Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
kabareBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
özellikle "konuşkan" kelimesini seçtim. bu "konuşkan" sıfatının tanım karşılığı şöyle ; çok konuşma huyunda olan, çok konuşan, konuşmayı seven kimse.
hayatta birilerine beddua edecekseniz böyle bir insanla yani konuşkan biriyle karşılaşmasını dileyin, derim. dün bu duruma maruz kalmış biri olarak, bunun bir çeşit işkence olduğunu iddia ediyorum.
evet, bu bir çeşit işkence sayılabilir. öyle ki, bu duruma maruz kalmış birinin psikolojik desteğe dahi ihtiyacı olabilir.
karşınızda hiç nefes almadan konuşan bir insan düşünün. size hiç fırsat vermiyor ve en az üç tekrar yapıyor. bu durum karşısında ne yapardınız? sizi bilmem ama bendeniz hiçbir şey yapamadım, sadece dinlemeye çalıştım ve sonunda psikolojim alt üst oldu.
asıl sorun,
asıl sorun tek başına ayakta durabilmekte,
yalnızlığı öğrenebilmekte mi?
asıl sorun sevgisiz yaşayabilmekte mi?
sevgisiz kalıp direnmeyi,
sevgisiz kalıp gene de boyun eğmemeyi,
dilenmemeyi öğrenmekte mi?
leyla erbil
bugün arkadaşlarla konuştuğumuz konu. konuyu bu paylaşacağım cümlelerle bağladık.
eskiden eğitim, seminer vs. kurumsal etkinliklerimiz olurdu, malum.
bu kurumsal eğitim amaçlı etkinliğe katılmak üzere biz katılımcıları, genelde antalya ilinin kıyı şeridindeki ilçelerinde bulunan yıldızları bol turistik otellerde konuk ederlerdi. aktif turizm sezonu olmasa bile otelde mutlaka dünya milletlerinden çeşitli turistlere rastlardık. -ah dili geçmiş zamanda yazmak da varmış o günleri...nedense o günleri özlemiş olduğumu hissettim.- neyse, konumuz bu değil elbette. konumuz o otellerde rastladığımız avrupalı emekli modundaki insanlar. ekonomik hiçbir sıkıntı çekmedikleri her hallerinden belli bu insanlar, oldukça mutlu ve mesut bir şekilde o lüks otellerde rahatça konaklayabiliyorlardı. otelin her imkanından yararlanıp, gerçek tatilin nasıl yaşanması gerektiği dersini veriyor gibiydiler. katılımcıların çoğu memurdu. dolayısıyla memur olan bizler ise onları sirk cambazlarını izler gibi uzaktan izlemekle yetiniyorduk. içimden; insan yaşlanınca böylesi bir imkanı olmayacaksa, asla emekli olmasın diye geçirdiğimi anımsıyorum.
onlar -haklı olarak- yaşlanmayı kabul etmiyorlardı. yaşamla barışık sohbetleri, kahkahaları, dansları vs. özetle hal ve hareketleriyle bunu gösteriyorlardı. bu mutluluklarının kaynağı, ekonomik olarak rahat oluşları. ve bu imkanları dolayısıyla haliyle bizden bir adım öndeler/di.
peki bizim yaşlılarımız, emekli olduğunda neler yapıyor? bir de onu düşünelim. yahut düşünmekten vazgeçelim. çünkü emekli olduğunda rahata, huzura ereceğinin hayalini kuran yaşlı emektarlarımız hiç de umduklarını bulamayıp geçim sıkıntısına düşmekteler. tatil yapmak şöyle dursun, ikinci bir işi aramaya başlayanlarımızın sayısı günbegün artmakta.
çalışanlar olarak bizler ise günü kurtarma telaşındayız. bu yaşadığımız ekonomik sıkıntılarla yaşlanmak, yaşlılık duygusu korkarım vaktinden evvel gelip üzerimize çökeceğe benzer. zira çevrenize dikkatle bakın, erken yaşta yaşlanmış birçok genç-yaşlılar göreceksiniz.
sözü uzattım, farkındayım. ama gerçekler böyle... :(
birilerinin tavsiyesiyle dinlediğim bir şarkı bu.
"hırpaladın sol yanımı" diyor, yol'a düş.
,
hırpaladın sol yanımı
yıktın ev, bark, ocağımı
zalim sana neyledim ki
yaktın yürek otağımı
bekle, bir gece olsun
hıçkırıkla yürek dolsun
sevdadır bu yara gibi
dokunma, tenimde solsun
emeklerken vazgeçtim büyümekten, ayağa kalkmaktan
ne de olsa düşecektim, ne de olsa kanayan dizlerimi annemden başkası öpmeyecekti
büyüsem düşecektim
"düşe kalka öğreneceksin." diyecekti babam
hem büyürsem sana aşık olacaktım
sen beni tanıyana kadar sevecektin
tanıyınca vazgeçecektin
bir de gözden düşecektim
nasılsa düşe kalka
belki de beni unutana kadar sevecektin
ya da unutacak kadar sevecektin
meyhaneci necmettin ağabey rakıyı tazelerken
"bu son, kapatıyoruz." diyecekti
düştüğüm yolda tökezlerken düşecektim, düşe kalka
tenimden ellerini, ellerimden tenini kurtarmaya çalışacaktın
kendimi sevmek sana, seni sevmek çocuklara haksızlık olacaktı
büyük adam olmayacaktım ben
olsa olsa büyük bir çocuk olacaktım
en çıkmazda yolum olsan
ay karanlık günüm olsan
inanamam ki ben sana
gam çekecek düşüm olsan
bekle, bir gece olsun
hıçkırıkla yürek dolsun
sevdadır bu yara gibi
dokunma tenimde solsun...
1. | metin_alkan | |
2. | burgulukalpler |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |