Küçük bir Alıntı:
'bütün geçmiş zamanlardan beri bilim insanı sosyal hayat bakımından gittikçe daha çok tüketmeye çalışan bir varlık haline getiriyor. fakat insan, her ne kadar şimdi kendisini böyle hissetse de gerçekte böyle değildir. mütemadiyen, gece ve gündüz bütün anlarımızı yaşamak için yemekle değil, yemek için yaşamakla geçiriyoruz. kendi hakkımızda en küçük düşünme zamanımız bile yok. bu zamanlar, her gün bizden daha fazla alınıyor ve biz de sadece tüketmek için çalışması gereken birer varlık haline geliyoruz. tüketim felsefesinin dünyada meydana getirdiği ritmi, her gün yeni tekniklerin yardımına ve insanın gece gündüz çalışmasına rağmen tüketimden dolayı insanın daha az kazanmasına sebep oluyor. her zamankinden daha fazla saatleri, daha yeni tüketimlerin temini için kurban etmek gerekiyor. çünkü tüketim ve tüketim artışı, satıştan pay ve kar elde eden kimselerin elindedir. onlar dünyada azınlıktırlar ama afrikalı, asyalı ve bizzat avrupalının, yani insanın her şeyi tüketmesinden yararlanıyorlar. fakat biz daha tüketici oldukça daha fazla ilerlediğimizi zannediyoruz. hayır, hayır biz satıcının kurbanı olmuşuz. biz bütün zamanlarımızı, onların bize yükledikleri sahte tüketimlerin temini için feda etmişiz.'
Arka kapak:
Ben, kendi dinimi, kendi edebiyatımı, kendi duygularımı, keder ve ızdıraplarımı, dertlerimi ve ihtiyaçlarımı düşündüğüm zaman, gerçekte kendimi düşünüyorum. Benim bireysel değil, toplumsal ve tarihsel özüm, bu kültürün doğup ortaya çıktığı kaynaktır. Dolayısıyla kültür, benim toplumumun, tarihin varlığı olan yapının tecellisidir, yansımasıdır; fakat özel şartları olan kendine özgü tarihsel dönemde yer alan, farklı kökeni olan, maddi, ekonomik ve sosyal yapının meydana getirdiği özel dertlere, düşüncelere, anlayış ve eğilimlere alışmış bir toplumda bir takım sahte taktikler, o toplumun kültürünü zihninden siliyor. Sonra başka bir zamana ve tarihsel döneme, başka bir ekonomik sisteme, başka sosyal ve siyasal bağlara ait olan kültürü benim kültürümün yerine yerleştiriyor. Artık ben kendimi düşünmek istediğim zaman, başka bir toplumun kültürünü kendi kültürüm olarak düşünüyorum; o zaman kendime ait olmayan dertlere muhatap oluyorum. Benim kültürel, felsefi ve sosyal gerçekliğimle uyuşmayan problemlerden dolayı feryadı figan ediyorum. Neticede o topluma ve o toplumun sosyal, ekonomik, siyasal ve tarihsel şartlarına ait olan, bana ait olmayan idealler ve ızdıraplarla karşılaşıyorum. Fakat o dertleri, ızdırap ve idealleri kendi dert, ızdırap ve ideallerim olarak görmeye başlıyorum.