mensup olduğum ve fakat bu mensubiyetten pek de gurur duyamadığım memlekettir. yakın doğu illerinden hastaneleri için şehri ziyaret eden vatandaşların kendisiyle ilgili her daim bir "yanlış yönlendirme-yanlış adres gösterme" hikayesi anlattığı şehirdir. rivayet odur ki; 93 harbi zamanında çetin kış ve savaş şartlarının yaşandığı günlerde, erzurumlu, kendisine misafir olmasınlar diye, bir kısım insanı yanlış yönlendirerek ardında bir yerleşim birimi olmayan tepelere yönlendirmiş ve insanlar orada donarak ölmüşlerdir. bu efsane çeşitli türevleriyle günümüze kadar gelmektedir.
erzurumdan 5 yaşında çıkmış bir insan olarak her zaman erzurumluların neden bu kadar itibar sahibi olduğunu,dadaş! diye pohpohlandığını merak etmişimdir. zannederim bu itibar, şimdilerde pek azı kalmış yiğit anadolu insanı bir numune gibi hareket etmiş neslinden ileri gelmektedir. bugün erzuruma her gittiğimde, şehrin öğrenci-asker bağımlı ekonomik gerçekleri düşünüldüğünde bir tezat oluşturduğu açık ise de, esnafların hemen hepsinin asık ve samimiyetsiz çehreleri, alışveriş olmadı ise-neredeyse dövecekmiş gibi müşteriyi kapı dışarı etmesi, mertlik demek olan dadaşlıktan eser kalmayışı karşılaştığım hakikatlerdir.