Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
karşıtların birliği ya da karşıtların savaşımı olarak da bilinen, diyalektik materyalizmin olaylara ve olgulara bakış açısının idealizmden ayıran çizgilerden biridir. çelişki denilen kavram her ne kadar gündelik hayatta bize antipatik bir kavram olarak lanse edilse de ya da kendimizce öyle düşünsek de esasında var olmanın önemli bir kısmını açıklar. esasında tam da bu noktada devinim giriyor devreye. bu birlik ya da savaş her alanda mümkündür. fikirler, doğa ve toplum bazında da bulunur. materyalizmde ise çelişkiyi-karşıtların birliğini-savaşımını değişimin kendisi ile de ilintilenmiştir. heraklietos bunun en önemli örneklerini verenlerin başında gelir. günlük hayatta bize olumsuz gelen durumlar aslında çok önemli durumların açıklayıcısıdır. buna çürüme, paslanma ile örnek verip belli elementlerin savaşını, ayrışımın, bileşimini gösterir.
yaşam ve ölüm de aynı şekilde bir savaş halindedir. ölüm bize ne kadar ürkütücü gelirse bile canlı türünün devamı için gereklidir. keza sosyolojik manada da vardır bu birlik. belirli zıtlıklarla farklı bir sınıf doğar.
bu realitenin önemini bilmemek çoğu şeyi kaçırmak demektir. devinim, değişim, rekabet, çelişki, savaşım ve birlik şeylerin özünü görmemeyi ifade eder kanımca.
Şimdi birkaç anlamı bilinmeyen felsefe mefhumu kullanıyor diye sanırsın çığır açmış, sanırsın alaşağı etmiş düşünce sistemlerini. Nerden tutayım dersen elde kalıyor. Eskiler derdi ya; "Hat galat, imlâ galat, inşâ galat, manâ galat!"
Şimdi diyalektik nedir ona bakalım: "gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi" bir nevi akıl yürüterek araştırma yapmak olarak anlayabilirsiniz. Hegel ise tez artı antitezin teze dönüşmesinden bahseder. Muhtemelen şahıs Hegelci, idealist... diyalektik materyalizmi idealizmin antitezi olarak yazmış. Yani şöyle olmuş şahsa göre, diyalektik materyalizm diyalektikten önce doğuyor ve tez halindeyken birisi gelip antitez oluşturmuş. (Gülücük)
Şimdi üstüne üstlük tümden reddetme demiş bakın Marks ne diyor: "benim diyalektik metodum, hegelci metoddan esas bakımdan farklı olmakla kalmayıp onun tam tersidir, hegel'in muhtar bir süje haline soktuğu mantık anlayışı, ona göre gerçeğin yaratıcısı olup, gerçek bunun dış tezahürüdür. bana göre ise, tam tersine; ideal, insan beynine nakledilmiş ve çevrilmiş maddeden başka bir şey değildir."
bir şey daha var, paradoks isterseniz çelişki deyin salt bir şekilde kaldırılamaz. Diyalektiğe ters.
Tanım: Hegeltan diyalektiği ve materyalist diyalektiği çok uzun uzun yazacaktım da enerjim, tahammülüm yok artık bilgi paylaşımına.
olgusal bağlamda hedonist istenç ve ampirik mazoşizmin birleşmesiyle özde bir anıklık oluşması.
(reyiz gibi entry yazmak çok kolaymış lan,felsefi terimler sözlüğünden cümle başına rastgele 5 sözcük seçip rastgele yerleştirin,tamamdır.)
Hegel, Hegel diyalektiğini ve idealizmini bilmeyen, anlamayan genç hegelciler rahatsız.
Tanım: felsefe sözlüğü dağıtacağım.
İnsanlık tarihinde felsefenin en önemli soru ve sorunlarından olan varoluş anlayışı ve buna verilen cevaplar üzerinden felsefe, bilim gelişti diyebilir miyiz?
Bu konu ise iki yorumlama ile çıkıyor sahneye ve ayrılıyor birbirinden. İdealizm/materyalizm. Zaman ve kümülatif de önemli gelişim açısından. Hal böyleyken idealizmi de tam anlamayan hatta felsefe sözlüğüne ciddi manada ihtiyacı olan genç Hegel bilmez idealist hegelciler, red etme kavramını kullanmış bulunmuş. Bulunmuş diyelim yoksa hiçbir gerçek hegelci muhtemelen böyle bir kavram kullanmaz. Öncelikle birbirine reaksiyon olarak doğmamış şey nasıl birbirini reddeder ki. Şunu anlamak gerekir ki felsefede düşünce sistemleri/gelişimi birbirini doğrulama, reddetme işlevi görmüyor. Konuları, alanları doğrulama veya yanlışlama yapmak değildir. Salt bir bilgi ve yetenek de yoktur. Dolayısıyla bu düşünce sistemlerinden bir şeyleri kanıtlama, reddetme, olumlama gibi talepler anlamsız olur.
İdealizm (apiorri) ruhun doğadan önce olduğunu söyler ve bu durumda düşünce maddeden ayrıdır savı üzerinden yürürler. Materyalizm ise varlığa ruhtan önce değer verir. Madde bilinci belirler. İlk madde vardır demektir bu da yani düşünceden önce vardır.,Hem düşüncenin hem de doğanın gelişim yasasıdır. Dinamiktir, doğada çoğu şey birbiri ile ilintilidir ve her şey değişe. bilim de bu sayede gelişmiştir.
Son olarak şunu söylemek gerekirse Hegel idealizme son noktayı koyan ve idealist felsefenin en büyük temsilcisidir. Modern diyalektiğin kurucusu.
Düşünce sistemleri birbirlerinden faydalanır. Keza marks, başının üzerinde duran diyalektiği ayakları üzerine oturttum der. Maddesel temele yani...
Üstelik Marksizmin üç saç ayağından biri Alman felsefesidir. Alman felsefesi içinde olanlardan biri de Hegel ve çok da önemli felsefecilerindendir.
Öyle bir ağacın tepesinde oturup ıskalayan şerhler yapmakla olmuyor o işler. (Gülücük)
Not: bu başlığa sürekli felsefe notları girilecektir.
Bir tane rahip iktisatçı vardı Ortes. Hoş o dönem öncesi ve sonrasında iktisatçı çok din adamı vardı ya.. Venedikliydi yanılmıyorsam. ''İktisadi iyilik ile iktisadi kötülük birbirini dengeler'' demişti. Yine kendisi gibi iktisatçı olan ve sonrasında gelen bir kilise rahibi Townsend'de buna benzer bir görüşle ''yoksulluğa zenginliğin zorunluluğu'' demişti. Ayrıca Ortaçağ hep çağ.. Artı değeri bir sonuç değil de neden olarak alan klasik iktisatçıları düşününce nasıl da çark ediyor. Ricardo ve Smith'den özellikle bahsetmeyeceğim. Smith'in bir öğrencisi vardı, elle tutulur daha isabetli şeyler yazan. İsmini hatırlamadım ama soyismi Eden mıydı? İsim hafızam köreliyor. :) Neyse bu sadece bir anekdottu.
Yani burada yoksulluğa teorik ve pratik manada karşı çıkmayı bir nevi Tanrı'nın düzenin bozma Tanrı'ya karşı çıkma diye karşı çıkıp öve insanlara da böyle telkin ediyorlardı. Sefaleti ebediyetleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hem mistik hem de bilinçli bir ekonomik bilgi dahilinde gerek devlet eli gerek teolojinin arkasına sığınarak topluma bu aşılanıyordu. Dinlerde bunu destekleyen söylemler bulunur. En azından o anlama gelen çok örnek vardır. İsa'nın yoksulların boyun eğme noktasında seslenişi vardı Luka'da. Ha bunları subjektif olarak değerlendirebilirsiniz. Dipnot: Yalnız Luther'e ayrı bir paragraf açmak lazım. Zira kendisini subjektif olarak değerlendiremezsiniz. Tarihin akışı içinde bir şeylerin olmasına sebep olmuştur bu zaten olağandır diye düşünüyordum önceden ama değil. Prenslere hizmeti de platon'dan mülhem tanrı-hükümdar halefi olarak gördüğü planlı..
Bir de tarih dediğimiz şeyin araştırılma noktasında kendi koşulları, yeri, zamanı içerisinde değerlendirme kuralı bardır. Katılıyorum. ''Tarih, sınıflar arası bir mücadeledir.'' Ve aynı zamanda kanlı bir sulak..
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |