Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
ziratinogluBu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
peki ebola ya ilk abd?de ortaya çıksaydı? - hüsna akıncı
birleşmiş milletler?e bağlı dünya sağlık örgütü?nün ?güvenli bir gelecek? adlı 2007 yılı raporunda, son 40 yılda 39 yeni salgın hastalık mikrobunun ortaya çıktığı açıklandı. bu demek oluyor ki; her yıl yeni bir salgın hastalık ortaya çıkıyor. gerçekten de hafızamızı yoklarsak, her yıl yeni bir hastalık tehdidiyle karşı karşıya kaldığımızı anımsarız: sars, şarbon, kuş gribi, domuz gribi? ve son olarak da ebola.
?ebola?, ismini son birkaç aydır duyduğumuz, virüsler yoluyla bulaşan bir hastalık türü. son dönemde adını çok sık duymamıza rağmen, hastalığın ilk ortaya çıkışı bundan tam 38 yıl öncesine uzanıyor. 1976 yılında sudan ve demokratik kongo cumhuriyeti?ndeki salgınlarda tespit edilen hastalık, adını kongo?daki ebola nehri?nden almaktadır.
ebola bu sene, yine bir afrika ülkesi olan gine?de tekrar ortaya çıktı. daha sonra sierra leone, liberya ve nijerya?da da görüldü. hastalığın çıkışından bu yana her hafta yüzlerce kişi öldü, fakat dünya bu hastalıkla yeterince ilgilenmedi. peki neden? çünkü hastalığın yaşandığı yerler afrika ülkeleriydi. yıllarca sömürülen, ezilen, unutulan kara kıta?nın ülkeleriydi. oradaki insanlar kurtarılmaya değer miydi?!
virüsle bir şekilde temasa geçen herkes, hemen hastalığa yakalanıyor ve tedavisi bulunamadığı için hastalığın önüne geçilemiyordu. peki, hastalığın tekrar tırmanışa geçtiği ilk zamanlarda tedavi için gerekli para ayrılsaydı ne olurdu? cevabını ulusal sağlık enstitüsü başkanı francis collins veriyor; ?eğer bütçe kesintileri olmasaydı ebola aşısı çoktan bulunmuştu. hastalığa para ayrılmış olsaydı, şu an bulunduğumuz durumdan bir veya iki yıl ileride olurduk ve bu da herşeyi değiştirirdi?.
bu itiraf bize gösteriyor ki; afrika insanlığın terk edildiği yerdir. biz bunu zaten biliyorduk, ama tekrar hatırlamış olduk. afrika?da bu hastalık sebebiyle ölenlerin sayısı 5000?e yaklaştı. ülkelerin zaten çok kötü olan ekonomileri daha da kötüleşti. yaşam kalitesi daha da düştü. tüm bunlar yaşanırken, dünya sağlık örgütü birden sessizliğini bozdu ve ebola?yı son dönemin en ciddi sağlık krizi olarak nitelendirdi. peki bu ani değişimin nedeni neydi? çok basit; hastalık avrupa ve amerika?da da görülmeye başlamıştı.
burada vicdanları yaralayan bir durum söz konusu? isterdik ki, hastalık ilk ortaya çıktığında bu açıklamalar yapılsın ve o yönde tedbirler alınsın. fakat öyle olmadı? bunları yazarken aklıma insan hakları evrensel bildirgesi geldi. bildirgenin birinci maddesi, ?bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar? diyordu ve devamı da hep bu temel üzerine kurulmuştu. bu bildirgeyi kabul eden ülkeler, gerçekten ?eşit? olduklarına inansaydı böyle davranırlar mıydı? hastalık ilk çıktığında bu kadar ilgisiz kalırlar mıydı? hiç zannetmiyorum? demek ki eksik olan bir şeyler var. ülkeler bencillikten, ?bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın? mantığından bir an önce sıyrılmalı. insanlara sahip olduğu ten rengi veya ekonomik olanaklara göre değil, ruh taşıyan bir varlık olması nedeniyle değer vermeli.
bundan sonraki aşamada hastalıkla ilgili neler yapılabilir, artık bunları düşünmeliyiz. ilk olarak, hastalığın yaygın olduğu üç afrika ülkesinde özel bir karantina uygulanabilir. şu an hâlihazırda uygulanan karantina koşullarından çok daha iyi, çok daha gelişmiş bir yöntem belirlenip, o yönde hareket edilebilir. oraya gönderilen sağlık ekipleri için dış dünyayla hiçbir şekilde bağlantı kuramayacakları, fakat aynı zamanda orada çok rahat edecekleri bir ortam oluşturulabilir. bu mücadelede özellikle abd büyük bir rol üstlenmeli ve ebola tedavisinin ve aşısının bulunması için bütçe ayırmalı. abd savunma bakanlığı, savunma için 2015 yılı bütçesinin 496 milyar dolar olduğunu açıkladı. yani 496 milyar dolar ile silah, tank, füze vb. alınacak. silaha -haklı gerekçeler de olsa- bu kadar para ayıran abd, pekala ebola tedavisi için de bütçe ayırabilir, ki bu kadar yüksek bir rakama da ihtiyaç yok. dolayısıyla abd ve diğer avrupa ülkeleri bir an önce vicdanlı hareket etmeye başlamalı ve bu konuyu gündeme taşımalılar. aksi halde ebola sadece afrika için değil, tüm dünya için felaketlere neden olacaktır.
1. büyük hun imparatorluğu
2. batı hun imparatorluğu
3. avrupa hun imparatorluğu
4. akhun imparatorluğu
5. göktürk imparatorluğu
6. avar imparatorluğu
7. hazar imparatorluğu
8. uygur devleti
9. karahanlılar
10. gazneliler
11. büyük selçuklu imparatorluğu
12. harzemşahlar
13. altınordu devleti
14. büyük timur imparatorluğu
15. babür imparatorluğu
16. osmanlı imparatorluğu
1930'lu yıllarda türk tarih tezi yaratma çaba ve çalışmaları bu sayıyı 20 olarak belirlemiş ve buna göre ders kitaplarında okutulmuştur. ancak 1969 yılında trt'nin bastırdığı bir takvim ile bu sayı 16 devlete düşürülmüş ve bugüne kadar süregelmiştir. bu 16 sayısına türk tarihinin kesintisiz ve ayrıca tek bir devletten oluştuğunu ispatlamak için nihal atsız bile karşı çıkmıştır ve demiştir ki; "son zamanlarda basında görülen haberlerle ve trt'nin bastırdığı bir takvimle türklerin şimdiye kadar 16 büyük devlet kurduğunu, bu yüzden türkiye cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız bulunduğu iddiaları öne sürüldü.
her şeyimiz gibi tarihimiz de henüz kesin şeklini almış değildir. türk tarihi nerden başlayıp hangi gidişi takip eder, kimler türk'tür? bunlar henüz belli değildir. daha önce de belirttiğimiz gibi bazı büyük şahsiyetlerin türk olup olmadığı üzerinde bile tarihçilerimiz arasında birlik yoktur. durum bu merkezde iken, şimdiye kadar 16 büyük türk devletinin kurulduğu ve türkiye'nin bunların vârisi olduğu hakkındaki iddia, şüphesiz, çok su götürür bir iddiadır.
şimdiye kadar 16 büyük türk devleti kurulduğu hakkındaki kararı kimin verdiği belli değildir...
cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızın 16 büyük türk devletini temsil ettiği hakkında şimdiye kadar benim hiçbir bilgim yoktu. bu gibi konularla ilgilenen birisi olarak ben bu sembolü bilmedikten sonra acaba bunları kimler biliyordu? yoksa bu da bir millî sırdı da ancak şidi mi açığa vurulması uygun görüldü?
...
her şeyimiz gibi tarihimiz de henüz kesin şeklini almış değildir dedik. bu yüzden okullarda çocuklarımıza milli tarih terbiyesi verilememektedir. tarihlerde hâlâ sümerler'în veya hititler'in türk olduğu hakkındaki hezeyan tekrarlanmakta, buna inanmadan öğrenen çocukta millî tarih sevgisi diye bir şey kalmamaktadır.
türk tarihi bir bütündür. "devlet" denilen nesneler ayrı hükümdarlar, hanedanlardır. böyle olunca 16 türk devleti masalı kendiliğinden yıkılır ve birbirinin devamı olan hanedanlarla türk tarihindeki birlik karşımızda parıldar.
türk tarihinin devletler adı altında parçalara bölünmesinin millî piskoloji üzerindeki yıkıcı tesirini kimse düşünmüyor. mazideki millî devamlılığa inanmayan kimsenin bugünkü millî devamlılıktan da ümitsiz olacağı hesaba katılmıyor. halbuki biraz mantık ve anlayış sahibi olanlar türk tarihinin aralıksız bir bütün olduğunu kendiliğinden kavrayabilir...
son haftalarda trt tarafından yayınlanan bir takvim aynı 16 devlet masalını tekrarlamak, üstelik 16 uydurma bayrak yakıştırmak bakımından dikkati çekmiştir. trt umumiyetle sol eğilimli bir müessese olarak tanındığı için onun böyle "turancı" bir takvim yayınlaması cidden şaşılacak bir davranıştır..."(ötüken 65. sayı)
nihal atsız'ın "her şeyimiz gibi tarihimizde kesin değildir" sözü, "her şeyimiz gibi tarihimizde yalan"a çevrilse çok daha doğru olurmuş.
not: ilker çayla'nın bir makalesinden yararlanılmıştır.
veletken annemin yapmasına yardığım ettiğim tek yemek çeşidi. malum, piştikten sonra deli gibi yiyeceğim için bir an önce tamamlansın diye on takla atıyordum hamurunu açarken annem.
gelin görün ki şimdilerde bunun hazırları var piyasada. oturup uğraşmayacağı için bunlardan alıyor annem. ufacık tefecik, büzük bir şey. mantı konusunda pek kültürüm yok, sıfatına göre "aa bu x mantısı" diye teşhisi koyamam, tek söyleyebileceğim veletken annemin yaptığı üçgen şeklinde olan, büyük tipli, yumuşak ve iç malzemesi "aman abi çok koyma batmayalım" mantığından uzak hazırlanmış mantıkları özlediğimdir.
şimdi dolapta bu hazırlardan var, hazır pişmiş. buna rağmen o küçükken pişsin de hemen yiyeyim diye on takla attığım bu yiyeceği gibip ısıtıp da yemeğe üşeniyorum şu an. sonuç olarak, hazırı falan yalan, en güzeli kişinin kendi yaptığı mantıdır.
ek: iş bu entaride adı geçen mantının türü tatar mantısı imiş
savaşlarda en çok dikkat çeken şeylerden biri edilen muhteşem laflardır, zekanın en güzel örneklerini görebileceğimiz şekilde kurulan cümlelerdir. liderler iyi ya da kötü, acımasız ya da merhametli olsun farketmez; bir edebi yönü varsa, ironiyi güzel kullanıyorsa başarılı olsun olmasın ses getirir..
örnekler çoktur ama aklıma gelmemektedir.aklıma şimdilik gelen şudur ki o da george w bush bu özellikten yoksundur.
keşke savaşların hepsi "laf savaşı" olsa birer taşlama olsa.cevap veremeyen diğerine azcık toprak verse,su verse,yemek verse*
filmin bazı sahnelerı istanbulda geçmiştir. ve nedense bızım ınsanımızı carsaflı sankı 5.dunya ulkesınde yasayan ınsanlar gıbı gosteren flimdir.. aynı gosterım Jackie Chanin ıstanbulda cekmıs oldugu flimdede vardı taksıcıler bırer haydut gıbıydı halbukı alakası yok.. bızım ınsanımız yalaka oldugundan aaaa ıstanbulda flim cekıyorlar ne guzel dedıklerınden analarına sovseler gıkk çıkartmayacaklar
Takipçi bulunmuyor. |
Takip edilen yazar yok. |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |