sosyolog bir yazarın yaşadığı durumdur.
bir anlık öfkeden öte bir durum.
hem sosyolojik, hem bireysel.
sosyolojik; büyük koltuklara oturduğunda kendini bir şey sanan yönet(emey)ici kılıklı bazı insanların, yapması gereken işleri yapmayıp personeline ait sosyal medya hesaplarını inceleyerek iş ortamı ve çalışma saatleri haricinde sohbet ettiklerine dair anılarını içeren fotoğrafı alarak bu durum için bir diğer yönet(emey)iciye talimat vererek "bu tür paylaşımlar yapmayın" uyarısında bulunmasıdır.
sosyoloji nerede derseniz, hani liyakat? özel hayatın gizliliği? etik?
kime ne kimle nerede ne içtiysem - ki demli bir çay, yanan sobanın yanında- , "iş" veya "mesai" dışı, ortam ilgisiz.
hadsizlik.
bireysel; daha fazla bir şey demeye gerek bulmuyorum.
hadsizlik, dedikodu, işsizlik, mobbing...
benim daha bu dünyayı kurtarmam lazım, çocuklar ölüyor bir yerlerde, ah yanarak can verdi canlarımız, bizim uğraştığımız işe bak.
bahsi geçen yöenet(emey)ici geçenlerde kul hakkı vs paylaşıyordu. aynen böyle devam. sizin gibiler o koca koltukları meşgul ettiği müddetçe öğrenci yurdu değil kocaman yurdumuz yanacak bu gidişle.
insaf.
gelelim telefona, maksat telefon değil elimde ne varsa (şahsıma ait defter,kalem,telefon) fırlattım sinirden. devletimin masasını sandalyesini meşgul eden bu şahıslar yüzünden hakim olamadım kendime.
önemli değil giden telefon olsun. benim sosyal medya hesabımı takip ettiği kadar sorumlu olduğu birimleri kontrol etse, hafta başından beri seferber edildiğimiz işler bu hale gelmeyecekti.
demek ki ben işten daha önemliyim, işimiz benim hesaplarımı kontrol edip nerede çay içtiğim. devetin işi nasılsa yürür, değil mi? söyleyecek yazacak çok şey var, çok.