Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
tutarsızlık normal ve korkulmaması ya da yadsınmaması gereken bir şey çünkü:
arkeoloji bilimi ve bilimin diğer dalları sürekli yeni şeyler keşfediyor.
buluntular arttıkça tarih hakkında bilinenler yeniden şekilleniyor.
kabaca paleolitik çağ, neolitik çağ, mezolitik çağ gibi sınıflandırılan çağlardaki ya da daha öncesinde insan yaşamı hakkında sadece tahminlerde bulunuyorlar.
elde edilen bulgular arttıkça bazı fikirleri kabule devam edip bazı görüşlerden vazgeçiyorlar.
dini metinlerin yorumlanması da gelişmeye açık.
o alanda da zamanla ilerlemeler kaydediliyor, yeni ve farklı yorumlar gündeme geliyor.
Gizemli gelen bazı konular netleştirilmeye çalışılıyor.
Bilim insanlarına düşen sürekli merak etmek ve düşüncelere bataklığa saplanır gibi saplanmadan araştırmak.
Not: Arkeoloji "akıllı insan yani günümüz insanı" anlamında tarihi daha kısa tutmuş gibi. daha önceki buluntuları, iskeletleri, mağara resimlerini ve taş aletleri insan olmayan insansılara bağlamış. insansıları ise insan ile bir kısım primatlar arasındaki bir canlı türü olarak değerlendirmiş. Kısaca dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. ortalığı toz duman eden evrim teorisine. Bu konuda evrim ağacı videolarını seyrediyorum. keşke bir zaman makinemiz olsaydı da neler olup bittiğini görebilseydik demekten başka çare yok.
Göbeklitepe sütunları t şeklindeydi de karahantepe sütunları neden öyle değil ?
Yine ockham'ın usturasına dönersek:
Aşırı basit ve sıradan bir vatandaş olarak şöyle bir açıklama getirebilirim:
Sütunlar Göbeklitepe'de t şeklinde yapıldı çünkü halatları bağlayıp o tepeye kadar çekip taşımaları gerekiyordu. İnsan gücüyle ya da hayvanlar yardımıyla çekebilmek için bağlanması kolay olsun diye T şeklinde çıkıntılar yaptılar.
Karahantepe sütunlarında bu olmadı çünkü sütunlar oraya sonradan getirilmemiş olup yekpare kaya oyularak yerinde inşa edilmiş, o yüzden tepe kısmına çıkıntı yapmaya gerek duymamışlar.
sütunlar helezonik olarak yukarıdan bakılınca tıpkı bir salyangozun kabuğu gibi dairesel yapının içine doğru dikilmişler.
uzun ve dikdörtgen sütunlar dar kenarları içeri bakacak ve geniş yüzeyleri birbirine bakacak şekilde tıpkı bir domino taşı dizisi gibi peş peşe dizilmişler.
aralarına taş dolgusu ile duvarlar örülüp sütunlar bu şekilde birleştirilmiş.
aslında bu sütunlar yapının taşıyıcı kolonları olarak da düşünülebilir.
sanki yapının varsa eğer kapısından girip helezonik bir koridordan dolana dolana geçip merkeze ulaşıyorsunuz.
Sanki katlı otoparkın en altına inmek için dolanmak gibi.
ortada diğerlerine göre çok daha büyük ve birbirine bakan iki sütun var.
Onlar da T şeklinde.
böyle bir yapının içinde sesler nasıl bir etki yapar onu da merak etmedim değil.
deniz kabuğuna kulağımızı dayayınca duyduğumuz sesler gibi ortamın akustiği çok farklı olur herhalde.
Bana kalırsa çatıyı bu iki sütun ayakta tutuyordu.
Herhalde bu yapıların bir de tavanı vardı.
Muhtemelen sazdan ya da ağaçtan bir çatı oluşturulmuştu.
bu teşkilatı kurabilen insanların yapı işlerinde ağacı kullanmadıklarını söylemek çok mantıklı olmaz.
çanak çömlek çağından çok önce bu yapılar inşa edilmiş deniyor da.
e durun bakalım daha o dönemin çanak çömlekleri bulunmadı.
galiba bazı kafatası parçaları bulunmuş fakat o döneme ait yaşam belirtileri bulunan bir sahaya ulaşılamamış.
işin garibi bu helezonik yapıların tamamını gün yüzüne çıkarmayı düşünmüyorlarmış.
örtülü ve sağlam kalması tercih ediliyormuş.
çıkarmayıp ne yapacaklar çok merak ettim.
üzerinde oturup yeni bir şey bulamıyoruz bari tahminlerde bulunalım mı diyecekler ?
şu anda Ferda Yıldırım'ı izliyorum.
zehirli mikrofon yapımcısı coşkun deniz açıklıyor.
sanırım dikkatli bir takipçi bir şeyi fark etmiş.
size de eğlenceli bir araştırma konusu olsun.
önce fotomontajla dalga geçtiler diye düşündüm.
sonra google earthü açtık ve doğruladık.
Göbeklitepe ören yerindeki bazı lokasyonlar uydudan da görülebilecek şekilde numaralandırılmış.
rakamla birden başlamışlar ve yeryüzünü işaretlemişler.
çok sayıda nokta var.
belki diğer megalitlerin bulunduğu bölgelerdir.
zaten bahsediliyordu.
bulunan yere benzer şekilde başka lokasyonların bulunduğu belirtiliyordu.
bundan da daha önce bahsetmiştim.
sıkıntı şurada:
neden insanların görebileceği şekilde işaret konmamış da uydudan görülebilecek şekilde evrensel rakamlarla işaretleme yapılmış ?
günümüzde çoktan kurumuş su yataklarının yerleri belirlenmiş.
bölgenin o dönemde ormanlarla kaplı olduğundan da bahsedilmiş.
bu yapıların inşa edildiği dönemde bölge yemyeşil, ormanlarla kaplı, pek çok tür canlıya barınak olan cennet gibi bir yermiş.
Yakınlarda bir köy varmış ve ismi "Eden" miş.
Anadolu'nun doğal orman örtüsünün ağırlıklı olarak çam değil meşe olduğunun da altı çizilmiş.
Meşenin diğer isimleri pelit ya da palamut.
yaklaşık 400 tür meşe var.
fındığa benzeyen şapkalı meyvesine de pelit ya da palamut ismi veriliyor.
ortalama ömrü 400 sene olan bu ağaç tarihte kudret ve bilgeliği simgelemiş.
Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Türkiye, Yunanistan anavatanı olarak belirlenmiş.
Türkiye'yi binlerce yıl önce hayal ederken ormanlarla kaplı olarak hayal etmemiz daha mantıklı olurmuş.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |