Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Lanet

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

658 entry 157 konu hiç puanı yok
05.05.2024 21:52 son işlem tarihi takip etme takip et

röportaj serisi

isim veya nick verebilirsiniz bu arada. buradaki yorumları da dikkate alıyorum.

16.01.2024 21:53
  1. yahya kemal beyatlı

    imkansız bir aşktan mı yoksa yoksa gücendiği kardeşi yüzünden mi bilinmez,

    hayatının son 19 yılını bir otel odasında geçiren yahya kemal.

    nazım hikmet'in annesi celile hanım ile olan münasebeti dolayısıyla öğrencisi necip fazıl'ın ve ders verdiği tüm okulun alaycı tutumlarına maruz kalmıştır, yine evinde ders verdiği nazım hikmet'in cebine bıraktığı '' bu eve hocam olarak girdiniz fakat babam olarak giremezsiniz '' notu ile ürküp celile hanımdan uzaklaşmıştır.

    yahya kemal deli gibi aşıktı ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu. belki böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç nazım hikmet'ten ve etraf ne der diye ürkmekten..

    öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı yahya kemal'in ve şöyle yazıyordu: bu zarfın içindeki hatıra, 19 ağustos 1930'da sirkeci garında gece saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir. koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim. celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı paris'e giderken, sirkeci garında vermişti yahya kemal'e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği.

    yahya kemal'in sessiz gemisi hep ölüme yazılmış bir şiir olarak bilinir,

    oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi,

    sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri..

    yahya kemal'in hayatındaki en büyük aşkı olan celilesi'nin adadan gemiyle istanbul'a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır. ölümdür elbette sessiz gemi'nin konusu ama aşkta aranan ölümdür ve celile'nin ardından limanda bakakalan yahya kemalden esintiler içerir.

     
  2. sehl-i mümteni

    edebiyatta bir sanat.

    kolay gibi gözüken fakat yazmaya kalkınca benzerini dahi yazdırmayan şiir, özlü sözdür.

    bu sanatı en iyi kullananlardan biri orhan velidir. okuyana ''bu şiirde ne var, bunu ben de yazarım'' hissi verir onun şiirleri fakat mesele yazmaya gelince iki kelimeyi bir araya getirtmeyen dahiyaneliktedir onun şiirleri.

     
  3. divan edebiyatından bir beyit bırak

    bende yok sabr-u sükûn sende vefâdan zerre,

    iki yoktan ne çıkar, fikridelim bi kerre (nâbi)

    farsça'da yok anlamına gelen iki ek; " nâ " ve " bi " ekleri. bu iki ek birleşince nabi çıkar ortaya. mahlasını muamma olarak sunmuştur, beyit içerisinde.

    sen bizi biâşina zannitme ey hûrilika

    meclis-i âlemde kalmaz âşina biâşina ( nâbi )

    ikinci mısranın sonundaki '' aşina biaşina '' kelimelerinden birincisinin sonu ile ikincisinin ilk hecesi birleşince nabi çıkar ortaya yine. bu beyitle de muamma sanatını icra etmiştir sanatçı.

     
  4. edebiyat

    edebiyat denilince, şinasi'nin şu sözü aklıma gelir.

    '' fenn-i edeb bir mârifettir ki insana hâslet-amüz-i edeb olduğu için edeb ve sahibi edib tesmiye edilmiştir ''

    edebiyat öyle bir marifettir ki, insanlara terbiye ve ahlak öğrettiği için ona " edep " ve mensup olanlarına " edîp " demişlerdir.

    kısaca; önce edeb sonra sanat. bu söze göre de yazıp çizdiklerime yön vermeye çalışırım.

     
  5. müge anlı'yla tatlı sert

    bazen denk geliyorum öğle arasında.

    saat 1 olmuş neredeyse, müge anlı yayına bağlananlara " günaydın " diyor ve ülkecek buna tepki göstermiyoruz. ilginç.