Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
questyoungBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
"Yahşi cazibe" (2010 yapımı)adlı dizide gerekli gereksiz kullanılan, dinleyenlerin diline pelesek olan repliktir. Dinlerken hiç komik gelmez hatta kızılır. Biraz sonra kendini söylerken bulursun:
"Mağdurum,
Mağdurum da mağdurum,
çok mağdurum mağdurum,
Mağdurum da mağdurum,
Ben mağdurum mağdurum."
Bu repliğin o yıllarda popüler olmasının sebebi ak parti'nin "mağdurum" söylemleridir.
Bu yıllarda da tekrar hatırlanması chp'nin "mağdurum" yürüyüşüdür.
Gençlerin yanlış bildiği reklam sloganıdır.
Reklamdaki gönderme tereyağına değil sanayağınadır.
Efendim, 1960larda hollanda-ingiltere ortaklığındaki "unilever" firması "sana" markasıyla türkiye pazarına ilk giren margarindi. Amerikan soya yağından üretilen sana, ucuzluğu ve lezzetiyle, piyasada rakipte olmayınca piyasanın tek hakimi oldu. Öyleki 50 yaş üzeri bir çok insan margarin sözcüğü yerine "sanayağı" kullanır. 1980lerde yanılmıyorsam sabancı "marsa" firması olarak "luna" marka margarin üretiyor, bir türlü pazardan istediği paya ulaşamıyordu. 1990ların başında "yoksa siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunu?" mottosuyla bir çok reklam filmi çekilmişti. Hatta sanatçı "gulriz sururi" "a la luna" isimli bir yemek-sohbet programı yapıyordu. Özel tv kanallarının ilk yıllarıydı.
İnsanı katil yapabilecek potansiyele sahip komşudur. Bir kez bana cehennemi yaşatmıştır. Onun içindir ki son 14 yıldır oturduğum evlerim(şimdi oturduğum 3.) hep müstakildir. Bu çağda hala soba, kömür ve kova ile uğraşsam da mutluyum vesselam.
Bana nedense turgut özal'ın tasarrufu teşvik fonu'nu hatırlatan sistem. 18 mart 1988'de başlayıp 2000 yılında sona eren devletin çalışanlardan zorla para toplaması durumuydu. 2003 yılında geri ödenmesi için yaptığı düzenleme akp'nin ilk olumlu icraatlerinden birisiydi. Benim paralar başka bir vatandaşın numarasına yattığı için uzun uğraşlardan sonra üç yıl sonra ancak alabilmiştim paramı. Demek ki birilerinin sıcak paraya gene ihtiyacı var ki insanlara zorla tasarruf yaptırıyorlar.
17 yy'da istanbulda yaşanan bir ayaklanmadır.
bu olayı anlamak için olayın 16 yıl öncesinden anlatmaya başlamak istiyorum. efendim
1640 yılında 4. murat'ın ani vefatı üzerine 1. ibrahim 24 yaşında padişah oldu. şehzadeliğinde cellat korkusundan evham olduğu için "deli" olarakta bilinirdi. 1645 yılında girit seferine çıkıldı. ancak sefer masrafları hazineyi olumsuz etkiledi. ayrıca sultan ibrahim çok savurgandı, kadına ve lükse düşkündü. ek vergiler halkta ve yeniçeri ağalarında hoşnutsuzluk meydaha getirdi. hatta sivas valisi ayaklandı. 6 ağustos 1648'de yenicerinin ayaklanacağını anlayan vezir-i azam damat ahmet paşa topkapı sarayında bir ziyafet verdi. damat ahmet paşa'nın amacı yeniçeri ağalarını bertaraf etmekti. başına gelecekleri anlayan yeniçeri agaları sıvıştılar ve yeniçeri ocağını o gece ayaklandırdılar. fatih camii bahçesinde toplanan silahlı askerler sofu mehmet paşa'yı getirip vezir-i azam ilan ettiler ve saraya onaylattılar. saklanan damat ahmet paşa akşam saatlerinde yakalandı ve konağı yağmalandı. kendisi sofu mehmet paşa huzurunda -ne kadar yalvarsa da- meşhur cellat kara ali'ye boğduruldu.(7 ağustos 1648) cesedi bir beygire bağlanıp sultanahmet meydanındaki çınar agacının dibine atıldı. cesedi yeniceriler tarafından parça parça edildi. tarihçiler vezir-i azamı hezarpare(binparça) Ahmet paşa olarak isimlendirdiler. çok şişman olan ahmet paşanın parçaları kendini bilmez yeniçeriler tarafından "insan yağı mafsal ağrılarına çok iyi gelmektedir" diyerekten zorla halka satıldığı rivayet edilir. intikam alır korkusuyla sultan ibrahim tahttan indirildi ve 18 ağustos 1648 de cellat kara ali'ye padişah da boğduruldu.
oğlu 4. mehmet padişah oldu. 1856 yılında girit savaşının hala devam ediyor olması sebebiyle ekonomi iyice bozulmuştu. yeniçerinin maaşı bakır oranı yüksek akçeyle ödendi. alışveriş yapmak isteyen asker ve esnaf arasında problemler çıktı. maaşlarını alamayan sipahiler, düşük değerli para alan yeniçeriler ve bir kısım halk ayaklandı. durumun vehametini anlayan padişah ayaklanmacılarla görüşmek zorunda kaldı. ayaklananların istediği otuz kadar yönetici öldürülüp cenazeleri verildi. Cesetleri alan ayaklanmacılar hemen oracıyta vücutlarını parçaladılar ve başlarını o meşhur çınara astılar.(8 mart 1856) bu olaya çınar vakası veya vaka-i vakvakiye denir.(vakvak hint mitolojisinde meyvesi insan başı olan ağaçtır.)
Ayaklanma sonrası büyük sükse yapan elebaşılarının 2 ay sonra bir toplantı tertiplenerek boynueğri mehmet paşa tarafından defterleri dürülmüştür.(8 mayıs 1856)
aradan 180 yıl daha geçti. 1826 yılında yeniçeri ocağı 2. mahmut'a karşı gene ayaklanmıştı. bu kez padişah'ın asakir-i mansure-i muhammediye isimli yeni ve modern bir ordusu vardı. Ulema ve halk yeniçeriden bıkmıştı. ayaklanan yeniçeri topa tutuldu. yakalanan her yeniçeri öldürüldü. cesetleri gene bu çınarın altına toplandı.7 yeniçeri ağası dallarına asıldı. bu olaya tarihçiler vaka-i hayriye(hayırlı olay) dediler.
bu çınar cumhuriyet dönemine kadar yaşadı. Sultanahmet camii ve ayasofya arasındaki park düzenlemesi sırasında her nedense kaldırıldı.
Tarihteki yolculuğumuz bugünlük bu kadar efendim. Sabah da olmuş zaten. saygılar...
1. | bolsuic |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |