AKP bu ülkenin damarlarına dini boca etti. Caminin minaresinden okulun kürsüsüne, devlet dairesinden televizyon ekranına kadar her yere siyasal İslam'ın propagandası işlendi. Yirmi yıldan uzun bir süre boyunca bu toplum, dinin siyasallaşmış en iğreti haliyle yüzleşti. Sonuç: din yorgunluğu.
Bugün gençlerin ağzında deizm, ateizm, "dinsiz ama ahlaklı" gibi kavramlar boşuna dolaşmıyor. Bu sadece inanç değişimi değil; bir toplumsal refleks. Çünkü herkes gördü: Din siyasetin eline düşünce, inanç yozlaşır, cemaat yobazlaşır, ahlak kaybolur.
AKP sonrası Türkiye'de çok hızlı bir sekülerleşme kaçınılmaz. Dini bu kadar hoyratça kullanan bir iktidarın ardından, toplum aynı ölçüde güçlü bir ters tepki üretecek. Üniversite kampüslerinde, şehir meydanlarında, sosyal medyada çoktan başladı bu dalga. Yarın iktidar değiştiğinde, din kamusal alanın tepesinden çekilecek; din, birilerinin kafamıza kakacağı ideoloji olmaktan çıkıp bireysel tercihe indirgenecek.
Ama şunu da unutmamak gerek: Cemaatler, tarikatlar, geleneksel dindarlık Anadolu'nun içlerinde hala diri. Onlar da kaybettikleri iktidarın intikamını almak için daha çok kenetlenecek. Yani Türkiye'nin önünde iki damar var: Biri hızla sekülerleşen şehirli gençlik, diğeri kaybı telafi etmeye çalışan dindar muhafazakar damar.
Kim kazanacak? Cevabı basit: Zaman, gençlikten yana işler. AKP sonrası Türkiye, dinin gölgesinde değil; özgürlük, bireysellik ve akılcılık üzerinden yeni bir toplumsal sözleşmeye doğru akacak. Dinin siyasetteki gölgesi zayıfladıkça, gerçek inançlılar da rahatlayacak, çünkü din siyasetçinin kirli elinden kurtulacak.
AKP'nin en büyük ironisi şu olacak: Dini kurtarma iddiasıyla yola çıkıp, bu topraklarda tarihin en büyük sekülerleşme dalgasını tetiklemiş bir iktidar olarak anılacak.