenler imparatorluğunu uzun süre ayakta tutamadı, ankara savaşı'ndan 105 yıl sonra, 1507'de timur imparatorluğu yıkıldı. tıpkı cengiz han ve moğol imparatorluğu'nda olduğu gibi kısa sürede dünyayı avucuna almış ama sonra gelenler bu rüzgarı devam ettiremeyip devasa imparatorluğunu parçalamıştı. gerçi bu kadar kısa sürede böyle büyük alanlara yayılan imparatorluklar hep bu akıbete uğruyordu, büyük iskender'in imparatorluğu da aynı sona uğramıştı. tabi halefleri bir cengiz, bir iskender, bir timur olmadıklarından, olamayacaklarından imparatorlukları tek elden yönetemeyip parçalamaya mecbur kalmışlardı. nasıl kalmasınlar ki, bu üçü, dünya tarihinin en büyük mareşal hükümdarlarıydı, onlar gibi yönetmeye ortalama ve hatta başarılı hükümdarların güçleri bile yetmezdi.

    timur'un kültürlü, satranca düşkün, geleneklerine bağlı biri olduğu biliniyor. doğduğunda avcunun içinde kan olduğu görülünce bunun sahipkıranlık alameti olduğu düşünülmüştü, gerçekten de ilk gençlik yıllarında defalarca kez ölümün eşiğine gelmiş, nice badirelerden sonra gücü eline alınca bu kez ölüm kendisi olup karşısına çıkan herkesi darmadağın etmiş, ülkeler yıkmış, tahtlar devirmiş, taçları ayaklarının altına almış, sahipkıran olmuştur. doğrusuyla yanlışıyla tarihten bir timur geçmiştir, ölümünden altı yüzyıl sonra hala konuşuluyor olmak pek az insana kısmet olmuştur, olacaktır.

     
  4. uzaylı olsan dünyayı nasıl istila edersin

    büyük usta arthur c. clark der ki; yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez.

    bizler henüz kendi güneş sisteminde bile rahatça cirit atabilecek teknolojiye ulaşabilmiş bir uygarlık değiliz, en yakın yıldıza gidiş umutları şu anki teknolojimizle akıl dışı sürelerde. sayısal veri ile durumun vehametini anlatmak gerekirse, şu an uzayda seyir halinde bulunan en hızlı aracımızın hızı saatte yaklaşık 700 bin km ve bu araçla bile en yakın yıldız olan proxima centauri'ye gidiş tam olarak 155 bin yıl sürüyor.

    şimdi bu bilgiyi cebe koyarak düşünürsek, dünyamızı işgal etmeye gelecek karbon temelli yaşama sahip bir uygarlığın teknolojisi, bizden binlerce yıl ileride olmak zorunda diyebiliriz. zaten tahminen bu uygarlık bize öyle en yakın yıldızdan falan da gelmeyecektir zira yakınlardaki yıldızlarda karbon temelli yaşama olanak tanıyacak şartlara sahip bir gezegen henüz keşfedilmemiştir. dolayısıyla atıyorum 50 ışık yılı öteden -ki proxima centauri sadece 4,2 ışık yılı uzakta, hatırlatalım- gelecek bir uygarlık bir nesil içinde buraya gelecekse biz insanlara, bizlerin odun parçalarıyla birbirine saldıran şempanzelere baktığı gibi bakacaktır, hatta belki daha da ilkel bulacaktır.

    bu kadar büyük bir teknoloji farkının üreteceği silahlar şüphesiz korkunç derecede ezici olacağından olası uzaylı istilasının onlar açısından birkaç komut girmek dışında hiçbir zorluğu bulunmayacaktır. insanlık ise tüm gücüyle karşı koymaya çalışsa da bu teknolojik uçurumda hiçbir işe yaramayacak, bir f-35'e sapanla karşı koymaya çalışmak kadar çaresiz durumda kalacaktır.

    başlıktaki soruya gelecek olursam, başta yazdığım ustanın sözüyle şimdi entry'imi birleştiriyorum;

    madem o kadar gelişmiş bir teknolojiye sahibiz, uzay aracından seçtiğimiz bir arkadaşımızı tanrı ilan edip sadece onu yeryüzüne indirirdik. tanrılığını ispatlamak için de bizdeki çok çok ileri teknoloji sayesinde o an insanlığın asla sahip olmadığı ve yapamayacağı birkaç şeyi hemen gözleri önünde yapardık ki çabucak inansınlar, bunu ancak bir tanrı yapabilir desinler. ondan sonra zaten bir istila değil, insanlığın tanrısına bir davetine dönüşürdü durum, lol.

     
  5. Belma zarafeti

    kendisinden esinlenerek, yeni bir nick alacağımda;

    şinasi şu senin son şansın

    nickini deneyerek okuyanları yamultmayı düşünüyorum, lol