Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Lanet

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

658 entry 157 konu hiç puanı yok
05.05.2024 21:52 son işlem tarihi takip etme takip et

lanet

teşekkür ederim belma, çok incesin.

güzel dilek ve duaların için ayrıca teşekkür ederim, bilmukabele:)

05.05.2024 00:25
  1. akılda kalan reklam replikleri

    cem yılmaz'ın reklam replikleri adeta deyimleşmiştir. ilk aklıma gelenler.

    - asfalt ağladı be!

    - tamamen duygusal.

    - eğitim şart!

     
  2. fiyat artışı en çok üzen ürün

    sigara tabi ki

     
  3. Kedi beslemek

    GEÇEN HAFTA bi kedi aldım sokağa bırakılmış. ev kedisi gibi duruyordu ama cins kedi değil. malum ankara geceleri çok soğuk, kıyamadım aldım. hayatımda ilk defa bi kedi besliyorum evde. biraz acemiyim, internetten ve kedi besleyen arkadaşlardan tavsiyeler alıyorum sürekli. havalar biraz ısınsın bırakayım diyorum, eve hapsetmek de istemiyorum çok. yaş mama, kuru mama, süt, oyuncak aldım. bunlarla biraz oyalıyorum, uysal bi kedi, banyo yaptırdım, tırnaklarını dahi çıkarmadı, akıllı uslu bitmesini bekledi. adını koyamadım, şimdilik kedi diye sesleniyorum. isim önerileri alabilirim.

     
  4. ömer seyfettin

    Ne kendisi tutunabildi hayata ne de cenazesi.

    Ömer Seyfettin ileri derece şeker hastası idi fakat bu o dönem mevcut imkanlar dahilinde bilinmiyor, teşhis koyulamıyordu, aslında koyuluyordu fakat hep yanlış teşhisler..

    Onu ölüme götüren de bu yanlış teşhisler olmuştur.

    Ne vakit hastaneye gitse, doktorlar romatizma vb teşhisler koyup reçete olarak da bol bol tatlı meyveler öneriyor, hoşaflar içmesini telkin ediyorlar.

    Ömer Seyfettin de bu nasihatlara uyuyor haliyle.

    Sonuç olarak şeker hastalığı her gün biraz daha ilerliyor, en son yataktan kalkmayacak vaziyete geliyor.

    Edebiyatçı birkaç arkadaşı onu her gün ziyaret ediyor, yemek getiriyor, ihtiyaçlarını görüyorlar.

    Şubat 1923'de Ali Canip onu hastaneye götürüyor, gittiği o hastaneden bir daha çıkamıyor,

    6 Mart 1923'de hayata gözlerini yumuyor.

    35 yaşında hayata tutunamayan Ömer Seyfettin'i hastanede tanıyan çıkmıyor, geleni gideni de olmayınca '' kimsesiz '' sanılarak kadavra yapıyorlar.

    Hastanede tıp öğrencileri, doktorlar toplanıyor, yanlarında bir hademe ile Ömer Seyfettin'in cesedi karnından yarılıp açılıyor, kafası testere ile kesiliyor...

    Tabi bu anı bir fotoğraf ile de ölümsüzleştiriyorlar.

    Fotoğraf gazetelere çıkınca edebiyat çevresi tanıyor haliyle ve koştur koştur hastaneye gidiyorlar. Cesedin başını, vücudunu kurtarma, dikme çabaları..

    Neyse ki bi parça huzur bulacağı sanılarak bedeni mahmud baba haziresine defnediliyor fakat 16 yıl sonra buradan yol geçeceği gerekçesiyle mezarı açılıyor, kemikleri toplanıyor, asya'dan avrupa yakasına gönderiliyor.

    Son sözlerinde '' çocuk.. çocuk..'' diye sayıklıyor üstad.

    Kalbinde kızının özlemi ile ne yaşarken ne de öldüğünde huzur bulamıyor, tutunamıyor.

    O her ne kadar tutunamasa da biz eserleri ile edebiyatımıza ve hayatımıza kattıkları ile

    O'na tutunuyoruz..

     
  5. psikolojik bir tespit bırak

    mevsim ne olursa olsun, cumartesi bahara ait bir gündür.