testosteronnBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Sözlük yazarlığı, düşünceleri pekiştirmek ve derinleştirmek için kullandığım bir araçtır. Bir düşünceyi nitelikli bir yazıya dönüştürebilmek için o düşüncenin etraflıca irdelenmesi gerekir. Bu süreç, düşüncenin temellendirilmesini ve sağlam bir şekilde pekiştirilmesini sağlar. Ayrıca, yazdıktan sonra ortaya çıkan tartışmalar ve karşıt görüşlerle çakışma imkanı, düşüncelerin sınanması ve geliştirilmesi açısından büyük bir fırsat sunar. Sözlük yazarlığı, aynı zamanda bireysel düşünceleri kayıt altına alıp, zaman içinde bu düşüncelerin evrimini izlemeyi sağlayan bir misyonu da üstlenir
Tahammülsüzlük ve kabullenememek arasındaki ilişki oldukça derindir. Kabullenemediğini reddetmek, aslında bir savunma mekanizmasıdır. İnsan, zihinsel olarak ya da duygusal olarak kendini rahat hissetmediği, karşısındaki şeyi yok saymaya ya da reddetmeye eğilimlidir. Bu, genellikle karşıt görüşlere veya farklılıklara karşı duyulan korku, tehdit veya güvensizlikten kaynaklanır. Ancak bu tutum, kişi o reddettiği şeyle sürekli maruz kaldıkça bir tahammülsüzlüğe yol açar. Çünkü reddettiğimiz şeyle yüzleşmek, içsel çatışmalara yol açar ve bu da tahammülsüzlük olarak kendini gösterir.
Tahammül, gerçekten de olgunluk gerektirir. Bir insanın karşısındaki düşünce, davranış ya da durumu hoşgörüyle karşılaması, onun gelişmiş bir içsel dengeye sahip olduğunu gösterir. Tahammül, sadece sabır değil, aynı zamanda farklılıklara saygı ve duygusal esneklik de gerektirir. Olgun insan, karşılaştığı zorluklara ya da kendisine uymayan şeylere içsel dengeyle yaklaşır ve bunlara sakinlikle tepki verir.
Tahammülsüzlük, basit insan davranışlarından biri olabilir, çünkü çoğu zaman daha hemen tepki verme, hızlı çözüm üretme ya da konfor alanından çıkmama arzusuyla şekillenir. Bu tür davranışlar, öngörülemeyen ya da belirsiz durumlarla başa çıkamama korkusundan kaynaklanır. Yani, bir şeyin değiştirilmesi ya da kontrol altına alınması gerektiğini düşündüğümüzde, tahammülsüzlük gelişebilir.
Sonuç olarak, tahammülsüzlük çoğunlukla öğrenilmemiş bir olgunluk ve gelişmemiş bir içsel dengeyi yansıtır. Olgunluk ise, kabullenme ve tahammül etme becerisiyle ortaya çıkar.
Kabullenemekle alakalı olabilir
Kabullenemediğini reddetmek en kolay kaçış yollarından biri
Tahammülsüzlük basit insan işidir
Bir an durup yeniden doğduğunuzu hayal edin. Bu kez, sizi biçimlendiren hiçbir dışsal kalıbın olmadığı bir hayata adım atıyorsunuz. Aileniz, toplumun gürültüsünden biraz uzakta, sade ama entelektüel bir yaşam sürüyor. Mesela çiftçilikle uğraşıyor olsunlar; hani şöyle kocaman camlı, pencerenin direkt tarlaları gördüğü, çocukların camdan traktörleri falan izlediği çiftlikler olur ya, işte o evdesiniz :)
Aile toprağın bereketini ve emeğin onurunu bilen, çağın ruhuna dokunabilecek kadar bilgiye, ama dayatmalara mesafeli bir bilince sahipler. Onların değerleri; adalet, merhamet ve doğa sevgisi gibi evrensel temellerde yükseliyor.
Tanrının varlığı ya da yokluğuyla ilgilenmiyorlar. Aile bireyleri için tanrı, kişisel ve içsel bir durum. Kimse kimsenin tanrısını sorgulamıyor ya da doğru-yanlış bir yargıya varmaya çalışmıyor. İnanç bir dayatma değil; kişinin kendi iç dünyasında, bireysel olarak deneyimlediği bir anlam.bu durum onları ahlaktan uzaklaştırmıyor.Çünkü onların ahlaki dayanakları bir ödül-ceza sistematiğine değil, insan olmanın özündeki vicdana dayanıyor.Siyasi bir etiket taşımıyorlar, herhangi bir ideolojinin gölgesinde yaşamıyorlar. Hümanist bir duruşları var; insanı, insan olduğu için seviyorlar. Milliyeti ve devleti sorgulamışlar; bu kavramların ardında gizlenen kibirden ve ayrıştırıcılıktan uzak durmuşlar. Sermayeye ve kültürün ağır yüküne karşı mesafeli duruyorlar; ama toplumu ve insanları reddetmiyorlar. Yardım etmeyi, dayanışmayı biliyorlar; doğaya, hayatın özüne saygılılar.
Böyle bir ailede büyüdüğünüzü düşünün. Kimse size ne olmanız gerektiğini söylemedi. Hangi dili konuşacağınız, hangi dine inanacağınız ya da hangi sınırlar içinde yaşayacağınız belirlenmedi. Size dayatılan bir tarih, bir aidiyet ya da bir hikaye yok. Sadece kendiniz olmanızın yolu açık bırakıldı.
Bu koşullarda büyüyen biri, gerçekten kendisi olabilir. Çünkü onun kimliği, toplumun dayattığı önkabullerle değil, kendi seçimleriyle oluşur. Şimdiyse, bizler toplumsal bir kalıbın eseriyiz. Milliyetin öğrettiği üstünlük iddiaları, dinin yüklediği günah ve sevap kaygıları, kültürün ve ailenin dikte ettiği rollerle yontulmuş birer şekilden ibaretiz.
Kendi olmak demek, bu şekilleri sorgulamak ve gerekirse kırmak demektir. Kendi olmak sizi şekillendiren kalıpların dışına çıkıp, özünüzü bulmaktır. Ancak o zaman gerçekten var olabilir, gerçekten yaşayabiliriz.
Diğer türlüsü için İbrahim tatlıses'ten yaşamak bu değil şarkısı gelsin.
1. | semraa-91 | |
2. | alonestyle |
Takip edilen yazar yok. |
En güzeli mi bilmem ama aktif mesleğim çiftçilik, bildiğim en iyi mesleklerden biri
Güzelliğini tabiatla uyumlu olmasına bağlıyorum; çalışma temposu mevsimlerin döngüsüne tam uyumla gider, ilkbaharla hafif tempoda başlayıp, yazın yoğunluk pik yapar, sonbaharda yavaşlayarak kışın biter.9 aylık çalışma sezonunda haftalık, on günlük ara dinlenme dönemleri olur.
Muhteşem
Samimiyetle söylüyorum, rektör olmak yerine çiftçi olmayı tercih ederim
İletişim | Künye | KVKK Aydınlatma Metni | KVKK Başvuru Formu | Çerez Kullanımı | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |
|