Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
Türkçeci0505Bu üye YazarBu üyenin profil sayfasına git |
|
|||||||
|
Kışı hep sevdim. Ve en çok kışı sevdim. Huzur ikliminde en çok dolaştığım mevsimdir kış.
Yaz fazla şımartılmıştır, fazla havalı.
Bedenlerin kusurlarını göstermeye zorlayıp yorar insanı.
Bedenlerin mevsimidir yaz; yani sükseli bir kimse değilsen bitiktir işin.
Mevsimlerin en merhametlisidir kış. Evin mevsimi; sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın...
Sıcak çayların, derin sohbetlerin, efkarlıca içmelerin mevsimi.
Karşılaşmaların değil buluşmaların mevsimi.
Sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin mevsimi.
Yaşamın çamursu halini uzun uzun düşünmenin mevsimi.
Atkılar ve şapkalar yüzünden dağılmış saçlarımızla bizi güzel / yakışıklı bulacak birileri olacak mı bu kış?
Yatak 37 derece ısınacak mı girdiğimizde?
Yoksa boynunu kendine yaslayan kuğular gibi mi olacağız bu kış da?
Öyledir işte...
Mevsimlerin en ince fikirlisidir kış.
Saygı kavramı çok geniş bir kavram.
İnsanlar arası ilişkilerde olduğu kadar; kurumlar arası, ülkeler arası ilişkilerde de son derece önemlidir.
Yanlış anlaşılmaya her daim müsait olan bu kavram, kavramın ortaya koyduğu anlam içinde amacı doğrultusunda yorumlandığı gibi , bir takım duygularla da ilişkilendirilerek değişken bir eğilim göstermiştir. Evet , duygular. Kibarlık, hoşgörü gibi duygular. Kimi zaman bu duygular saygı kavramına zırh edinilmiştir. Kibarlığın ve hoşgörünün tamamen saygı kavramıyla örtüştürülmesine çalışılmıştır. Tabii ki bu duygular insanlar arası ilişkilerde çok önemlidir. Fakat salt bu duygulardan hareketle saygı kavramının içini doldurmaya çalışmak bence tartışılması gereken bir durum. Bu tartışmaya dayanak olması için şu soruları sorabilirim:
1. Saygı sizin için nedir? (Hoşgörü müdür, yoksa genetik kodlarımızdan ortaya çıkan bir Freud yansıması mıdır?)
2.Saygı göreceli bir kavram mıdır; yoksa genel anlamda belirli kriterlere bağlı mıdır?
3.Saygı kavramında anahtar sözcük ne olmalıdır?
4.Sizce saygı duymak iletişimde olmazsa olmazlardan mıdır?
5.Yoksa saygı , sevginin bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan uydurulmuş bir şey midir?
Tolstoy'un Anna Karenina'sında ; Anna Karenina ile Wronsky arasında şöyle bir diyalog geçer:
Anna: Sana özen gösteriyorum buna saygı duyamaz mısın? Vronsky: Saygı mı; sevginin bıraktığı boşluğu dolduran uydurulmuş bir şeydir. Evet, nedir saygı?
"Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma" gibi anlamlar taşıyan itaat, kendisini meşrulaştırmak isteyen kurumlara ayak diremekte ve her türlü baskıya yasal ya da yasal olmayan protestolarla karşı koyma yolunu seçmektedir günümüzde. Ve artık bir öfke ve kin yükselmesiyle kendisine yeni bir zırh edinmiş durumda: "İtaatsizlik"
Bireyin toplum içinde yalnızlaşması sonucunu doğuran etmenler bir başkaldırıyı tetikledi, pasif bir direniş üzerinden modern dünyanın siyasî terminolojisi içinde yeni bir kavramı ortaya çıkardı: "Sivil İtaatsizlik"
Bu kavram, sivil toplum örgütlerinin geliştiği ülkelerde revaçta ve kendini gerçekleştirme çabasının da ötesine geçmiş durumda. Örneğin Fransa'da mevcut siyasî idarenin tarım politikasını eleştiren çiftçilerin Fransa'nın hemen her köyünden ve banliyösünden ülkenin merkezine akın etmesi ve traktörleriyle Paris trafiğini kilitlemesi, Yunanistan'da ekonomik kriz nedeniyle maaşları düşürülmüş memur ve emekli sınıfının Atina sokaklarını savaş alanına çevirmesi, İngiltere'de harç ücretlerine zam gelmesini protostolarla karşılayan üniversite öğrecilerini ancak atlı İngiliz polislerinin durdurabilmesi. Sivil itaatsizlik buralarda bireysellik boyutunu da aşarak toplumsal bir anlam kazanmakta, toplumsal sivil itaatsizlik ile kendini hissettirmeyi başarabilmektedir.
Bizim ülkemizde ise sivil itaatsizlik henüz yeni yeni ortalıkta görünmektedir: sisler ve coplar hatta tekmeler içinde görülebilmektedir. Genetik kodlarımızdan gelen bir ürkeklik midir yoksa karnımızı doyurmaya yeten üç beş kuruşumuzun elimizden alınacağının korkusundan mıdır bilemem ama ülkemiz insanlarında bu konuda bir çekingenlik olduğu apacık ortada. Yukarıda saydığım ülkelerden daha fazla sıkıntı çektiğimiz alanlar varken en ufak bir sivil itaatsizlik eyleminde polisin bir üniversite öğrencisini tekmelemesi ve öğrencinin çocuğunu düşürmesi, ya da bir yumurta eyleminde ceketinin sol kolunun (tam hatırlamıyorum sağ kolu da olabilir) kirlendiğini söyleyen AB Başmüzakerecisi'nin bu hareketi sineye çekemeyeceğini söylemesi ve öğrenciyi mahkemeye vermeye yeltenmesi midir bu alandaki çekingenliğimizin açıklaması? Devlet ya da devleti yöneten siyasî güç yasalardan aldığı yetkiyi kullanarak sivil itaatsizlik eylemlerini boşa çıkarmaya çalışırken, yasaların istenildiği şekilde yorumlanmasına öfkelenen bireylerin meşru eylemlerini ya da protestolarını tahammülsüzlükle edilgenleştirmesi midir bu ürkekliğimizin açıklaması?
Bizde "sivil itaatsizlik"in gelişmediği ya da gelişmesine fırsat veilmediği ortada. Bireysel çıkışlara dahi tahammül gösterilemeyen bir ülkede -bireyseli geçtim- toplumsal bir itaatsizlik eylemine anında polis tekmesiyle cevap verilmesi karşısında sivil itaatsizliğimizin gelişim gösterememesine şaşırmamak gerek. Ama yine de bunu aşabilecek bir oluşumun hazırlanabilmesi için gerekli bir zeminin oluşturulabilmesi gerekli. Bu oluşum için yani sivil itaatsizlik olgusunun modern dünyada bireyin en doğal hakkı olduğunun egemen güçlere hatırlatılabilmesi adına mücadelenin sürdürülmesi yararlı olacaktır. Polis tekmesinden kurtulmanın yolu öncelikle sivil itaatsizlik olgusunun bireyin bir hakkı olduğunu bir manifesto yoluya egemen güçlere duyurmaktan geçer. Bu manfestoyu duyurmanın metodları sorgulayan, uyuşturulmaya karşı direnen bir toplumsal yapıyla ortaya koyulabilir. Bugün için iyimser olmasam da gelecek de böyle bir toplumsal reaksiyonun gösterileceğine inanıyorum.
Sivil itaatsizlik; bölmek, parçalamak, camları kırmak gibi eylemsellik boyutundan da öte düşüncede yerini almalıdır. Ezcümle sivil itaatsizlik olgusunun gelişmesi, en azından bu olgunun ne olduğunun anlatılması ve toplumun düşünce yapısının sorgulayan bir süzgeçten geçmesi hiç kuşkusuz Türkiye'nin geleceği için mühimdir.
Bir de bunlar kendilerini aydın sınıfına sokuyorlar ya... Bunlar olsa olsa rahmetli Oguz Atay'ın Türk solu sabaha kadar içer sözündeki yarı aydınlardan. Yarı bile değillerdir bence. Ne yani AKP'yi devirmek için kala kala mini etek mi dekolte mi kaldı elinizde. Atatürklü bayraklarınızla bile daha inandırıcıydınız. Sizi yarı aydın çetesi sizi.
Takipçi bulunmuyor. |
Ş@h-in | 10 yeni konu açtı Son konu 13.02.2015 17:20 - 95 yeni entry girdi Son entry 07.02.2015 23:19 | takip etme |
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |