Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Okuyiyenmmemurolun

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

83 entry 28 konu hiç puanı yok
20.03.2022 22:33 son işlem tarihi takip etme takip et

Tek başına tatile gitmek.

Herhalde yeryüzünde yapılması gereken en huzur verici aktivite. Ailenizle gittiniz diyelim, her şey iyi hoş ama aile içerisinde olan saygı çerçevesinden ötürü rahat edemezsiniz, özgürce içemezsiniz, biriyle flörtleşemezsiniz. Arkadaşlarla gidildi diyelim, ortam güzel eğlenirsiniz arkadaşınız da kafa dengiyse ancak biriniz hazırlanırken diğeri ya bekletir ya sizin yapmak istediğiniz aktiviteyi o yapmak istemez ya da dedikoduyla şunla bunla zaman geçer durur. Sevgiliyle gitmek yine güzel romantik vs. ama bir yerden sonra özgürlüğünüz elinizden alınıyor. Her yere onunla gitmek zorundaymışsınız gibi bir şey ortaya çıkıyor. Bir de ağır solcu bir manitaysa yandınız sistem eleştirisinden bu niye bu kadar pahalıdan, girer. Bütün her şeyin israf olduğundan yakınır. Sizde öylece dinler durursunuz he bir de hanzoyla bu arkadaş sizinle ilgilenmek yerine denize giren rus manitalara bakar, tatili zehir eder bırakır. Yalnız gidin arkadaşlar, gezin tozun ne kavga ne gürültü. Çocuksuz bir ortamsa eğer mükemmel bir tatil geçirirsiniz.

20.03.2022 22:33
  1. churchill

    Genciz daha, keşfetmemiş o kadar şeyimiz var, ee bir de hem okuyup hem çalışayım derken derken parasızlığın ve orta doğu cehaletinin sarmalında savrulup durur insan. Bahsedeceğim Wiston olan Churchill değil yanlış anlaşılmasın. İçecek olan Churchill. Şimdi efendim yaz ayları girdim bir kafeye çalışacağım, ilk kez lüks statüsünde bir cafede çalışacağım, biz görmüşüz köyümüzde ayran-çay, hee geldiyse şehirden biri olur elinde bir sarı bir de siyah kola. Neyse efendim girdik işe konuştuk anlaştık patronla geç kasaya başla, dedi. Yanıma da işi öğretsin diye birini verdi. Geldi müşterinin ikisi durdu karşımda kaypakça. Saydı yediklerini içtikleri '' Bir Fajita, bir milkshake, 2 espresso, 2 de churchill, Frozen..'' Düşünüyorum içimden Fajita ne? milkshake ne? Espresso ne?, Diğer saydıkları zaten aklımdan bile geçiremedim isimlerini. 2 patronum var imiş ilk iş gününde sadece biriyle tanışmıştım, baktım çalışan gibi duran, uzun saçlı siyah tişörtlü bir bey karşımda çağırdım yardım istedim halletti, aşırı samimi bir şekilde gönderdim herifi tabi ama sonra patron olduğunu öğrenince utanıp morarmıştım. Neyse aldım menüyü elime baktım Anam bir de ne göreyelim, karmaşık kurmaşık isimler hepsi de birbirinden değişik yemekler içecekler. Neyse efendim aşırı pahalı olduğundan servis edilmezdi çalışana biz Kuru fasulye ayranla devam ettik uzun bir süre çalışmaya ama nasıl merak ediyorum şu menüdeki içecekleri. Hele MoJitoyla churchill nasıl havalı isimler öyle. ee Churchill'in bardağı da 15 lira kim bilir ne var içinde. Neyse efendi ben la bu Churchillin tadı acep nasıldır diye düşüne durayım o sırada hayat beni üniversitenin kollarına atıp dursun günler geçti İstanbul'a geldim artık bir kafede oturacak kadar param var cebimde ama ezilmişlik hissi midir nedirse artık biraya yatırdığım serveti yatıramıyorum churchill'a. Partiler yapılıyor manitayla buluşulup bir şeyler içiliyor ama o churchill asla içilmiyor. Sonra bir gün tak etti tabi sen mi büyüksün ben mi diye yalpaladım churchill'a. Gideceğim bir bara ve sırf seni sipariş etmek için. Gittim bara baktım kapıya iş arkadaşı arıyoruz, diye bir ilan. Durdum önünde aklımdan uçup gitmişti Churchill çünkü yine ekonomik bir buhranın içerisinde bulmuştum kendimi churchill içmek için gittiğim bara işe girerek devam etmiştim bu hengameli tutarsızlıklarla dolu iki kapılı hanın yolunda. Yine o yüce bar kapısının içinden churchill içerek değil, işe girerek geçmiştim. Hüsranlı bir yalnızlık kaplamıştı içimi, yüreğimi o tuzlu limonlu soda kokusu yakmıştı dilim yerine. Unutulmuştu churchill... Yıllar sonra yine düştü yadıma benim asla tadını bilmediğim hasret ve büyük sabırla beklediğim en sevgilim. Çıktım bugün tuttum a101'in yolunu önce soda sonra limon aldım. Heyecanla mutfağa gidip sıktım limonun suyunu, attım içine himalayadan gelen özel tuzu, sonra köpürte köpürte döktüm sodayı. oturdum koltuğuma açtım youtube'dan Leonard Cohen'den Dance Me To The And Of Love, aldım elime Churchill'i ilk yudumumu aldım ve hayatımın aşkıyla sonsuza dek sürecek bir mutluluğun kucağında kendimi buldum.

     
  2. Öğrenci evi

    Öğrenci evi nedir ne değildir,

    Maalesef ki zorlu şartların olduğu bir yaşam alanıdır. Asla ara kat bir öğrenci evi bulamazsınız ya yerin en dibinde ya da çatı katıdır iki durumda da mağdur öğrencidir. yerin dibinde nem ve rutubet bitmez, çatı katında da donarsınız. Eşyası azdır bir yatak bir buzdolabı bir de ocağı vardır ama fırını yoktur bu evlerin. Evet dağınıktır çünkü sabah okula gidilir taa akşama kadar e genciz sosyalleşelim azcık denildiğinden temizliğe pek vakit kalmamaktadır. Öğrenci evinin dolabında sadece tuz olur o da dolap boş kalmasın, diyedir. Çünkü alın güçleri düşük değil yoktur öğrencinin. Her öğün makarna yapılır büyük bir yalandır, çünkü artık makarna da 5 lira olmuştur onun yerine çoğunlukla salça ekmek, yumurta falan yenilir. Her taraf kitap ve fotokopi notlarıdır, vizesi finali derken bir bakmışsınız ki kağıt fabrikasının orası olduğunu düşünürsünüz. Geleni gideni eksilmez öğrenci evinin tıpkı bayramda ziyaret edilen büyüklerimizin evi gibi yurtta kalmak zorunda kalan öğrencilerin azcık sıcak yuva ortamı göreyim diye gelebildikleri tek evdir öğrenci evi. Kirası ederinin 2-3 katıdır, ev sahipleri fırsatçıdır bilir öğrencinin mecbur olduğunu verir evini o fahiş fiyata zaten başka çaresi yoktur öğrencinin. Kyk yurdu çıkmamış öğrencilerin sığınağıdır ne yetişkindir ne de çocuktur öğrenci iki arada bir derede kalmış parasız gezmek zorunda olan gençlerin mekanıdır. 3 battaniyesi vardır 5 kişilik öğrenci evinin kimi havluya sarılıp uyur geceleri kimi montunu giyer öyle dalar hülyalara. Mağdurdur öğrenci okulda da mağdurdur çünkü öğretmenler sanki hiç öğrenci evinde kalmamış gibi ''İmkanınız var biz ne zorluklarla okuduk'' kafasındadır ama bilmezler ki yapılan istatistiklere göre İstanbul'daki yurtlarda her bir yatağa 32 öğrencinin düştüğünü. Öğrenci çıkar eylem yapar, kimse ilgilenmez bile, hiç bilmediği bir cemaat yurduna gider mecbur istismar edilir hem maddi hem manevi. Öğrenci sırat köprüsünde gibidir, ne düşmüştür o köprüden cehenneme gidebilmiştir ne de geçebilmiştir o köprüyü cennetti yaşayabilmiştir. Velhasıl kelam her şeye rağmen yaratıcılıkla bezenmiştir, kah görürsünüz çataldan anten yapılmış kah görürsünüz boş sigara paketlerinden zigon sehpa. protein yoktur yemeklerinde sadece karbonhidratla beslenir ama ölmez sağ çıkar o çilehaneden. Çıkınca onu daha zor bir yolculuk beklemektedir işe girebilmek için kuyruklar bekleyecektir ama yine de sürüklenir gider o hengamenin arasında.

    Tüm bunları nerden mi biliyorum, öğrenci evinden okuyiyenimmemurolun'dan sevgiler saygılar tüm sözlük ahalisine. Bu arada kimse çıkarıp burs da vermez bu insan evladına çünkü herkese öğrenciler parasız diye yana yakıla gezmek daha vicdan rahatlatıcı bir eylemmiş gibi gelir ki öyle de zaten.

     
  3. imamlara resmi nikah kıyma yetkisinin verilmesi

    bu problemi insanların hiç evlenmemesiyle çözebiliriz. Bekarlık sultanlıktır arkaşlar bakın etrafınıza bir tane bile mutlu evli çift yoktur.

     
  4. İstanbul'un tekrar kırmızıya bürünmesi

    Ya ne olacağıdı. Tamamen kapanmaya gidilsin demiyorum ama en çok bulaş maalesef okullarda gerçekleşiyor özellikle üniversitelerde. Ben de covid temaslıyım ancak sınavlarımı kaçırmamak adına test olmayacağım çünkü benim yerime Fahrettin Koca mı girecek sınavlara bir de özel okul her kaldığım ders kredisi için burnumdan fitil fitil getiriyorlar o parayı. Bence kapanmasın da zaten ölen ölsün kalan sağlar bizimdir.

    Dünya nüfusu giderek artıyor ve bir süre sonra gezegen bu durumu kaldıramayacak üstelik mikrop gibi durmadan doğaya plastik atıyoruz. Okumamış kesim 10-20 tane çocuk yapıp salıyorlar sokağa onlar da cahil kalıp yaşam standartları düşüyor. Doğal seçilim burada da kurallarını koyacak elbet. Üzülüp ağlamanın bir mantığı yok. He diyeceksiniz ki peki bu virüs seni öldürse aynı düşüncede olacak mısın, kesinlikle evet. Yeryüzü kaç kere kıyamet yaşadı bu doğal seçilimde elenecek kadar dirayetsizsem kesinlikle ben de elenmeliyim.

     
  5. bozuk parayla alınca bedava aldım sanmak

    tatlım bozuk parayla ekmek bile alınmadığı için geçmişte kalmış bir duygu sirkülasyonudur, dediğim hede hüdü.